Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 286. sayısında yayınlanmıştır.
KAZIM GÜNDOĞAN / RÖPORTAJ AHMET YILMAZ
Kazım Gündoğan kimdir?
Kazım Gündoğan 1963 yılında Dersim (Tunceli) Ovacık’ta doğdu.
12 Eylül 1980 askeri darbesi ile birlikte Dersim’den ayrılarak İstanbul’a yerleşti.12 Eylül döneminde sıkıyönetim mahkemelerinde, 1990’lı yıllarda Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılandı. Politik düşünceleri ve faaliyetleri nedeni ile farklı tarihlerde toplam 10 yıl hapishanelerde tutuldu.
1987 yılından itibaren basın ve yayıncılık alanında çalışmaya başladı. Yerel gazetelerde muhabir, araştırmacı olarak çalıştı. Değişik zamanlarda Birgün ve Duvar gibi gazetelerde ve farklı dergilerde makale ve araştırma yazıları yazdı. Yapımcı ve sunucu olarak olarak televizyon programları yaptı.
2017 yılından beri Almanya’da politik mülteci olarak yaşamakta ve tarihsel toplumsal konularda çalışmalarını sürdürmektedir.
Yapımcı olarak filmleriniz hangileridir?
Doğa çevre ve barajlar konulu Munzur Akmazsa (2004)
Dersim Tertelesi’nde (soykırım) Türkleştirmek ve Müslümanlaştırmak amacı ile köklerinden koparılan Alevi, Kürt, Zaza ve Ermeni kız çocukları gerçeğini ilk kez açığa çıkaran “İki Tutam Saç – Dersim’in Kayıp Kızları (2010 ).
Dersim Tertelesi’nin mağdurlarda yarattığı travma, yok ettiği bellek ve faillerin itiraf/yüzleşme çabalarını anlatan “Hay Way Zaman” (2013)
Dersim Tertelesin’de sağ kalan az sayıda Dersimi, Hırıstiyan, Ermeninin Türkleştirme ve İslamlaştırma uygulamalarını anlatan “Vank’ın Çocukları” ( 2017).
Yazar olarak çıkan kitaplarınız hangileridir?
Dersim’in Kayıp Kızları, Tertele Çeneku (2012 İletişim Yayınları),
Keşişin Torunları-Dersimli Ermeniler-1 (2016, Ayrıntı Yayınları)
Alevileş(tiril)miş Ermeniler – Biz İsa’ya Tabiyiz, Ali’ye Mecbur (2023 Ayrıntı Yayınları).
Aldığınız Ödüller nelerdir?
Hay Way Zaman, 50. Uluslararası Antalya Altın portakal Film festivali (Jüri Özel Ödülü).
Yine aynı film 9. Boston Belgesel ve Kısa Film Yarışması (Özel Mansiyon).
Vank’ın Çocukları 28. Ankara Uluslararası Film Festivali Ulusal Belgesel Film üçüncülük ödülü.
Dersim Tertelisi bu toplumun yaşamış olduğu bir acı gerçekliliktir. Alevilerin Sesi okurları için ne söylemek istersin?
- yılında Dersim Tertelesi’ni hatırlıyor, unutmuyor ve katledilen canları saygı ile anıyorum. Ayrıca katledenleri ve onların faşişt zihniyetini öfkeyle kınıyorum.
Dersim Tertelesi üzerine çok şey yazıldı, söylenildi ve gösterildi. Bunların toplamında bu alanda resmi tarih yazımının yalanları ortaya çıkarıldı ve önemli oranda da geriletildi. Ancak henüz hakikate dayalı bir tarih yazılımı bütünlüklü olarak gerçekleşmedi. Halen böyle bir süreci yaşıyoruz. Pek çok kişi, kurum ve kuruluş bunun üzerine çalışıyor. Bunların her biri kıymetli. Ancak bu çalışmalar tertele yaşamış bir toplumun ortak stratejik aklını oluşturabilmiş değil. Kişisel, grupsal ve parçalı yol alınıyor. Böyle olunca bütün çabalar hem düşünsel planda hem de hukuksal ve siyasal planda yeterince etkili ve güçlü mevziler yaratamıyor. Ve olanlarda kalıcı hale dönüştüremiyor.
Dersim’de yaşananlar isyan mı, soykırım mı tartışmaları önemli ölçüde geride kaldı. Tertele olduğu neden ve nasıl gerçekleştirildiğine dair yapılan çalışmalar hem toplumda hem de düşünce boyutunda bir karşılık gördü. Bu önemli bir aşamadır. Elbette soykırımlar mücadelesi için bu aşama önemli. Ancak mücadeleyi sürdürmek ve sonuç almak için yeterli değil. Daha stratejik ve kollektif bir aklın yanısıra ulusal ve uluslararası alanda etkili olabilecek kurumlara, mekanizmalara ve yöntemlere ihtiyaç var.
Dünyada soykırımlarla mücadele eden toplumların, kurumların, çok önemli deneyimleri var. Soykırımlar tarihi ve literatürüne dair çok zengin bir birikim oluşmuş durumda. Dersim Tertelesi’nin bilinmesi ve tanınması için bu mücadele birikimlerinden yararlanmak ve güçlü bir strateji oluşması gerekli ve zorunlu.
Geleneksel dernekçilik ufku ve anma yöntemi ile tertele/soykırım dediğimiz tarihsel, toplumsal ve siyasal sürecin mücadelesi başarıya ulaştırılamaz. Hele bu kadar kafa karışıklığı ve bölünmüşlüğün varlığını sürdürdüğü koşullarda bunu başarmak daha da zor olacaktır.
Tertele/Soykırım mücadelesi belli bir takvimlere hapsedilmiş ”anma etkinliklerinin ötesine geç(e)meyince bir aşamadan sonra kendini tekrar’a ve sıradalanlaşmaya dönüşür. Her hangi bir katliamı ele alır gibi ele aldığımızda kavramlar içeriğini, anlamını yitirir ve birbirine karışır. Düşünsel beraklığa sahip olunmadığı zaman sistemli ve sonuca odaklı bir mücadele hattı oluşturulamaz. Bu nedenle katliam, pogrom, tertele/soykırım gibi kavramlara dair düşün dünyamızın rafine olması gerekir. Bunun çok önemli konu olduğu düşüncesindeyim. Nasıl olacağı ve nasıl oluşturulacağı ortak akılla verilebilir. Dersim Tertelesi diğer soykırımlar gibi uluslararası arenada yer alması, bilinmesi ve anınma mücadelesi anma ekinliklerinin ötesinde bir mücadele hattı ile mümkün olabilir. Bu alanda yol alan birey ve kurumlar çalıştaylar yaparak yeni bir mücadele hattı oluşturmasını düşünüyor ve öneriyorum. Bundan sonraki süreç ise Ulusal ve Uluslararası alanda Dersim Tertelesi’nin siyasal VE hukuksal alanda resmi olarak tanınması süreci olarak belirlenmesi gerekir.
Öte yandan tertele/soykırımlar geçmişte yaşanan olaylar değil. Ne yazık insanlık bunlarla daha hesaplaşamadı ve onu geriletemedi, yenemedi. Böyle olunca soykırımın başlıca nedeni olan dincilik, ırkçılık dünyanın her yerinde yükseliyor. Yani soykırımlara karşı mücadele aynı zamanda dinciliğe ve ırkçılığa karşı mücadeledir. Gazze’de İsrail faşizmi , Kürdistan’da Türk faşizmi ve onları destekleyen emperyalist ülkelerin soykırım politikaları her gün yeniden üretiliyor.
Konuyu fazla uzatmadan şunu belirtmeliyim.
Dersim Tertelesi sadece bir cumhuriyetten dolayı ile bir uluslaşma sorunu değildir. Esas olarak bir hilafetçi Osmanlı, dolayı ile bir İslam sorunudur.
İtihak ve Teraki Cemiyetinin İslamist ve Türkçü ideolojisinin taşıyıcıları Kemalist kadrolar Türk/ İslam sentezi ile tek millet, tek din, tek dil, politikaları ile inşa ettikleri devleti 1923 yılından itibaren İslam ve Türk olmayan bütün toplumları yok etmeyi eritmeyi amaçladı.Tarihsel olarak inanç bakımından Kızılbaşların, Hıristiyanların, etnik kimlik bakımından Kürtlerin, Kırmanc/Zazaların, Ermenilerin ortak yeri olan dersimi yok edip, Türkiye’nin diğer şehirlerinde olduğu gibi İslamlaştırılmış,Türkleştirilmiş bir Tunceli yaratmak istediler. Tertele’nin esas nedeni buydu. Bunun bir devlet aklı olduğunu anladığımızda Tertelenin sanıldığında 1937’de başlamadığını da görmüş oluyoruz. Tertele politikaları 1924 Anayasası, tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu ile 1925 yılında Şark Islahat Planı ile başladı ki dönemin Başbakanı İ. İnönü şöyle ifade etmiştir: ”Vazifemiz Türk vatanı üzerinde bulunan herkesi Türk ve Türkçü yapmaktır. Türk ve Türkçü olmayanları sistemli bir biçimde kesip atacağız.”
İşte bu devlet aklının ürünü olan ve adım adım raporlar, kanunlar, planlar vs. ile 1934 İskan Kanunu ve 1935 yılındaki Tunceli kanunun ile şekil aldı. Ve 4 mayıs 1937 yılı Bakanlar Kurulu kararı ile Tedip ve Tenkil Harekatı 1938 yılında da temizlik harekatıyla fiziki kırım biçiminde devam etti. Bilindiği gibi soykırım bir süreçtir. Fiziki kırım en sert yok etme biçimidir. Ancak diğer politikalar ile başlar ve devam eder. Tıpkı İslamlaştırma ve Türkleştirme politikasının halen devam etmesi gibi. 1948 Birleşmiş Milletler soykırım kriterleri ve soykırımlar litaretürü incelendiğinde bunun daha iyi anlaşıldığı kanısındayım.
1948 Birleşmiş Milletler soykırım suçunun engellenmesi ve cezalandırılması sözleşmesinin 2. maddesine göre etnik/ulusal veya inanç/dinsel bir gurubun bütünlüğünün veya bir bölümünün yok edilmesi niyeti ile uygulanan politikaların herbiri soykırım olarak tanımlanabilir. Bu uluslararası sözleşmeye göre Dersim’de uygulanan politika ve sonuçları grubun üyelerinin öldürülmesi T.C. devleti başkanı R.T. Erdoğan (23 Kasım 2011) tarafından açıklanan resmi belgelerde 13.806 kişinin öldürülerek …. sonuna kadar zarar veremeyecek hale … (Bakanlar Kurulu Kararı) getirildiğini kabul etti. Elbette gerçek rakamı belirlemek olanaklı değildir. Yapılan araştırmalar ve çalışmalar sonucu gerçek rakamın açıklamanın ortalama üç katı olduğu yönündedir. Belirtmek gerekir ki, soykırım tanımı rakamlar üzerinden değil, politikalar üzerinden yapılmaktadır. Grubun üyelerine ciddi, bedensel yada ruhsal hasar verilmesi.Yapılan akademik araştırmalar belgesel film ve sözlü tarih çalışmaları ile yaşanan bedensel yaralanmalar ve ruhsal hasar /travma ve travmanın kuşaklar arası aktarımı belgelenmiş durumdadır. Gurubun yaşam koşullarının yani alanlarının yok edilmesi evler, köyler, ormanlar ve ekinlerin neden ve nasıl yakılacağı jandarma, umum komutanlığının belgelerinde mevcuttur. Ayrıca yüzlerce tanık anlatımı da bunu doğrulamaktadır. Grubun çoğalmasını engelleyecek yöntemlerin uygulanması toplumun köklerinden, kültürü, inancı ve dilinden koparılması, ailelerin parçalanması, birbirlerine ulaşamayacak şekilde sürgün edilerek zorunlu iskana tabi tutulması hem devlet arşivlerinde hem de tanık anlatımları ile (sürgün edilen 11.818 kişi … Veriler gerçek rakamın bunun 2 katı olduğu yönündedir) belgelenmiştir. Grubun çocuklarının zorla alınıp diğer gruplara verilmesi/nakledilmesi. Özellikle kız çocuklarının ailelerinden zorla alınarak Türk ve Müslüman ailelere verilip İslamlaştırılması ve Türkleştirilmesi politikası Dersim’in kayıp kızları çalışması ile belgelenmiştir. (İki Tutam Saç -Dersim’in Kayıp Kızları, Hay Way Zaman, Vank’ın Çocukları belgesel filmleri ve kitaplar Gündoğan, Nezahat, Kazım) Tertelede çocukların nakli konusunda dönemin içişleri bakanı Şükrü Kaya tarafından Kültür Bakanlığına yazılan Dersim kız ve erkek çocuklarının yatı mekteplerinde yetiştirilmeleri (4 Haziran 1937) başlıklı mektubu meselenin özünü gözler önüne sermektedir.
Sonuç olarak Dersim Tertelesi Cumhuriyet devletinin kara kutusudur. Bu kutu açıldı ve bütün kötülükler esas olarak görüldü. Şimdi bu kötülüklerin kaynağı olan ideoloji ve politikalarda hesaplaşmak, yüzleşmek için başta Dersim olmak üzere dünyanın her yerinde Alevi toplumunun Kürt, Kırmanc, Ermeni, toplumlarının soykırımlara karşı bir bütün insan hakları savunucularının birlikte soykırımcı devletten hesap soracak bir mücadele hattını örmesinin yaşamsal öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Bugünü doğru anlamak ve geleceği kazanmak için geçmişi aydınlatmak ve onun yükünden kurtulma zorundasınız.
Bu bilgileri Alevilerin Sesi okurlarına sizin aracılığınızla ilettiğim için memnunum sevgili Ahmet Yılmaz.