📌 Karanlığa Işık Tutmak – ERDAL KILIÇKAYA 📌 Hoca Camide Öğretmen Okulda Gerek – S. NAZİK IŞIK 📌 Alevi Çocuk 📌 Almanya’da
Devamını Oku📌 Karanlığa Işık Tutmak – ERDAL KILIÇKAYA 📌 Hoca Camide Öğretmen Okulda Gerek – S. NAZİK IŞIK 📌 Alevi Çocuk 📌 Almanya’da
Devamını OkuMetin Öztürk Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. Madımak Katliamı Hafıza Merkezi Sanal Müze’si açıldı. 33 Can’ımız için “gökyüzüne bir
Devamını OkuGünseli Baki Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. “İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.”
Devamını OkuBÜLENT YILDIZ – Madımak Sanal Müze Senaryo ve Metin Yazarı Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. İmgeler güçlüdür, çünkü bize
Devamını OkuEylem Şen Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. 1 Temmuz 1993 akşamı Halk Gecesi’nde semah döndükten sonra, gece kalacağı eve
Devamını OkuBu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. Madımak Katliamı Hafıza Merkezi 10 Haziran’da açtığı Dijital Kütüphane’nin ardından, 29 Eylül’de de çalışmanın
Devamını OkuBu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. Hülya Gülbahar (Avukat-Eşik Gönüllüsü) İktidar sürekli olarak Medeni Yasa ve Anayasada değişiklik yapılmasından hatta
Devamını Okuİlhan Yiğit – Felsefe Öğretmeni Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. 21 yıllık AKP ve saray iktidarı siyasal İslamcı kodlarına uygun
Devamını OkuAli Balkız Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. Köyden kente göçün başladığı tarih, 1950-1960’lı yıllar… Göçün ana nedeni ekonomik. Nüfus
Devamını OkuNevin Kamilağaoğlu – AABK Eşit Başkanı Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. “Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum” diyor hazırladıkları anti-laik eğitim
Devamını OkuAABK’dan Kemal Kılıçdaroğlu’na tam destek. Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK), 14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanı ve Milletvekili seçimlerinde aldığı karar ve tutumunu kamuoyu
Devamını Oku18 Mart 2023’te, 2016 tarihli AB-Türkiye Mutabakatının 7. yıldönümüne varacağız. Türkiye 2016’dan bu yana, göçmenlerin Türkiye’de tutulması ve geri gönderilenlerin kabul edilmesi
Devamını OkuParis’in en eski ve en önemli konser salonu Olympia’da düzenlenen gece France 2, TV5 Monde Televizyonu’ndan ve France Inter Radyosu’ndan canlı yayınlandı.
Devamını OkuParis’teki Nelson Mandela parkındaki Alevi anıtı önünde 33 canımızı andık. Paris’in Sarcelles ilçe Belediyesi’nin resmi töreni ile birlikte, FUAF’ın belirlediği program çerçevesinde,
Devamını OkuFrankfurt Başkonsolosluğu önünde protestoya katılan AABF üyeleri, Sivas Katliamı’nın unutulmamasını, Avrupa’da serbest dolaşan katliam sanıklarının da yakalanıp adalet önüne çıkarılmasını istedi.
Devamını OkuSivas’ta gerici ve ırkçılar tarafından Madımak otelinde gerçekleştirilen katliamda yaşamını yitiren 33 canımızı anmak ve katliamı bir kez daha telin etmek için
Devamını OkuHDP’nin İzmir il binasında Onur Gencer tarafından Deniz Poyraz’ın katledilmesi Almanya’da da büyük tepkiyle karşılandı. Saldırının arkasında karanlık hesaplar yattığına dikkat çekildi.
Devamını OkuElazığ Sivrice depreminde etkilenen Malatya’nın Bölükkaya Köyü’nde Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun katkılarıyla yaptırılan çeşmenin açılışı yapıldı. Açılışa Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK)
Devamını OkuCHP Ankara Milletvekili Murat Emir, Sakarya Tıp Fakültesi’nde Hipokrat Andı’ndan cinsiyet, etnik kimlik ve cinsel yönelim ayrımı yapılmayacağına yönelik bölüm çıkartılarak yemin
Devamını OkuHDP İzmir İl binasına saldırı esnasında binada neden sadece Deniz Poyraz vardı? Cevabı ve akabinde yaşananlar, yapılan değerlendirmeleri o gün İzmir’de olan
Devamını OkuBrüksel’de düzenlenen NATO Zirvesi’nin ardından Azerbaycan’a giden Recep Tayyip Erdoğan, askeri törenle karşılandı. Tören esnasında Erdoğan’ın garip yürüyüş şekli dikkat çekti.
Devamını OkuYol Televizyonu 15. yılını kutluyor. Yol Televizyonu 15. kuruluş yıldönümü nedeniyle kısa bir video yayınlandı. Yol TV, izleyicilerine doğru ve hızlı haber
Devamını OkuDENİZ’i Vurdular…Vurulan Sensin,Vurulan Senin Elin, Ellerindir…Vurulan Sensin,Senin zafer işareti yapan elindir Sol Kardeşim…
Devamını OkuÜlkede toplumsal alanda genel olarak hâkim olan korku ve tehdit ikliminde Alevinin pozisyonunun ayrıksı bir konumda olduğunu elbette iddia etmiyorum. Fakat bu
Devamını Oku1986 Strasburg Üniversitesi…(Alevilere yine KATLİAM yapılacağı söylendiği bu günlerden, ekteki mektubun yazıldığı o günlere gidiyorum…)
Devamını Oku2015 yılının Nisan ayının ortaları… Suriye işgalinde büyük katliamlar yapan El Kaide yanlısı şeriatçı militanlardan bir grup, Halep kırsalındaki bir mahallede, bir
Devamını OkuAABF NRW Bölge Yöneticisi Mesut Kabakçı ile organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in Alevi değerlerini kullanmasını, Peker’in Mehmet Ağar ve adamlarına yönelik
Devamını OkuBÜLENT YILDIZ – Madımak Sanal Müze Senaryo ve Metin Yazarı
Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır.
İmgeler güçlüdür, çünkü bize bir şeyle başka bir şey arasındabağlantı kurup düşünme imkânı sunar.
René Magritte’in meşhur “pipo” tablosuna Michel Foucault’nun yaptığı bir okuma
vardır. Aslında bilincimizin kırılma yaşadığı ya da yaşaması gereken noktalara istinaden bir okumadır o. Magritte oldukça gerçekçi bir pipo resmi yapmış ve tablonun altına “bu bir pipo değildir” yazmıştır. Yazının, yapılan resmin gerçekliğini deforme ettiği tablo bize şunu sordurur: bu bir pipo değilse nedir?
Foucault’nun peşine düştüğü soru da kısmen budur. Magritte tablonun altına o yazıyı yazdığı andan itibaren piponun gerçek olmadığını, yalnızca bir pipo imgesi olduğunu söylemiş oluyor. Foucault da kısaca bunu diyor. Gördüklerimiz bize bazen başka şeyler anlatır, başka şeyleri işaret eder. İmgelerin imlediği şeylerin anlamları çoğu kez başka bir yerdedir. Bu yüzden gösterilmek ve vurgulanmak istenilen her neyse onları gösterilenin dışında bir yerde aramamız gerekir.
Kâinatta her şey bir imge olabilir ve özellikle belli şeyler imge olduğunda daha anlamlıdır. Gördüğümüz şeylerin ardında başka bir gerçeklik düzlemi yatar. Bu her zaman olmasa da çoğu zaman böyledir.
“Operadaki Hayalet” romanında gotik opera binasının altında dolaşan ve kimsenin göremediği hayalet, ortaçağ karanlığının altını oyarak yıkacak Rönesansvari devrimci bir imgedir örneğin. “Hamlet” oyununda Hamlet’in babasının hayaleti de öyledir. Katilin kim olduğunu bize söylediği için, hakikatin üstünün örtülemeyeceğini imler.
Bunlar sanatın kullandığı estetik imgelerdir. Bir de hayatın kurduğu, can yakıcı gerçek imgeler vardır. Onlar imge olsun diye kurulmazlar ama varlıkları can yakıcı olduklarından doğal bir imgeye dönüşür.
Krakow’un bir köyü olan Birkenau’daki Auschwitz toplama kampına girdiğimizde Yahudilerin nasıl bir soykırım yaşadığına trajik biçimde tanık olur, faşizmin insanlık için nasıl bir tehlike olduğunu anlarız. Auschwitz bize faşizmi imler.
Bir Nazi subayının “Guernica” tablosuna bakınca sorduğu soruya Picasso’nun verdiği cevap da böyledir. “Ne güzel bir tablo, bunu siz mi yaptınız?” diye sorduğunda, “hayır siz yaptınız” der Picasso. Guernica tablosu da bize faşizmi imler.
İmgeler güçlüdür, çünkü bize bir şeyle başka bir şey arasında bağlantı kurup düşünme imkânı sunar. Madımak Katliamı Hafıza Merkezi’nde açılan Sanal Müze de esasen bir şeyin imgesi, başka bir gerçeğin gösterenidir. Auschwitz’e baktığımızda neyi anlıyorsak, Picasso’nun Guernica tablosunu yapmasına neden olan hikâyeyi biliyorsak, Sanal Müze’yi gezdiğimizde de onun neden kurulduğunu her bir canın odasını ziyaret ettiğimizde idrak ederiz. Tıpkı Magritte’in, yaptığı resmin altına “bu bir pipo değildir” yazması gibi, hayatın gerçeği de göğe yükselen Sanal Müze’nin gölgesine şunu yazmıştır çünkü: bu bir müze değildir! Değildir, çünkü o bir katliam imgesidir.
“ŞU KANLI ZALIMIN ETTIĞI IŞLER”
Pir Sultan Abdal’ın “şu kanlı zalimin ettiği işler, garip bülbül gibi zâreler beni” deyişini Aleviler 30 yıldır Madımak Katliamı’nı kast ederek söyledi. Çünkü 30 yıldır “şu kanlı zalimin ettiği işler”le bir hesapları var.
Bundan 500 yıl önce Pir Sultan Abdal darağacına götürülürken ona atılan taşlar başına nasıl “yağmur gibi yağdıysa”, 30 yıl önce Madımak Oteli’ne atılan taşlar da oradaki 33 canın başına yağmur gibi yağdı. Attıkları taşlardan sonra Pir Sultan’ı astılar, attıkları taşlardan sonra 33 kişiyi yaktılar. Pir Sultan’ı taşlayıp sonra asanlarla, 33 kişiyi taşlayıp sonra yakanlar aynı fikrin insanlarıydı ki 2 Temmuz 1993 yılında Sivas’ta bulunan 33 kişi de zaten Pir Sultan Abdal’ı türkülerle, deyişlerle, semahlarla bir şenlik havasında yâd etmeye gitmişti. “Şu kanlı zalimin ettiği işler” 30 yıl önce de tekerrür etti. Çünkü tarih denilen şey taşlayanla taşlanan, asanla asılan, yakanla yakılanlar arasındaki mücadelenin tarihinden başka bir şey değildir.
2 Temmuz 1993 yılında oteli yakıp 33 kişiyi katledenler, 30 yıl boyunca bu katliamı unutturmak ve insanlık tarihinin yaşadığı bu en büyük utancı silmek için, Aleviler de unutturmamak ve hep hatırlatmak için çabaladı. Bu yüzden Aleviler, Madımak Oteli, insanların baktığında tarihinden utanacağı bir müze olsun istedi ve 30 yıl boyunca bunun için mücadele etti. Onlar bunu istemedi, Aleviler de bu isteğinden vazgeçmedi. Ve 30 yıl sonra, onların yapmasını beklemeden Aleviler harekete geçti. Herkesin, zaman ve mekân sınırına takılmadan, istediği her an, her yerden, özgürce ziyaret edebileceği bir müze nasıl inşa edilebilirdi? Cevabı, içinde yaşadığımız teknoloji çağında bulundu. Bu ancak web ortamında yapılacak ve internetin olduğu her yerden rahatlıkla girilebilecek bir sanal müzeyle mümkün olabilirdi. Onlar da öyle yaptı ve dünyanın her yerinden herkesin görebileceği Sanal Müze’yi, katledilen 33 canın onuruna Hafıza Merkezi’nde inşa etti.
Şimdi, aradan geçen 30 yıldan sonra Sanal Müze’yi gezenler oradaki her bir canın fotoğrafında, o canlara ait her bir eşyada, onlar için kurulmuş her bir cümlede o katliamın izlerini görecek. 33 kişi için özenle hazırlanan sanal odalarda onların sesleri ve soluklarının yankılandığını hissedecek. Size bir katliamın hikâyesini anlatıyor olacak sesler ve soluklar.
Şunları fısıldadıklarını duyacaksınız:
“2 Temmuz 1993 yılında, ismine Madımak dedikleri bir otelde 7 saat boyunca devlet gelsin ve bizi islamofaşist saldırganlardan kurtarsın diye bekledik. Gelmedi. İslamofaşistler “allahu ekber” nidaları ve “kanımız aksa da zafer islamın” sloganlarıyla oteli yaktılar. Orada az sayıda olan polis ve asker yanan oteli izledi. 33’ümüz dumandan zehirlenerek öldük. Pek çoklarımız ağır yaralandı. Devlet göstermelik olarak birkaç kişiyi suçlu ilan edip kendini bu suçtan arındırmaya çalıştı. Sonra o suçluları da cezalandırmadı. Pek çok suçluyu yakalamadı bile. Katliamla ilgili göstermelik mahkemeler oldu. Davalar o ilden bu ile taşındı. Toplumun zihninde Madımak Katliamı unutturulmak için çaba sarf edildi. Mahkemelerde annelerimiz, babalarımız, abilerimiz, kardeşlerimiz, dostlarımız bu davanın peşini bıraksınlar diye bin bir zorbalıkla karşılaştı. Ve son olarak dava zaman aşımından düştü, kimse yargılanmadı, biz katledildiğimizle kaldık. İşte bu baktığınız fotoğraflarımız, eşyalarımız, anılarımız aslında o katliamı anlatıyor size.”
Bu nedenle Sanal Müze yalnızca bir müze değil, bir nedenden dolayı yaratılmış trajik bir sonuçtur ve 33 kişinin hayaleti o müzede o nedeni yaratanların üzerinde, operada dolaşan hayalet gibi, Hamlet’in babasının hayaleti gibi, adalet sağlanana kadar hep dolaşıyor olacaktır. Bu yüzden, eğer muktedirlerden biri bir gün, “güzel müzeymiş, siz mi yaptınız?” diye sorarsa, hep bir ağızdan “hayır” diye haykıracağız ve “bu sizin eseriniz” diyeceğiz. Sormasalar da diyeceğiz.
Eylem Şen
Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır.
1 Temmuz 1993 akşamı Halk Gecesi’nde semah döndükten sonra, gece kalacağı eve gittiğinde mutlulukla annesini aradı Asuman. “Anne!” diye seslendi heyecanla. “Sanki bu sefer semah dönmedim de gökyüzünde uçtum. Hepimiz kusursuz semah döndük. Kamber Amca hepimizin alnından öptü kusursuz döndük diye.”
“Mutlu musun?” diye sordu annesi. “Mutluyum” dedi Asuman.
Saçlarında ilkbahar, yüzünde badem çiçekleri…
Aşk ile semah duranları… Gençleri, çocukları, aydınları, sanatçıları, 33 canımızı 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nde katlettiler.
Zaman ilaç derler… Hüsne Ana’nın dediği gibi, zaman bir gün bile ilaç olmadı. O gün bugündür her yeni doğan gün karanlık, puslu, üzerimize küller yağan 3 Temmuz 1993 oldu.
Aileler, yıllar boyunca Madımak Oteli’nin “utanç müzesi” olması için mücadele etti fakat izin vermediler.
Madımak Katliamı Hafıza Merkezi Sanal Müzesi, Madımak Oteli’nin bir “utanç müzesi” yapılmasını tüm dünyaya göstermek ve orada hayatını kaybeden 33 canımızın anılarını, düşlerini, umutlarını sonsuzluğa taşımak için, dünyanın neresinde olursa olsun gökyüzüne bakan herkesin görebileceği bir web anıt olarak inşa edildi.
Sanal Müze, dijital ortamda, 3600 etkileşim kurulabilir bir şekilde 3D olarak tasarlandı. Sanal Müze’yi hazırlarken en temel kalkış noktamız “kendine ait bir oda” fikriydi. Bu odaları tasarlarken iki şeye dikkat ettik. İlki, yapacağımız oda tasarımı bizi o kişinin dünyasına götürmeli, o kişinin karakter özellikleriyle ve içtenliğiyle buluşturmalıydı. İkincisi de her ziyaretçi, odanın dokusuyla, dizaynıyla, atmosferiyle onların katledildiği yerin Madımak Oteli olduğunu hissetmeliydi. Çünkü Madımak Oteli’nde hayatını kaybeden 33 kişinin ahı, yası, hesabı o otelde kalmıştı.
Sanal Müze’de her bir canımızın öyküsünü, tutkularını, umutlarını, iç dünyasını anlattık. Çünkü onlar 2 Temmuz’dan 2 Temmuz’a anılan, hatırası geçmişte kalmış birer kayıp değil; sevenlerinin bir gün bile unutmadığı, anılarını yaşatmak için odalarını, oyuncaklarını, elbiselerini sakladığı; onlarla, bizlerle yaşamaya devam eden birer can. Bizim canımız. Sevdasıyla, sevinciyle, coşkusuyla tüm insanlığa kök salmış birer ağaç, göğsümüze oturmuş bir büyük taş, yası hiç bitmeyen bir hesap. Madımak Oteli’nde kaybettiğimiz her bir kişiyi herkes tanısın, bilsin, unutmasın istedik. Gülender’in yıldızlara, Yasemin’in kitaplara, Serkan’ın güvercinlere, Huriye’nin insanlığa, Mehmet’in çocuklara, Sait’in Yeşim’e tutkusu; Erdal’ın gözü karalığı, Asaf’ın neşeli direnişi, Menekşe’nin kırılganlığı, Koray’ın çocuk ruhunun cesareti bilinsin istedik. Gülsün ve Handan’ın dostluğu, Asuman’ın candan muzipliği, Metin’in kızına seslenişi, Nurcan ve Özlem’in hayata koşan merakları, İnci ve Muammer’in aşkı, Murat’ın dünyaya sevgiyle bakışı, Ahmet’in iç dünyasının iyiliği, güzelliği bilinsin; direnen, direten Behçet’le, kederi de muzipliği de bir şiir gibi yaşayan Uğur’la, Grup Güne Umut’un güzel sesli solisti Belkıs’la, yabancı iken herkese can olan Carina’yla, evinde tek bir çiçeğin solmasına razı gelmeyen Muhibe’yle, gökyüzünü kucaklayan Serpil’le, çiçeklerle konuşan Sehergül’le tanış olunsun istedik. İstedik ki Muhlis’in, Nesimi’nin, Edibe’nin ve Hasret’in sesi, sazı kulaktan kulağa, kuşaktan kuşağa anlatılsın. Ömrü mücadeleyle geçmiş muhlis bir devrimci ve sosyalizmi rehber edinmiş bir fikir işçisi olan Asım Bezirci’nin neşeli ve güleç yüzü, direnişin en genç ruhlarından biri olarak elinde süpürge sapıyla duruşu hiç unutulmasın istedik.
Bu amaçlarla önce açık kaynaklardan elde ettiğimiz bilgi notları oluşturduk. Bu bilgi notlarına dayanarak 33 canımızın ailelerine sorulacak spesifik sorular hazırladık. Sözlü Tarih görüşmeleri kapsamında her bir aileyle yapılan röportajlarda önceden hazırladığımız bu sorulara yanıtlar aradık. Her bir canımızın karakterleri, mizaçları, duygusal yönleri, hayat hikâyeleri, ilgileri, tutkuları hakkında bilgi topladık. 33 canımızın odalarında sergilemek için onlara ait özel eşyaların bilgilerini edindik, 3D modellemeye uygun fotoğraflarını çektik.
Ankara, İstanbul, İzmir, Balıkesir, Sivas Merkez, Sivas Banaz, Sivas Höyük köyü, Sivas Kavak köyü, Sivas Beyyurdu köyü, Sivas Ortaköy, Sivas Saraç köyü ve Tokat Yalınyazı’da röportajlar yapıldı, fotoğraflar çekildi, 33 canımıza dair bilgi ve belgeler toplandı. Behçet’in piposu, Gülsün’ün saati, Metin’in daktilosu, Nurcan’ın oyuncak bebeği, Sait’in kabak kemanesi, Asuman ve Yasemin’in odası… ve daha onlarca hatıra fotoğraflanarak Sanal Müze’ye taşındı.
33 canımızın odaları bu hatırlarla, anlatılarla harmanlandı, yeniden yorumlandı, tasarlandı ve Sanal Müze olarak inşa edildi. Sanal Müze odalarının metinleri ve tasarımları ailelerle paylaşıldı ve hatalar varsa düzeltildi; unutulan fotoğraflar, eksik kalan belgeler, bilgiler odalara eklendi. Görüntüler, sesler, metinler, müzikler birbirine kenetlenerek, harmanlanarak, bazen bir odadan diğerine bağlanarak kimi zaman ah edilen bir gözyaşı olup aktı, kimi zaman insanın içini ısıtan bir tebessümle iç çekişe dönüştü.
33 can, göğe yükselen turna kuşları misali uçtular ama bizden tek bir gün bile uzaklaşmadılar. Sanal Müze’yle de açılan her pencereden sesleri, öyküleri, gülüşleri, özlemleri ve yarım kalan hayalleri odamıza, dünyamıza dolsun…
Metin Öztürk Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. Madımak Katliamı Hafıza Merkezi Sanal Müze’si açıldı. 33 Can’ımız için
Günseli Baki Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. “İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle
Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. Madımak Katliamı Hafıza Merkezi 10 Haziran’da açtığı Dijital Kütüphane’nin ardından, 29 Eylül’de
Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır.
Madımak Katliamı Hafıza Merkezi 10 Haziran’da açtığı Dijital Kütüphane’nin ardından, 29 Eylül’de de çalışmanın ikinci ayağı olan Sanal Müze’yi hayata geçirdi.
Bu, sekiz aylık bir çalışmanın sonucu olarak oluşmuş bir müzedir. Daha doğrusu otuz yıl sekiz ay. Her bir cana ait renkler, sesler ve soluklar var bu müzede. Fotoğraflar, nesneler, giysiler, sözler, anılar… Ama yine de burası yalnızca bir müze değildir. 33 cana ait odaların her birinden toplumsal belleğe doğru yolculuk kapıları açılır. O kapılar sizi yalnızca 30 yıl önceye götürmez. Binlerce yıl önceden beri süregelen katliamları hatırlatır her biri. Pir Sultan Abdal da vardır o odaların her birinde, Baba İshak da, Hacı Bektaş da. Derisi yüzülmüş Nesimi de vardır, melamet hırkasını kuşanmış olan Nesimi. Onlar varsa Maraş da vardır elbet, Çorum da vardır, Ortaca da vardır. Zaten onlar olduğu için Sivas vardır, Madımak vardır, katliam vardır ve bu müze vardır.
Madımak.org’a girin. Otelin lobisinde dolaşın bir süre. O lobide, otel yakılmadan önce saatlerce yardım bekleyen insanların hisleriyle karşılaşacaksınız. Sonra duvarda asılı olan Sanal Müze’yi tıklayın ve o katliamdan kurtulamayan 33 canın fotoğraflarına bakın bir süre. Sonra girin odalara, hepsiyle hemhal olun, haldaş olun. Gönlünüzde bir sıkıntı oluşmuyor, içinize bir yumru oturmuyorsa hisleriniz örselenmiş, belleğiniz yok edilmiş demektir. İşte Madımak Katliamı Hafıza Merkezi ve Sanal Müze bu yüzden var.
Yok eğer içinize bir yumru oturuyor ve gönlünüze bir sıkıntı musallat oluyorsa oradaki çığlığı duymuşsunuz demektir. O zaman duyduğunuzu duyurun, çığlığı yayın ve 33 canın sesini her yere taşıyın. O sıkıntının nedenini herkese göstermek içinizdeki o yumru gereğidir.
Alevilerin Sesi Dergisi
Metin Öztürk Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. Madımak Katliamı Hafıza Merkezi Sanal Müze’si açıldı. 33 Can’ımız için
Günseli Baki Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. “İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle
Eylem Şen Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. 1 Temmuz 1993 akşamı Halk Gecesi’nde semah döndükten sonra, gece
Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır.
Hülya Gülbahar (Avukat-Eşik Gönüllüsü)
İktidar sürekli olarak Medeni Yasa ve Anayasada değişiklik yapılmasından hatta bunların sil baştan yeniden yazılmasından söz ediyor. Muhalefet partilerimizde ise inanılması zor bir sessizlik ve kayıtsızlık var. Oysa laiklik, herkes için ve tabii ki kadınlar için öncelikle hayat hakkı demek. Çünkü muhaliflere, farklı inançtakilere, kadınlara, LGBTİ+lara yönelik nefret söylemlerinin ardında laiklik karşıtlığı, kendi dini inancını, faşizan dünya görüşünü herkese dayatma; karşı çıkanları da yok etme, imha etme politikası var. Laiklik karşıtları genellikle bilime de karşı oldukları için eğitim müfredatı ana okullardan üniversitelere bilim yerine hurafelerle doldurulduğu için bilimden kopuk mühendisin yaptığı binada, sülüklerle kafayı bozmuş bir doktorun elinde ölebilirsiniz ya da bindiğiniz uçağın pilotu kokpitte namaz kılmak istediği için hayatınızı kaybedebilirsiniz. Laiklik hayat hakkıdır. Hayatta kalmayı başardığınız anda da eşit ve özgür insanlar olarak yaşama hakkı… Bu nedenle onurumuz,vazgeçilmezimiz.
Zeliha Altuntaş (DaF/ DaZ Dozent-Eşik Gönüllüsü-Alevilerin Sesi Dergisi Genel Koordinatörü)
Ekonomik kriz, iklim krizleri, savaşlar gibi otoriterleşmeyi tetikleyen çoklu krizlerin, gelir eşitsizliklerini ve derin yoksulluğu artırdığı, farklı kültürel, etnik, inanca dayalı ve cinsel kimlikler arasındaki çatışmayı da büyüten sosyal istikrarsızlığın baş gösterdiği bu süreçte, çürümeye yüz tutmuş iktidarın “ötekileştirici”, “kutuplaştırıcı” ve “düşmanlaştırıcı” politikaları ve nefret söylemlerini giderek artırdığı ve “laikliğin ortadan kaldırılması” ve “siyasal İslamcı otoriterleşme” gibi tehlikelere yol açan düzenlemeler için anayasa değişikliği teklifini reddediyoruz. Zira anti demokratik ve hukuk dışı ortamda demokratik anayasa yapılmayacağını biz de biliyoruz. Demokrasi için, anti-militarist, anti-kapitalist, anti- emperyalist bir hareketin bu ülkeye barışı getireceğinin inancıyla…
Dr. Özlem Altıok (Sosyolog, Eşitiz ve Eşik Gönüllüsü)
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en cinsiyetçi ve gerici Meclisi’nin hedefinde “aile hukuku” yani Medeni Yasa var. Hedefte Anayasayı değiştirmek var.
Eşitlik için Kadın Platformu – EŞiK’in vurgulaya geldiği gibi: Siz önce mevcut yasaları uygulayın. Kadına karşı şiddeti, cins kırımını önleyin. Anayasayı uygulamayanlar, uygulamak bir yana her fırsatta çiğneyenler, anayasa yapamaz. 2022’nin Aralık ayında, iktidar 24. ve 41. maddelerde değişiklik önermişti, hatırlayalım. Feministler olarak, kadın hareketi olarak bizler bu konuda çok tutarlı ve kararlı davrandık, davranmaya devam ediyoruz. “Anayasa değişikliğine tartışmasız hayır” diyoruz. 700 kadar sivil toplum örgütünün desteklediği bir imza kampanyası yürüttük EŞiK olarak. “Yasalara dokunma, uygula!” diyoruz.
Toplumsal muhalefetin direğiyiz, bu açık. Peki ya siyasi muhalefet? “Düzenlemeler önümüze gelsin, bakalım” gibi demeçler değil esaslı bir muhalefet bekliyoruz. Siyasi muhalefetin silkelenmesi, iş işten geçmeden kendine gelmesi gerekiyor. Tarihi bir eşikteyiz çünkü.
Selin Nakıpoğlu (Avukat-Eşik Gönüllüsü)
Ağır bir süreçten geçiyoruz. Ülkemiz 2023 Mayıs seçimlerinin ardından AKP bloğunun ve tarikatların gerici kuşatması altında. Hepimizin üzerinde hayati sorumluluk var. Laik düzene hız kesmeyen saldırılar var oysa laiklik tüm dünya insanlarının kazanımı. Aklın dinsel düşünce karşısında özgürleşmesi çok büyük bir kazanım. Hele kadınlar için daha da önemli. Zira siyasal İslam politikalarının ana gündemi kadınlar. Kadınlarla ilgili düzenlemeler İslamcı politikaların her zaman göbeğinde yer alıyor.
Kadınların eğitim hakkından çalışma hakkına, sanat yapmasından spor yapmasına kadar tüm haklarımıza sistematik saldırıların olduğu bir süreçte Eşik’li kadınlar olarak meclisin açılış gününde mecliste olarak, kadınların dayanışmasının yine yeniden altını çizdik. Zira biz kadınlar hayatlarımıza sahip çıkıyoruz ve haklarımızdan vaz geçmiyoruz.
Kadınların ekonomik, sosyal ve kültürel bağımsızlığını engelleyecek nitelikteki anayasa değişikliğine engel olmanın öneminin altını çizeceğiz, bu değişikliğinin kabulü halinde LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılığa ve nefret söylemine zemin yaratılacaktır ve Anayasa’nın 10. maddesi ile çelişki ortaya çıkacaktır. Anayasanın 24. ve 41. maddelerde dillendirilen söz konusu değişiklikle özel ve toplumsal yaşamı Taliban çizgisinde yeniden yapılandırmayı hedefleyenlerin önü açılacaktır. Buna muhalefet partileri net bir karşı duruş sergilemelidir.
Biz kadınlar hayatlarına sahip çıkıyoruz ve haklarımızdan vaz geçmiyoruz. Bu sözümüzü tüm Türkiye’ye ve dünyaya bir kez daha hatırlatacağız.
Birlikte güçlüyüz!
Serap Dalkılıç (EŞİK Gönüllüsü)
Laiklik kadınlar için nefes almaktır. Özgür yaşam güvencesidir. Kadınlar özgür birey olarak toplumda var olma çabası verirken, ancak laik ve eşitlikçi bir düzende kendilerinin güvenli alanda olduğunu hissedebilirler. Bu düzeni kurabilmek için yıllardır sürdürdükleri mücadeleyi hız kesmeden sürdürecekler. Ve istediğimiz, hayal ettiğimiz bu düzen yine kadınlar sayesinde olacak.
Serpil Akpınar (Sol Feminist Hareket-Eşik Gönüllüsü)
Coğrafya değişiyor, dinler farklılaşıyor ama kadınlara ve LGBTI+lara yönelik düşmanlık, ayrımcılık değişmiyor; kendine özgü tahakküm biçimleri geliştirse de birçok ülkede ortak özellikler sergiliyor. İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesi, karma eğitimin tartışmaya açılması ve Anayasada yapılmak istenen değişiklikler dinci gericiliğin dindar toplum yaratma doğrultusunda toplumsal cinsiyet ilişkilerini yeniden düzenlemeye, mücadele ile kazandığımız haklarımızı ortadan kaldırmaya, Cumhuriyet değerlerine en önemlisi laikliğe karşı karanlık bir gündemdir.
Anayasada yapılması düşünülen değişiklik medeni haklarımıza, özgürlük ve eşitlik mücadelemize yönelik olmakla birlikte bu değişiklikle kadınların toplumsal yeniden üretim rollerini itirazsız yerine getirmeleri ve gasp edilen karşılıksız emekleri ile neo-liberal kapitalist sisteme su taşıma, sistemi güçlendirerek devam ettirme amaçlanıyor.
Dolayısıyla anayasa değişikliğine karşı yürüttüğümüz mücadele hem dinci gericiliğe karşı eşitlik, özgürlük ve laiklik mücadelesidir hem de sermayeye teslim olmama mücadelesidir.
Leyla Solmaz (Avrupa Alevi Kadınlar Birliği Genel Başkanı)
Devletin dini olmaz! Laiklik, farklı inançların ve demokrasinin nefes kanalıdır. Laiklik olmadan demokrasi olmaz.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında laiklik ilkesi olmasına rağmen ülke maalesef Sünni inancına göre yönetilir oldu. Laiklik sadece Anayasada yazılı bir metne dönüştü. Keza Cumhuriyet aynı akıbeti yaşıyor.
Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemez denilen maddeleri
göz göre bir bir yok ediliyor. Laik, demokratik, sosyal hukuk devleti anlayışından tamamıyla uzaklaşılmıştır. 20 milyon insanın açlık çektiği
bir rejim sosyal devlet olarak adlandırılamaz.
Sivas, Madımak katillerinin affedilmesi ve Alevi kurum başkanlarına operasyon yapmak ve dünyanın en barışçıl gösterisi olan Gezi eylemlerini gerekçe göstererek
suçsuz insanları tutuklamak,
seçilmiş milletvekili Can Atalay’ı, Selahattin Demirtaş’ı ve belediye başkanlarını rehin tutmak, hukuk devleti ile bağdaşmıyor.
Bizler, bu ülkeye demokrasi, laiklik, barış, eşit yurttaşlık hakkı gelinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.
Özlem Kara (Almanya Alevi Kadınlar Birliği Genel Başkanı)
Değerli Canlar,
Özellikle biz kadınlar için çok değerli olan eşit, laik ve demokratik bir ülkede yaşamak çok önemli. Eşit haklara sahip olmak ve demokratik bir toplumda yaşayabilmek için bizler de elimizden geldiğince haklarımızı savunmalı ve korumalıyız. Kendi ülkemizde olması gereken ve yaşadığımız ülkelerde de kadın iradesini, özgürlüğümüzü savunmalıyız. O yüzden bizler Almanya Alevi Kadınlar Birliği olarak “eşit temsiliyet”in Almanya‘ya getirilmesinde ilk adımızı attık. Kadın yapabilir mi, zaman ayırabilecek mi, bizleri temsil edecek mi düşüncelerine; evet kadınlar da bu görevi yapabilecek ve yapmak istiyoruz diye haykırıyoruz. Eşit temsiliyetin yaşadığımız ülkede de kabul edilmesini temenni ediyoruz.
Aşk ile…
Gülay Kurtyiğit (AABK Genel Sekreteri-Avukat)
Türkiye’de tüm insanlar için yaşam alanları her geçen gün daha da daralıyor. Anayasal ve uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmış olan temel insan hakları ve özgürlükler kullanılamıyor. Birçok insanın temel insan hakları ve özgürlükleri yok sayılıyor. Güç kuvvetleri kaldırılarak, tek adam rejimiyle yönetilen anti demokratik bir ülkeye dönüşen Türkiye’de yıllardır azınlıklar, muhalifler, kadınlar ve LGBTQ+lar başta olmak üzere toplumun büyük bir kesimi en ağır hak ihlallerine maruz kalıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine temellenen İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeden çekilerek kadın hakları ihlalleri ve kadın cinayetlerinin artmasına dayanak oluşturulmuştur.
Eşit ve özgür bir yaşamın koşulu olan anayasa ancak hukuk kurallarını tanıyan ve uygulayan bir anlayışla tartışılabilir, bu nedenledir ki, bu hükümetle anayasa yapılamaz!!!! Anayasa değişikliğine güçlü bir şekilde hep birlikte hayır demeliyiz.
Dilek İncedal (Britanya Alevi Birlikleri Federasyonu Eşit Başkanı)
TC Anayasasına göre laik devlet ilkesini benimsemiş ve buna göre de din ve vicdan özgürlüğünü yasal güvence altına almış görünse de Diyanet İşleri Başkanlığının varlığı ve konumlandığı yer olarak laiklik kavramınının da içi boşaltılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde paralel bir devlet yapılanması ile sağlıktan, eğitime tüm alanlarda dinselleştirilmiş uygulamalar görülmektedir.
Bugün AKP-MHP ittifakı göstermelik laikliği tümüyle tasfiye ederek siyasal İslamcı bir rejim kurmak için anayasa değişikliğini gündeme getirerek devleti Türk İslam sentezinin ideolojik-politik hedefine göre dizayn etmeye çalışıyor. Çedes protokolü ile laik eğitim hakları ellerinden alınıyor. Parasız, bilimsel, demokratik eğitim, anadilde eğitim her çocuğun hakkı olmalı. Devlet kimliklerden, inançlardan elini çekmelidir.
“Biz kararlıyız eşit, özgür ve güzel ülkemizi kuracağız.”
Songül Tunçdemir (Eğitimci)
Ülkemizde laiklik, TC Anayasanın değişmez maddeleri arasında yer alan ama diğer değişmez-çelişkili maddeler ile önü kesilen ve hiçbir dönem hayata geçirilemeyen bir kavram. Bu çelişkiler nedeniyle Türkiye deki siyasal sisteme hakim olma ve devlet kaynaklarına el koyma aracı haline getirilmiştir. Farklı din ve inançların kendilerini ifade etme olanağının olmadığı, hatta farklı olanların fiziki, psikolojik ve ekonomik şiddete maruz kaldığı ülkemizde iç huzurun sağlanması için çoğunluk değil çoğulculuk ilkesini esas alan demokrasi ile güçlendirilmiş yani özgürlükçü laiklik ve uluslararası sözleşmelere uygun bir anayasa düzenlemesine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Devlet, bütün din ve inançlar konusunda nötr olmalı, ayrımcılık yapmaktan uzak durmalıdır. Özgürlükçü laiklik, ülkemizde yaşayan tüm inançlar için hayati önem taşımaktadır.
Nilgün Mete (Gazeteci)
Laikliğe ekmek, su, hava kadar ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz.
‘Devletin dini İslamdır’ ibaresi 1928 yılında Anayasadan çıkarılmıştı ancak pratikte öyle olmadı. Diyanet’in de varlığıyla Türkiye devletinin dini hep İslam oldu. Bu yüzden de farklı inançlara eşit davranmadı devlet kurumları. Aleviler bu yüzden eşit yurttaşlık talebini dillendiriyor. Laik sistemde din; devlet, siyaset, hukuk, eğitim işlerine karışamayacak. Böylece yurttaşlar kendilerini güvende hissedeceklerdir. Laiklik olmazsa, siyasal İslamcılar dışında tüm kesimler için hayat çekilmez olur.
İlhan Yiğit – Felsefe Öğretmeni Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. 21 yıllık AKP ve saray iktidarı siyasal İslamcı
Nevin Kamilağaoğlu – AABK Eşit Başkanı Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. “Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum” diyor hazırladıkları
Turan Eser Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. AKP ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda olduğu gibi, eğitim
İlhan Yiğit – Felsefe Öğretmeni
Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır.
21 yıllık AKP ve saray iktidarı siyasal İslamcı kodlarına uygun davranmayı Mayıs seçimlerinden sonra hızla artırmaya başladı. Eğitimin ve toplumsal yaşamın şeri kurallara göre biçimlendirilmesine yönelik uygulamalar, eğitimin bütün kademelerinde ve toplumsal yaşamın her alanında karşımıza çıkmaya başladı. Ülkemizde özellikle son yıllarda Anayasa’nın adeta askıya alındığını, yasa ve mevzuatın doğrudan siyasal iktidarın siyasal İslamcı ideolojisine göre talimatla hareket ettiği bir süreçten geçiyoruz
22 yıllık siyasal İslamcı iktidar ve yanaşığı olan ırkçı- faşist MHP Milli Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı, dini vakıf ve dernekler arasında şimdiye kadar çok sayıda iş birliği protokolü imzalandı. Geçtiğimiz yıllar içinde okullarda hayata geçirilen ortak protokoller üzerinden eğitimi dincileştirme süreci hızlanırken, laik eğitimi ve laik yaşam tarzını doğrudan hedef alan uygulamaları adım adım hayata geçirdi.
Son yıllarda MEB ve vakıf-cemaatlerle imzalanan protokollerin birer birer iptal edilerek mahkemelerden geri dönmesi karşısında iktidar bu sefer MEB, DİB ve GSB ile merkezi bir protokol imzalayarak eğitimdeki dinci gerici süreci yeni bir evreye aktarma yoluna gitti. “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi” (ÇEDES) adındaki bu protokolle eğitimde laiklik karşıtı dinci süreç örülmeye çalışılıyor.
Bu protokolde değerler ile kastedilen sevgi, barış, kardeşlik, yardımlaşma vb. gibi değerler değil dini esaslara bağlı değerlerdir. Çünkü protokolün taraflarından biri olan Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş gerekçesi dinin kurallar ve değerlerin topluma kazandırılması ve davranışa dönüştürülmesidir. Eğer kastedilen toplumsal değerler yardımlaşma, dayanışma, sevgi, barış vb. ise 100 yıllık MEB’e bağlı okullarda tüm derslerde bu değerler zaten işlenmekteydi.
PROJE İLE NE YAPILMAK İSTENİYOR
ÇEDES’E NEDEN KARŞIYIZ?
Laikliğe, Tevhidi Tedrisat Kanununa, MEB Temel Kanununa ve Yasalara Aykırı Olduğu İçin
Bu protokol, Anayasa’nın laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı, “Anayasanın Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olduğu ilkelerine, ‘din ve vicdan hürriyeti’ başlıklı maddesindeki “devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzeninin kısmen de olsa din kurallarına dayandırılamayacağı” Anayasa’nın değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen başlangıç ilkelerine aykırılık taşımaktadır.
Anayasaya, 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, 7354 Öğretmen Meslek Kanunu, 222 sayılı Eğitim ve Öğretim Kanunu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye aykırıdır.
Nitelikli Bilimsel Eğitim İçin
Ebeveynlerin ve çocukların eğitimden temel beklentisi nitelikli bilimsel eğitimdir. Bugün kamu okulları bu beklentileri karşılamamaktadır. Ancak bugün eğitim toplumsal ve sınıfsal bölünmeyi derinleştirmektedir. Yoksul ailelerin çocuklarına “başarı” şansı sunulmamakta, işçilik çeşitli biçimde okulda başlamaktadır. Okul öncesi eğitim, eğitimin tam zamanlı olmaması, kamu kreşleri olmaması pek çok aileyi çaresiz bırakmaktadır. Bu nedenle öncelikle MEB’e, okullara, öğretmenlere, laboratuvarlara, eğitimcilere kaynak ayrılmalı, eğitim tüm çocuklara nitelikli bilimsel şekilde verilmelidir. Okul öncesi eğitimden başlayarak eğitim hakkının gereğini yerine getirmeyen iktidar, bu işleyişi olağanlaştırmak üzere karşımıza ÇEDES gibi çocuklar üzerinde olumsuz etkiler bırakacak projelerle çıkmaktadır.
Çocukların Özgür ve Sağlıklı Bireyler Olarak Yetişmesi İçin
ÇEDES protokolü kapsamında ‘manevi danışman’ adı altında din görevlerinin eğitim öğrenim hayatına dâhil edildiği, ‘abi-abla’ gibi tarikat, cemaat ifadelerinin rol model olduğu, protokolün süre sınırlılığı olmaması üzerinde değişiklikler ve ilaveler yapılabilir olması ve hukuki belirlilik ilkesine aykırı oluşu ile protokolde bahsi geçen din görevlilerine yetki-sorumluluk birliği ilkesi gereği öğretmen görevi ve sorumluluğu verilemeyeceği hususları ile bilimsellik ilkesine aykırı bir durumu oluşturmaktadır.
ÇEDES ile pedagojik eğitimi olmayan, çocuklara nasıl yaklaşacağını bilmeyen kişiler değerler eğitimi adı altında çocuklarla bir araya gelecek. Bu buluşmalar (çeşitli örnekleri olduğu üzere) okul dışında da gerçekleşecek. Çocukların güvenliği, okul içinde bulundukları süre, eğitimsiz kişilerce bir arada olmaları pedegojik açıdan uygun değildir.
Hiçbir toplum birbirinin aynı ve tamamen aynı düşünen, aynı inancı paylaşan, aynı manevi değerleri benimsemiş insanlardan oluşmamaktadır. Laiklik anlayışı gereği farklı inanç, düşünce ve değerler karşısında tarafsız olması gereken bir devletin sadece bir dinin ve mezhebin öğretilerini, sadece belli bir inancın benimsediği manevi değerleri tüm okullarda ‘tek doğru’ olarak öğretmeye çalışması doğru bir uygulama olmadığı gibi, farklı inançtan öğrencilere yönelik açık bir dayatma ve ayrımcılıktır. Çocukların bir arada özgürce yetiştiği bir ortamın güvencesi laik eğitimdir.
Ayrıca küçük yaşta din eğitimi üzerine yaklaşım bilimsel olarak din öğretiminin çocuklar için uygun olmadığıdır. Soyut- somut kavram farkının ayırt edilemediği küçük yaş grubunda çocuklar için din eğitimi psikolojik olarak doğru değildir. Çocuklar ve gençler üzerinde yapılan çeşitli araştırmalar, erken yaşta verilen dini eğitimin çocukların hayal güçlerini baskıladığını, bağımsız ve eleştirel düşünebilme becerilerini engelleyici nitelikte olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca 7 yaş altındaki çocuklara verilecek eğitimin soyut kavramlar üzerinden değil, somut uygulamalar ve interaktif yöntemlerle işlenmesi gerektiği belirtiliyor. Din görevlilerinin ise bunu sağlayabilecek bir pedagojik formasyonu bulunmuyor
Ülkemizde Farklı İnanç Gruplarını Yok Saydığı İçin
Ülkemizde birden farklı inanç grupları vardır. Farklı dinlere mensup insanlar olduğu gibi farklı mezheplere mensup insanlar da vardır. Bunların varlığı Anayasa’nın laiklik ilkesi ile garantiye alınmıştır. Oysa bu protokolle sadece Müslümanlık onun da Sünni mezhebinin Hanefi yorumu esas alınmıştır. Değerler olarak sadece Müslümanlık düşünülmüştür.
Türkiye’de Osmanlı’nın tek dine dayalı teokratik yağışı Cumhuriyet’le birlikte çok önemli değişim geçirdiği, laikliğin önemli bir kazanım olarak toplumsal tarihsel sürecinde yer aldığı görülür. Diyaneti İşleri Başkanlığının kuruluşu Anadolu coğrafyasında çok inançlı toplumsal yapıyı tek inanç, tek mezhep anlayışına göre kurulması belli sorunları beraberinde getirmiştir. Diyanet ile birlikte devlet eliyle Sünnilik mezhebinin örgütlenmesi, diğer inançları, mezheplerin yok sayılması ile gelinen nokta itibarıyla Türkiye’de tarikat, cemaat aracılığı ile siyasal İslamın menbaı haline gelmiş, 12 Eylül darbesinin rejimin Türk İslam ideolojisini resmi ideoloji haline getirmesi ile siyasal İslam iktidarı ele alabilecek denli semirerek güçlenmiştir. Din derslerinin okullarda zorunlu olarak Anayasa’da yer alması zaten sorunlu olan laikliğin AKP’nin iktidara gelmesi ile yıllardır bizzat iktidar eliyle hayata geçirilen anti laik uygulamalar eğitim eliyle toplumu şeri esaslara göre düşünme ve yaşamaya yönlendirmeye çalışılmıştır.
Saray iktidarının seçimlerden hemen sonra kendi şeriatçı siyasal-ideolojik hedeflerine ulaşmak için hayata geçirmeye çalıştığı ÇEDES ve benzeri projeler yoluyla çocuklarımızın araçsallaştırılarak bir parçası haline getirilmesini asla kabul edilemez. Bunun için eğitimin tüm bileşenleri (öğrenci-veli-öğretmen) ve tüm demokratik kamuoyu ile birlikte bir mücadele süreci örülmelidir.
Tüm okulların dinci gerici içerikli faaliyet ve etkinliklerin yerine laik, bilimsel, demokratik, ana dilinde nitelikli kamusal eğitimin yerleri haline getirmek temel bir yaklaşım olarak benimsenmelidir.
Bu bağlamda laiklik faşizmin giderek kurumsallaştırılmaya çalışıldığı günümüzde demokrasinin, patron karşısında tüm haklarını kullanmak için mücadele eden emekçilerin ( sınıfın) tekçi (tek din, tek mezhep) faşist zihniyetin karşısında özgürlüğü ve elbetteki ayrımcı politikalar karşısında eşitliği savunabilmenin en temel zemini ve aracı olarak önümüzde durmaktadır. Laiklik eğitim, laik yaşam vazgeçilmezimizdir!
Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. Hülya Gülbahar (Avukat-Eşik Gönüllüsü) İktidar sürekli olarak Medeni Yasa ve Anayasada değişiklik
Nevin Kamilağaoğlu – AABK Eşit Başkanı Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. “Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum” diyor hazırladıkları
Turan Eser Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 280. sayısında yayınlanmıştır. AKP ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda olduğu gibi, eğitim