Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır.
Alevilerin Sesi dergisinin bir önceki sayısının editör yazısında «şimdi sıra emeğimizin dünyaya açılmasında» diye yazmıştım. 7 Temmuz öncesi ve sonrasındaki günlerde Avrupa’nın birçok ülke ve kentinde Madımak Hafıza Merkezi tanıtımları ve “Çok Kötü Bir Şey Oldu” belgesel film gösterimleri yapıldı. Önümüzdeki gün ve aylarda benzer buluşmalar devam edecek. “Çok Kötü Bir Şey Oldu” belgesel filmi uluslararası belgesel film festivallerine katılacak.
Hafıza, hakikat, inat, mücadele, yüzleşme, hesaplaşma olanağına katkı sunan bu çalışma ve buluşmalar gösterdi ki; geçmişle yüzleşme ve hafızalaştırma konularını irdelemek, toplumsal hafıza alanında araştırmalar yapmak, çalışmalar yürütmek kurumlarımızın en önemli görevleri olacak.
Hafıza alanındaki dönüşümleri ve bunların siyasi, kültürel ve sivil toplum alanlarıyla bağlantılarını incelemek asli görev olacak. Türkiye ve dünyadan vakalara bakarak cezasızlığa karşı mücadelede, hafıza çalışmalarının rolüne dikkat çekmek, hakikat ve adalet arayışını merkezimize almak kaçınılmaz bir hal alacak. Ayrıca, gençlerin eylemliliğini, tarihsel adalet ve hesap verilebilirlik tartışmalarına katılımlarını teşvik etmemiz gerekecek.
Ancak böyle, geçmişle yüzleşme iradesini, daha kapsamlı barış, adalet ve demokrasi mücadeleleriyle iç içe tezahür edildiği bilincini hayata geçirebiliriz.
Farklı zamansallıkları ve mekansal ölçekleri hesaba katarak irdelemek, farklı paydaşlar arasında köprüler kurmak, dünyada inanç özgürlüğü, toplumsal cinsiyet, toplumsal eşitsizlikler, ırkçılık gibi kesişimsel konular hakkında kolektif düşünmeyi ve eylemi desteklemek için elimizden geleni yapmamız gerekiyor.
Gençler, akademisyenler, sivil toplum örgütleri, mağdur ve hayatta kalanlardan oluşan topluluklardan oluşan geniş bir paydaş yelpazesiyle ortak çalışmalar yürütmeliyiz.
Ayrıca, «şimdi sıra emeğimizin dünyaya açılmasında» sözümüze istinaden; uluslararası ağlar ve sivil toplum örgütleriyle, dünyanın dört bir yanından hafıza alanlarıyla işbirlikleri yapmalıyız.
Ancak bu şekilde geçmişte yaşanan ağır insan hakları ihlallerine ilişkin gerçekleri ortaya çıkarabilir, mağdurları adalet arayışlarında destekler ve bu ihlaller ile ilgili toplumsal hafızayı güçlendirerek toplumsal barışa ve demokrasiye katkı sunabiliriz.
Bundan dolayı, “hafıza kaydı” çok ama çok önemli. Yaşananlar insan bedeninden-beyninden öte bir yere kaydedilmeli ki, yazı, ses, görüntü, nesne, yapı, mekân; hafızayı tutacak, saklayacak ve aktaracak her ne varsa onunla unut(tur)manın karşısına geçilebilsin. Madımak Hafıza Merkezi bünyesindeki 130 kişiyle yapılan görüşmelerle oluşturulan Madımak Sözlü Tarih görüşmeleri tam olarak bunu sağlıyor.
Madımak Katliamını, bu travmayı, artık filmler, müzeler, belgesel-dramalarla metalaşmasını ve gösterilmesini sağlayıp, bunun bir etik ve siyasi mesele olduğu bilincini topluma anlatmalıyız.
Pierre Nora «Artık hafıza ortamları kalmadığı için hafıza mekânları var» diyor. Madımak Hafıza Merkezi de dünyanın her bir ucundan görünebilecek dünyevi bir Hafıza Mekânı’dır.
Madımak Hafıza Merkezi uluslararası bir çalışma olarak, tarihi bir sorumlulukla yolculuğuna başlamıştır.