Salı, Nisan 30, 2024

Selma Orundaş: Eşikteki ile Döşektekinin Kudreti

Date:

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 285. sayısında yayınlanmıştır.

“Yol cümleden uludur” ifadesi, Alevi inancında önemli bir kavramdır. Burada “Yol” Alevi inancını, manevi/bâtıni yolu ifade eder, “cümle” ise topluluk yani bütün canlar anlamına gelir.

Yol yaşamdır, yaşamın gerekleridir; doğmak, büyümek, yaşamak, sevmek, sevilmek, paylaşmak, mazlumdan yana zalime karşı olmak ve tekrardan öz’e yani Hakk’a dönmektir. Dolayısıyla “Yol” kalırsa yaşam durur, “gönül” kalırsa gönül almak, onarmak bir yerde mümkündür.

Alevi inancında, Yol’a girmenin, Yol aşkına hizmet etmenin, yani Alevi öğretisinin ilkelerinin, kişisel ve toplumsal ilişkilerden daha önemli ve üstün olduğunu ifade eder.

Dolayısıyla Yol esastır, Pir’in dediği gibi; “Yol cümleden uludur”.

Peki, Alevi kurumlarında Yol, cümle canlar tarafından üstünlüğünü koruyor mu?

Cemlerde “döşekteki de eşikteki de birdir/eşittir” demek olağanüstü bir demokratik işleyiş ve insan haklarına uyumdur. Bu uyumu sağlayan Alevilik eşitliği ve adaleti her daim ön planda tutmuştur.

“Döşek” burada post, makam, bilgiyi temsil ederken, “eşik” ise dergahların, cemevlerinin, hakikate ulaşmanın giriş kapısıdır, giriş noktasıdır. Kapıların normdan alçak olması da bu eşitliği simgeler.

Bu söz, sosyal ve inançsal açıdan insanlar arasında cinsiyet, dil, din, ırk, statü, mevki, fakir, zengin, okumuş, okumamış konumlarına bakılmaksızın eşit olunduğunu, herkesin aynı değeri taşıdığını ifade eder. Kapıdan girerken eşiğe basılmaz niyaz edilir, çünkü burada bilgiye, itikata bir adım atılır. Eşik kutsaldır, Hakk’a götüren yolculuğu ifade eder. Hace Bektaş Veli kadın-erkek eşitliğini şu sözüyle dile getirmiş:

“Erkek, dişi sorulmaz muhabbetin dilinde,
Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde,
Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok,
Noksanlık, eksiklik, senin görüşlerinde.”

Ne yazık ki Alevi toplumunda; ne Alevi kurumlarında ne de cemevlerinde bu eşitlik ve adalet sağlanamamaktadır. Birçok yönetici ve Yol önderleri kendi makamını, statüsünü, egosunu ve kişisel çıkarlarını ön plana koyarak, tahtlarını korumak için sorumluluklarından, ikrarlarından vazgeçmiş durumdalar. Bu tür davranışlar Yol’u itibarsızlaştırmaktadır, toplumu ve kurumları bölmektedir. Dile getirdiğim konuya karşı sorumluluğumu biliyorum. Bu “deli saçması” gelebilir belki, ancak toplumsal erozyona uğradığımızı görmeyen, fark etmeyen yoktur. Burada dile getirdiğim konudan dolayı bir sorumluluk alıyorum. Bu sorumluluğu ortak paydada genişletmek ve dikkat çekmek istiyorum. Öncelikle gençlerimize örnek olmak, onlarda eşitlik ve adalet duygusunun kurumsal olarak Alevilikte işlediğini gösterme konusunda sorumluyuz. Aynı zamanda  mücadelelerini, erkanlarını ve edeplerini miras aldığımız atalarımıza karşı da sorumluyuz.

Alevi öğretisinin özünde her can, her candan sorumludur. Aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya, Pir-talip ilişkisinden, kurumsal ilişkilere kadar geniş bir ağın içindeyiz. Kurumlarımızda Başkan ve yöneticilerin üyelere karşı sorumlulukları olduğu gibi gönül bağıyla kurumlarına bağlı olan üyelerin de Pir’e, başkan ve yönetimlerine karşı sorumlulukları vardır.

Sorumluluklarımızı layıkıyla yerine getirmenin tek yolu, mirasımıza, geleneksel geçmişimize saygı duyarak, günümüzün konjonktürel yapısına uygun değişim ve dönüşümü gerçekleştirmektir. Alevi olmanın bir kıstası da ilim-bilim, vicdan ve edeple gidilen yoldur. Alevilikte ilim, bilim Yol’u değil, yolcuyu samimiyetle sorgulamakla başlar. Sorgulamak ise önce kendi özünü dara çekerek başlar.

Yol’a hizmet etmek üç maymunu oynayarak yürütülemez. Örgütsel kusurlarımızdan ya da yetersizliklerimizden bahsetmiyorum burada. Toplumumuzun iç huzuru ve aradaki husumetlerin konuşulması, danışılması ve meydana serilmesinden bahsediyorum. Örgütsel sorumluluklarımız bununla ilişkilidir. Güçlü bir örgüt ve örgüt yöneticisi olabilmek için yürütülen Cemlerde alınan kararları bir kurumsal destur olarak görmek gereklidir. Alevi kurumlarında yaşanan sorunların kökenine inmemek ve Cemlerde alınan kararları takip etmemek ya da uymamak Aleviliğin edep ve erkanını hiçe saymaktır. Sessizlik, yapılan haksızlıkları onaylamaktır. Adalet duygusunu, vicdanı söndürmektir. Alevilik adaletsizliği barındıran bir inanç olarak düşünülemez. Tabii ki her doğru her yerde söylenilmez ancak Hakk meydanında dile getirilir.

İyilik ve kötülük zıt kavramlardır ancak bazen iyilik kötülüğü de çağrıştırıyor hatta kötülüğe dönüşüyor. Örneğin; bir toplantıda, Cemde, muhabbette bir can bir düşkünlüğü, müşkülü dile getirmek istediğinde söz hakkı verilmezse, Yol’a karşı hizmetimiz kusurlu olur. Tam tersine iyilik yani sessizliği sağladığımız yerde asıl büyük sorun, Yol’u hiçe saymak olarak ortaya çıkıyor. Bu sorun, diğer bir deyiş ile, Yol’a itikadın, inancın, adalet arayışının kalmaması, tüzük kurallarından daha önemli bir sorundur. Örgütsel güvenin aşılmasından daha önemlidir. Hakk Meydanı’nda herkesin hakkını araması, varsa düşkünlüğü, müşkülü dile getirmesi sürekli olarak tekrarlanan basit bir ifade değildir. Bu gerçek anlamda bir adalet ve özün dara alınması isteğidir, toplumumuza karşı sorumluluk ve ortak bilincin, inancın işleyişidir. Ve kimse bu düşüncenin işleyişinin önünü, yolunu kesmemeli.

Yanlışlara sessiz kalmak, hakikat yolunu kirletmektir. Doğruları dile getirmek saygısızlık olarak algılanamaz, hele ki Pir, Dede veya Ana asla böyle algılamamalıdır. Duygularla, feodal ilişki ve düşüncelerle davranmak, toplumun biçtiği değerleri, görüşleri, Alevi öğretisinden, Yol’dan üstün tutmaya yol açar. Bunun da toplumu Yol’dan uzaklaştırmaktan, Yol’u kirletmekten ve toplumu bölmekten başka bir getirisi bulunmamaktadır.

Bu yolda hiçbir mevki, kimsenin kusurunu örtmemelidir. Dede, Pir, yönetici, talip bir bütünsek sorumluluk alanlarımız inancı ve felsefeyi korumakla başlamalıdır. Ne yazık ki, toplumsal işleyişimizde önemli ölçüde bir sorumsuzluk ve vurdumduymazlık egemen olmaya başlamış durumda: Kimi egosunu tatmin etmekte, kimi haksızlıklara, yanlışlara karşı üç maymunu oynamakta, kimi ise devranın dönmesini beklemektedir…

Bekleme sürecinde ödenen bedelleri göz önünde tutmazlar.

“Gönül kalsın Yol kalmasın” denilir, ancak tam tersi gerçekleştirilmektedir. Gönül kalmıyor Yol kalıyor, Yol kaybediliyor, Yol kirletiliyor, yozlaşmaya açık hale getiriliyor.

Yol önderleri nasıl bizlere rehber ışık ise, bizlerde gerektiği zaman onlara yol dilini kullanarak ışık olmalıyız. Yanlışa yanlış, doğruya doğru diyebilmeliyiz. Muhabbetlerde, Görgü Cemlerinde, Erkan Cemlerde, üye toplantılarında bu rızalıklar sağlanarak yürütülmelidir, yapılmalıdır.

Adaletli olmak, hakikate ulaşmak “kendisine yapılmasını istenilmeyeni, başkasına yapmamakla” başlar. Hele bu bir de toplumu bağlıyorsa. Çünkü Cem Meydanındaki çerağın kudreti sadece yaydığı ışık değildir, onun bize hatırlattığı his; toplumunu koru, sessizin dili ol, cümleyi bir gör ve say, niyaz eden başa haksızlık etme, gördüğünü ört ama Meydan’a gelen müşkülün de Meydan’ın olduğunu unutma, unutturma!

Aşk olsun, adalet duygusunu, vicdanını dile getirenlere, Yol’u cümleden ulu tutanlara.

Paylaş

spot_img

İlginizi çekebilir

Bunlara baktınız mı?
Benzer Başlıklar

Madımak Katliamı Hafıza Merkezi Belgesel Filmi

BİLGİLENDİRME Sevgili Canlar, Madımak Katliamı Hafıza Merkezi Belgesel Filmi 2 Temmuz'da...

Özge Göncü: İyi Olmamızın Mücadele İle Ne Alakası Var?

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 285. sayısında yayınlanmıştır. Çetin mücadele...

Zeliha Korkmaz: 2024 Perspektifi Kadınlar İçin Mümkün Mü?

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 285. sayısında yayınlanmıştır. Geride bıraktığımız...

Ufuk Çakır: 35 Yılın Emeği: AABF

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 285. sayısında yayınlanmıştır. Karanlık bilmeyiz,...

Alevilerin Sesi dergisine abone olmak ister misiniz?