Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 286. sayısında yayınlanmıştır.
“Kolektif suçun yükünü taşıyan benim diyorum: onlar değil. Bağışlayan ve unutan dünya beni mahkûm etti, cinayet işleyenleri veya cinayetin gerçekleşmesine izin verenleri değil.”
J. Améry, Suç ve Kefaretin Ötesinde[1]
Madımak Katliamı, otuz bir yıldır, tam olarak açıklığa kavuşturulmadı. 31 yıldır asıl failler ortaya çıkarılmadı, suçluların çoğu yakalanmadı, yakalananların bazıları serbest bırakıldı, davaların iki tanesi zamanaşımı gerekçesiyle kapatıldı, işlenen suçun gerektirdiği bir dava süreci yaşanmadı. Katliam, devletin kolluk güçlerinin gözü önünde gerçekleşmiş olmasına rağmen hiçbir kamu görevlisi yargılanmadı. Madımak Katliamı Davası’nda adalet tesis edilmedi. Devlet bu utancın sorumluluğunu almadı, toplumsal yüzleşme yaşanmadı.
Geçmiş, daha dün gibi yanı başımızda. Şiddet ve adaletsizlik olarak kendini yeniden üretmeye devam ediyor. Hatıralarımız eksik. Kalp atışlarımız “o anda” donakalmış. Vicdanlarımızda açık bir yara; kanıyor, ağrıyor, dağılıyor.
Bu büyük suç, bu büyük dava, bu suça karşı on yıllardır mücadele edenlerin omuzlarında gitgide büyüdü. Ağırlaştı. Bir gün bile azalmayan bu büyük acı sahibini yaraladı çoğu zaman ama kimse vazgeçmedi. Kolları kesik omuzlar gibi yan yana duranlar, vicdanları körelmiş kalabalıklara bu büyük suçu unutturmamak için mücadele etmeyi sürdürüyor.
Madımak Katliamı Hafıza Merkezi, tam da bu noktada, Sivas’ta Alevilere yönelik gerçekleştirilmiş pogrom karşısında ulusal ve uluslararası düzeyde yürüyen mücadelelere omuz vermeyi amaçlayan bir yüzleşme çağrısı olarak hayat buldu. Bu anlamıyla Madımak Katliamı Hafıza Merkezi, hakikatlerin toplumsal hafızada yer edinmesi, dünyaca tanınması ve gelecek kuşaklara aktarılması için inşa edildi.
Ne yazık ki, Madımak Katliamı’nın kendilerini ilgilendirmediği veya geçmişte kaldığını düşünen milyonlarca insan var. Oysa tarih sadece geçmiş değil; aynı zamanda bugünkü düşünme, algılama, görme biçimleri demektir. İçinde yaşadığı topluma güvenle, parçası olmaktan onur duyarak, yaşama sevinciyle bakabilmek ancak yanı başında düşmanlar görmekten vazgeçmekle başlar. Düşmanlar yaratan, yarattığı düşmanlara karşı suç işlemeyi hak gören, bu suçların örtbas edilmesini ödüllendiren bir toplumda umut, mutluluk, sevgi ve demokrasi gerçek anlamıyla yer edinemez. Bugün, su gibi, ekmek gibi muhtaç olduğumuz demokrasi tüm yaşananlar üzerine mutabakata varmış ortak bir toplumsal hafıza, adaletin tesis edilmesine imkân tanıyan ortak vicdani bir sorumluluk ve geçmişin yaralarını sarmaya dönük ortak bir toplumsal eylem gerektirir.
Biz, toplumsal yüzleşme ve adalet için yola çıktık. Madımak Katliamı’nı yaratan ideolojik, hukuksal, siyasal yapıyı tartışmaya açmak, devletin kurumları ve kamu görevlilerinin sorumluluğunu görünür kılmak, Madımak Oteli’nin etrafını saran sıradan faşizmin kökenlerini sorgulamak, siyasi sorumlularını gün yüzüne çıkarmak ve tüm bu yaşananları kuşaktan kuşağa aktarmak için yola çıktık. Dijital Kütüphane, Sanal Müze, Web Belgesel, Belgesel, Sözlü Tarih Görüşmeleri ve Röportajlardan oluşan Madımak Katliamı Hafıza Merkezi, gökyüzüne bakan herkesin görebileceği bir anıt olarak 33 canımızın onuruna el birliğiyle inşa edildi. Unutulmayanın, bağışlanmayanın anlatıldığı, her daim yaşayan bu anıt, bilgiler, belgeler, hatıralar, sözler, imgeler, ezgiler içeriyor. Unutturmamak ve hakikati en geniş kesimlere ulaştırmak için. Adaletin tesis edilemediği zamanlarda, hakikati en geniş kesimlere ulaştırmak, adaleti tesis etmese de yeni bir mücadele alanı olarak öne çıkıyor. Madımak Katliamı Hafıza Merkezi’nin amacı da tam olarak bu. Hakikati en geniş kesimlere ulaştırmak. Unutturmamak.
İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar ve bu suçlarla hesaplaşılması konusu dünyanın başka ülkelerinin de, sanatın ve sinemanın da en temel sorunları arasında yer alır. Geçmişle yüzleşmek, görme biçimlerinin değişmesi demektir ve gündelik hayatta ilişkili olduğumuz her an bu yüzleşmenin bir parçası olarak kendini yeniden üretme potansiyeline sahiptir. Her gün içinden geçtiğimiz meydanlar, gölgelerinde yürüdüğümüz binalar, yaşam alanları ve mekânlar, düşünme ve görme biçimlerinin şekillenmesinde özel bir öneme sahiptir. “İçinden geçtiğimiz yolları, binaları değiştirmek için dünyaya bakma” düsturundan hareketle; yeni görme biçimleriyle Madımak Katliamı Hafıza Merkezi’ni inşa ettik. Hatırlamak için bakmak, görmek ve özne olmak üzerine düşünen ve düşündüren bir bakış açısı yaratmayı amaçladık.
Geçmişle yüzleşme ve faşizm konularını ele alan Bertolucci’nin Örümceğin Stratejisi (Strategia del ragno, 1970) filminin kapanış sahnesinde; sararmış otların arasında, kendisinden başka hiçbir yolcusu olmayan bir tren istasyonunda, maziyi arkasında bırakarak yoluna gitmek isteyen bir adamın bugününe, hayatına dönme aşamasına geçme isteğini şu sözlerle duyarız: “Bugünün gazetesi geldi mi?” Yüzünü hiç görmediğimiz bir kadın sesi soruya yanıt verir. “Hayır bugün gelmedi. Olur böyle, bazen varlığımızı bile unuturlar.”
Bağışlayan ve unutan dünyanın kolektif suçlarla yüzleşebilmesi ancak amaçlı bir insan faaliyetiyle ve hakikatleri açığa çıkaran bir hatırlamayla mümkün. Gelecekte benzer katliamların ve adaletsizliklerin yaşanmaması, evrensel insan hakları normlarına saygılı bir toplumsal barış ortamının inşa edilmesi de ancak hakikati arayan, unutturmayan bir yol inşa etmekle. Madımak Katliamı Hafıza Merkezi, insanlığa karşı işlenen suçlara yönelik bir tarihsel yüzleşmeye, ortak bir toplumsal vicdana, demokrasi ve insan haklarına saygılı bir siyasi kültürün gelişmesine ve benzer kırım ve adaletsizliklerin tekrarının engellenmesine katkıda bulunma amacı taşıyor.
Madımak Katliamı’ndaki karanlık, kötücül linç ve öldürme eylemlerinin kendilerini ilgilendirmediğini düşünen ve bu coğrafyada yaşayan yaşamayan tüm insanlara bir kapı aralıyoruz. Gündelik hayatın içinde nefret söyleminin bir parçası olacak sözlerle, eylemlerle Alevilere ve bütün ötekilere yönelik işlenen tüm suçlara destek olduklarının farkına varmalarını sağlayacak çok dilli bir hafıza merkezi inşa ettik. Bu kapı, insanlık adına bir yüzleşme kapısıdır.
Bu kapıyı aralamak için gecesini gündüzüne katarak emek veren tüm çalışma arkadaşlarıma, bu projenin hayat bulmasını sağlayan Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’na, lokmalarıyla bu projeye maddi katkıda bulunan herkese ve otuz bir yıldır katliamları, pogromları unutturmamak için mücadele eden herkese sonsuz teşekkür ederim. İnsanlık adına aralanan bu kapıya omuz vermek benim için bir onurdur.
İnsanlık adına açılan bu kapıdan gökyüzüne bakalım. Katledilen 33 canımız için, dünyanın neresinde olursa olsun gökyüzüne bakan herkesin görebileceği bir anıt var artık.
Gökyüzüne bakalım. Göğü kucaklayan bulut, ağacını bırakıp süzülen yaprak, pencereden odaya dolan rüzgâr onların adlarını fısıldıyor, tüm dünyaya… Koray Kaya, Menekşe Kaya, Belkıs Çakır, Nurcan Şahin, Özlem Şahin, Sehergül Ateş, Asuman Sivri, Yasemin Sivri, Gülender Akça, Gülsün Karababa, Handan Metin, İnci Türk, Huriye Özkan, Yeşim Özkan, Carina Thuijs, Edibe Ağbaba Sulari, Ahmet Özyurt, Asaf Koçak, Asım Bezirci, Behçet Aysan, Erdal Ayrancı, Hasret Gültekin, Mehmet Atay, Metin Altıok, Muammer Çiçek, Muhibe Akarsu, Muhlis Akarsu, Murat Gündüz, Nesimi Çimen, Sait Metin, Serkan Doğan, Serpil Canik, Uğur Kaynar.
[1] Jean Améry, Suç ve Kefaretin Ötesinde, Çev: Cemal Ener, Metis Yayınları, Birinci Baskı, Ocak 2015