Erdal Kılıçkaya
Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 279. sayısında yayınlanmıştır.
Ağustos ayı sıcağına paralel olarak, ülke gündemi kaynayan kazan misaliydi. 2 Temmuz’da Madımak önünde yapılan 30. yıl anması, 60. Ulusal 34. Uluslararası Hünkar BektaşVeli Anma Törenleri, 21. Munzur Kültür ve Doğa Festivali, Zini Gediği Anması, 17. Cogi Baba Kültür Festivali, AABK’nın deprem bölgelerine yaptığı yardımlar… Dolu dolu geçen Temmuz ve Ağustos ayları…
Bizlerin bu yoğun iki çalışma ayına karşın, muktedirler de Alevilerin asimilasyonuna yönelik bitmez tükenmez bir iştah ile çalıştılar. Çakma dede ve analarla Alevi kurumlarına alternatif bir Hacı BektaşVeli Anma Töreni düzenlediler. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle cemevlerini bir gecede Kültürve Turizm Bakanlığı’na bağladılar. Cemevlerine para yardımı yapıp, elektrik, su faturalarını ödeyip, dedelere maaş vermeye başladılar. Bizzat MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından, Hacıbektaş’ta Türkiye’nin en büyük Alevi Kültür ve Cemevi Külliyesi inşaa etmeye kadar götürdüler işi.
Bunlarla da yetinmeyerek, laik ve bilimsel eğitim anlayışına ve pedagoji bilimine yüzde yüz aykırı olan «Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum» (ÇEDES) projesini devreye sokarak, eğitim sistemini iktidarın siyasal-ideolojik çizgisi ve dini-kültürel ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirmeye başladılar. Okulları dini içerikli faaliyet ve etkinliklerin merkezi haline getirmek için düğmeye bastılar. Farklı kimlik, inanç ve dünya görüşleri arasındaki ayrımın, adaletsizliğin iyice ayyuka çıkması ve günlük yaşamın her alanında, okulda, iş yerinde, üniversitede, sokakta kendilerinin dünya görüşünün görünür kılınmasına, ötekilerin hakim kültürün kıyımına uğratılmasına zemin hazırlanmaya başladılar. Çocuklarımızın resmen imam hatip, Kuran kursu, ilahiyat fakültesi mezunlarına teslim edilmesinin önü açıldı. Milli Eğitim Bakanlığına tarikat ve cemaatlere öğrenci devşirme görevi verildi.
Bütün bunları yazma gerekçem çok basit; ilk paragrafta son iki ayda bizim yaptıklarımızla, ikinci ve üçüncü paragrafta muktedirin yaptığı şeyleri karşılaştırdım. Aleviliği asimile etme ve bitirme ile ilgili ne kadar kararlı ve sistematik çalıştıklarını göstermek istedim.
Yukarıda gördüğümüz şey; dogmaya karşı aklın, dinsel tutuculuğa karşı laikliğin, köleliğe karşı eşitliğin, insan haklarının, hayvan haklarının, çocuk haklarının, erkek-kadın eşitliğinin, doğa korumacılığın, çevreciliğin, toplumsalcılığın, kişisel özgürlükçülüğün, eşit yurttaşlığın mücadele ve kavgasının fotografı adeta.
Tabi ki insan haklarından, hümanizmden, eşitlikten, özgürlüklerden yana olduğumuzun bilinmesi yetmiyor. Bunlar uğruna en az muktedirler kadar kararlı ve bilimsel çalışıp, bedel de ödemeye hazır olmamız gerekiyor.
Acilen kendi kabukları içine pısırıklık ve korkaklıkla çekilmiş ruh halinden kurtulmalıyız. Siyasal örgütler, kurumlar, partiler, sendikalar ülke içi haksızlıklara karşı ses ve eylem yükseltme becerisini gösterebilen tüm kesimlerle birlikte tarihi sorumluluğumuzu üstlenme becerisini göstermeliyiz.
Bunu beceremezsek, yaşanmakta olan insanlık dışılıklara karşı utanç verici bir sessizlik ve eylemsizlik içerisinde, 4-6 yaş çocuklarının Kuran kursu adı altında beyinlerinin yıkanmasına seyirci kalırız ve asimilasyonun tarihi sürecine tanıklık ederiz.
Toplumun bir inancın kültürüne kaydırılmasına seyirci kalamayız.
Erdal Kılıçkaya
Alevilerin Sesi Dergisi
Genel Yayın Yönetmeni