Hüseyin Çarman’ın makalesi Alevilerin Sesi dergisinin 284. sayısında yayınlanmıştır.
İnsan bedeninin dağılması ölüm değil; kurucu öğesi olan ateş, su, toprak ve havaya ayrılmasıdır. Canın geldiği kaynağa Hakk’sal olana dönüşüdür. Alevi Kızılbaşlarda ölüm yoktur. Görünen varlığın daha yüce bir varlık olan Hakikat-Hakk’sal olana dönüşmesidir.
Hallacı Mansur bu düşüncelerini çevresindeki topluluğa ‘’beni öldürün yaşamım ölümümde, ölümüm yaşamındadır’’ sözleriyle açıklamıştır.
“Bir umman ki coşar bir anda
İnci, gevher dört bir yanda
Ağırlığın hepsi canda
Ben canın bir darasıyım”
Derüni’nin vurguladığı gibi
Bir can taşıdığı tenden ayrıldığı zaman, ten işlevsiz hale gelir. Alevi öğretisinde bu duruma şu adlandırma yapılır:
-Hakk’a yürüdü,
-Don değiştirdi,
-Can bedeni terk etti,
-Hakk yolculuğuna çıktı denir.
‘’Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil’’
Yunus’un ‘’Ölür ise ten ölür, canlar ölmez’’ söyleminden şunu anlamak gerekir: Can uçar başka bir bedene geçer ve can katarak hareketlilik kazandırır, beden ise hareketsiz kalır. Alevi öğretisinde şöyle deriz: “Ten toprak ananın sinesine düşer, toprak ana onu evrelerden geçirerek kendisine dönüştürür ve diğer üç ana sırrın enerjisiyle harmanladıktan sonra başka yeni bedenlerin oluşmasını sağlar.” (Aleviler olarak öldü kavramını kullanmayız. Nedeni, öldü demek bir şeyin son bulması ve bitmesi anlamına gelir. Bir kavunu ele alalım, kabuğu toprağa dönüşür, içini yeriz ve çekirdekleriyle yeni kavunlar meydana gelir.)
Bir devri daimde bakar kör idim
Hakk’tan nida geldi, Hakk’a yürüdüm
Yerde turap oldum bin kez çürüdüm
Kendi toprağımın marabasıyım
Derüni
Can ise başka bedene geçerek yeni bir bedene hareketlilik sağlar yeni bir yaşamın penceresini açar.
“Beden canı taşımaz, can bedeni taşır” hareketlilik kazandırır.
Aleviler yüzyıllardır baskılara ve asimilasyona maruz kaldıklarından dolayı öğretisine ve yaşam tarzına semboller aracılığı ile üzerine örtü çekmiş SIR’lara büründürerek GİZEMLİ hale getirerek kodlamıştır. Kodlama şifresini ancak hakikat ehli ve yola öz ile bağlı Erenler ve Aşık-ı Sadıklar çözebiliyordu. Hal böyle olunca alt yapısı olmayan ve hakikate yabancı olanların bu hakikate nail olmaları imkansızlaşıyordu. Bunun neticesinde, kendi öğretisine ve yaşam tarzına yabancı olan Aleviler, son yıllarda asimilasyon sonucu kendi öğretilerinin dilini unuttuklarından dolayı, Hakk’a yürüyen canın ailesinin acısını paylaşmak için aileye sanal alemde, “Allah Rahmet etsin, devri daim olsun, devri asan olsun, ruhu şad olsun, mekanı gönüller olsun, ışıklar içinde uyusun- dönsün, mekanı cennet olsun, Allah taksiratını affetsin vs.” söylemleri karıştırarak, birbirine zıt kavramları kullanarak yeni bir gelenek yaratmaya çalıştılar.
Alevi öğretisinde herhangi bir canın, eksiği ve kusuru varsa kendisi yaşarken gidermeye çalışır, düşürdüğünü kaldırır, kırdığını onarır, döktüğünü doldurur, var ise üzdüğü canların gönlünü kazanır. Halk mahkemesi olarak kurulan cem erkanlarında meydan bunun için açılır. Semavi dinler gibi eksiklerini, kusurlarını giderilmesi için bir yerlere havale etmezler.
Devri Daim Olsun: Alevi öğretisinde İnsan-ı Kamil mertebesine ulaşmış, Kırklar Meclisine katılarak Hakk ile Hakk olacak erenler için kullanılır.
Devri Asan Olsun: Alevi öğretisinde kişinin ölmediğini devrinin kolay olarak, dönüşerek devam etmesini sağlamak için söylenir. İnsan Hakk’a yürüdükten sonra toprağa gömülüp toprak olur. Oradan sularla beraber bir çiçeğin, bir ağacın bedenine yürür, oradan da çiçeğin özüne ulaşır. (öze ulaşmak)
Mekanı Gönüller Olsun: İnsanlık yolunda, gönüllerde bıraktığı iz ile kazandığı gönüllerde her daim anılsın anlamında kullanılır.
Işıklar İçinde Uyusun- Işıklar İçinde Dönsün: Burda felsefeci, bilge insan Esat Korkmaz’ı saygı ile anıyorum. Şöyle derdi: ‘’Işıklar içinde uyunmaz, ışığın olduğu yerde enerji olur, enerjinin olduğu yerde yaşam olur. Karanlığın enerjisi olmaz, enerjinin olmadığı yerde de yaşam olmaz, onun için ışıklar içinde uyusun denmez, ışıklar içinde dönsün denilir.’’ derdi.
Allah Rahmet Eylesin: Ebediyete intikal etmiş bir kimse için, “Allah -varsa- suçlarını bağışlasın, mağfiret etsin, merhamet etsin” anlamında bir dilek.
Mekanı Cennet Olsun: Dini inanışlara göre dünyada iyilik yapanların, günahsızların, öldükten sonra sonsuz bir mutluluğa kavuşacakları yer.
Allah Taksiratını Affetsin: Bu temenni bir nevi ölen kişinin arkasından yapılan bir duadır. Allah ölen kişinin tüm günahlarını affetsin, ona merhameti ile muamelede bulunsun demektir.
Ruhu Şad Olsun: Tabiri vefat eden kişilerin arkasından söylenir. Ruhu şad olsun, ölen kişinin cennete gitmesi için edilen dualardan biridir. İslam inancına göre bir insanın ahirette mutlu olması, cennete girmesi ve sonsuza kadar orada kalması demektir. Bu tabir de bu anlamda kullanılır.
Ben Pazarcık doğumluyum, çocukluk yıllarımda yöremizde Hakk’a yürüyen canın ailesine, Kürtçe “DIL ĞOTIRE VA, MINNE ZORİWAY DİİE MA ĞOŞBIN” derlerdi ve ailenin acısını paylaşırlardı. Türkçe olarak şu anlama gelirdi; ‘’Yürek-gönül yarasını sarıyor ve acınızı paylaşıyorum, geride kalan aile bireylerinin bedenleri sağlıklı olsun’’ denirdi. Şimdi biz bu doğa ve insani dili unuttuk ve birbirimizi İslamlaştırmak için asimilasyona çanak tutuyoruz..
Bir başka önemli nokta da, son dönemlerde Hakk’a yürüyen canların erkanlarında bağlama eşliğinde söylenen nefeslerle ilgili Aleviler arasında bu durumu kabul eden ve eleştiren kesimler olarak iki zıt grup oluştuysa da, aslında olan şudur: ‘’Bir karakter, başka bir karaktere kendini benzetmek istedikten sonra, kendini benzetmeye çalıştığı karaktere her baktıkça, kendinde bir eksiklik görür. Çünkü kendisini yaşamıyor, bir başkasının karakterine bürünerek yaşamak istiyor.”
Alevilerin öğretisine göre bağlama ve nefesler hayatın her alanında yaşam buluyor ve yaşatılıyor. Hakk’a uğurlama erkanında bağlama eşliğinde söylenen nefeslere karşı çıkanlar, kendilerinin yaşatmaya çalıştığı cem erkanlarının bir bölümünde yasa bürünerek, bağlama eşliğinde nefesler ve ağıtlar yakıyorlar. Soruyorum sizlere bu durumda bir çelişki yok mu? “Artık başkasına benzemek yerine, kendimiz olalım!”
Cümle canlılara aşk-ı niyazlar…