Avrupa’da bulunan hemen hemen tüm federasyonlarımızın bir inanç kurulu var. Fakat henüz Konfederasyon bünyesinde bir inanç kurulu oluşturamadık. Nasıl ki federasyonlar bir araya gelerek konfederasyonumuz oluşturdularsa, inanç alanında da böyle bir çatı örgütlenmesine ihtiyaç var. Bu ihtiyaç doğrultusunda geçtiğimiz günlerde Avrupa’da faaliyet gösteren federasyonların yöneticileri ve inanç kurulu temsilcileri bir araya gelerek, böylesi bir yapının oluşturulması konusunda fikir birliğine vardılar.
Röportaj: Fuat Ateş
Bugün yarına göre daha erken
Almanya örgütlenme konusunda her alanda olduğu gibi düzenli bir şekilde kurumlarını var etmiştir. Bugün Almanya’da 153 Alevi Kültür Merkezi ve buralarda hizmet veren inanç kurulu üyelerini oluşturulmuştur. Mevcut eksiklerine rağmen Almanya bu konuda istenilen seviyeye yaklaşmış durumdadır fakat Avrupa’daki diğer federasyonların başka alanlarda olduğu gibi inanç kurulu alanında da kat etmesi gereken mesafeler var. Bu nedenlerden dolayı bir kaç sene önce Avrupa İnanç Kurulu’nun kurulması ile ilgili başlatılan çalışmalarımız ancak bugün ete kemiğe bürünebiliyor. Geç kalındığıyla ilgili eleştirileri kısmen kabul etsem de bugünün yarına göre erken olduğunu düşünüyorum.
Avrupa’daki AKM’ler Alevi dünyasını algılamak için iyi bir laboratuar…
Süreç içerisinde birçok tecrübeler edindik. Birçok yeni alanla ilgili taptaze bilgilere sahip olduk. Özellikle Aleviliğin yöresel boyutlarda çeşitli farklılıklar gösterdiğini ve köy yaşamında yer verilen bazı ritüellerin şehir yaşamında farklılaştığına şahit olduk. Bir nevi Alevi Kültür Merkezleri bizim için Alevi dünyasının tamamını algılama konusunda bir laboratuar işlevi gördü. Tekirdağ’dan Kars’a, İç Anadolu’dan Ege’ye kadar geniş bir coğrafyada yaşayan Alevilerin gelenek ve göreneklerini yakından tanıma fırsatı bulduk. Hiç şüphesiz bu tecrübeler Aleviliğe yaklaşımımızı da olumlu anlamda etkiledi. Kendi köyümüzde ve yöremizde gördüğümüz Aleviliğin dışında farklı yorumların varlığını da görmüş olduk. Ve bu farklılıkların inancımızın bir zenginliği olduğuna kanaat getirdik. Bu anlayıştan hareketle tüm zenginlikleri kucaklayacak bir yaklaşımın daha doğru olacağına karar verdik. Sahip olduğumuz bu tecrübeler ışığında Avrupa boyutunda daha sağlıklı bir örgütlenmeyi var edeceğimize eminim.
Farklı dallar gibi uzayan yorumları tek kökte bir araya getirmek istiyoruz
Bizim temel aldığımız nokta Aleviliktir. Bu üst kimlik algısıyla bir ağacın farklı farklı dalları gibi duran yorumları yine aynı köklerle buluşturmayı esas aldık. Almanya’daki inanç kurulu tüzüğünde de bu yaklaşımımızı net şekilde belirttik. Bektaşilerden Nusayri olarak adlandırılan Arap Alevilerine kadar tüm farklılıklarımızı kucaklayıcı bir düzeye sahibiz. Gerek Alevi Kültür Merkezleri düzeyinde gerekse üst kurullarda bu zenginliklerimizi yansıtacak isimlerin yer almasına dikkat ediyoruz. Ayrıca analarımızın da bu yapılarda temsil edilmesini önemli buluyoruz.
Bazı olguları yabancı dile adapte etmek zor
Avrupa çapındaki kurulacak olan inanç kurulunun işi Almanya’ya oranla daha zor. Avrupa’da inanç alanında hizmet veren ilk nesil olarak bulunduğumuz ülkelerin dillerinde hizmet vermek zorlandığımız noktalardan biri. Özellikle inancımızda yer alan bazı kavramları ve olguları yabancı dile adapte etme konusunda bir hayli sıkıntı çekiyoruz. Bu konuda çözüm; Avrupa ülkelerinde eğitim görmüş, dilini iyi konuşan ve Alevilik inancına ilgi duyan genç Analarımızı ve Dedelerimizi ön plana çıkarmak olacak. Bu çözüm Almanya başta olmak üzere Avrupa’da yer alan tüm ülkelerimizde uygulanmalıdır. Herkes konuştuğu dilde ibadetini yapabilmelidir. Türkçeyi tam anlamıyla anlayamayan genç nesle ancak anadilde konuşan Dedeler ve Analar aracılığıyla ulaşabiliriz. Tabii bu noktada şu gerçekliğinde altını çizmek gerekiyor. Bazı ritüellerimizi ve gülbenklerimizi yabancı dillere çevirdiğimiz zaman anlamında ve verdiği mesajda bazı sıkıntılar yaşamaktayız. Özellikle batini boyutta yer alan bazı kavramları tam anlamıyla çevirmek mümkün olmuyor. Ben gelecek neslin bu sorunu da aşacağına inanıyorum.
Yazılı kaynaklarımızın sayısını ve kalitesini arttırmalıyız
İnanç kurulu olarak önceliklerimizden bir de yazılı kaynaklarımızın sayısını ve kalitesini arttırmaktır. Tabii bu çalışmaları yürütürken maalesef profesyonel anlamda bir kadromuz bulunmamaktadır. Tamamen kendi çabalarımızla bazı ürünler ortaya koymaya çalışıyoruz. Daha evvel Hakka Yürüme Erkânı ve Nikâh Erkânı isimli iki kitapçık yayınladık. Önümüzdeki sene içerisinde yine Cem Erkânı isimli kitapçığımızı yayınlayacağız. Bu yayınların dili Türkçe fakat önümüzdeki dönemde Avrupa’da konuşulan dillerin hepsine çevirmeye gayret göstereceğiz. Böylelikle hem genç neslin sorularına yanıt bulabileceği yayınlar ortaya konulduğu gibi hem de inançlar arası diyalog çalışmalarına da materyal üretmiş olacağız.
Hiçbir zaman devletin dedesi olmayı düşünmedik
AKP Hükümetinin Türkiye’deki Aleviler dışında Avrupa’daki Alevilere yönelik asimilasyon çalışmaları içerisinde olduğunu biliyoruz. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu İnanç Kurulu olarak bu alandaki saldırıları başarıyla püskürttük. Önümüzdeki dönemde bu soruna hassasiyetle eğileceğiz. Özellikle Muharrem ayı gibi Aleviler tarafından kutsal kabul edilen zaman dilimlerinde gri pasaportlu dedeler olarak bilinen kişilerin Avrupa’ya gönderdiklerini biliyoruz. İnanç Kurulu olarak bu sorunu ciddiyetle ele aldık ve söz konusu kişilerin cemevlerimizden içeriye girmelerine müsaade etmedik. Hiçbir zaman devletin dedesi olmayı düşünmedik. Yüzyıllardır Alevi toplumuna yöneltilen asimilasyon politikalarına tıpkı ecdatlarımız gibi karşı durduk. Tarihsel noktadan baktığımızda bu alanla ilgili birçok tecrübemiz var. Bu nedenle dış kaynaklı saldırıların nereden geleceğini az çok tahmin edebiliyoruz. Bu noktada bizim için asıl tehlike; ‘her ağacın kurdu özünde olur’ özdeyişinde de belirtildiği gibi bizdenmiş gibi görünüp düşmanla işbirliği yapan kişiler ve kurumlardır. Bu kesimlerin amaçları Aleviliği çeşitli egemen inançların potasında eriterek, Aleviliğin içini boşaltmaktır. Fakat bu kesimlerin bilmediği şey Alevilik hiçbir kalıba sığmaz. İnancımız sadece Aleviler için değil dünyadaki tüm insanların barış içinde yaşamasını öğütler ve bugünkü dünya düzeninden farklı olarak ‘Rıza Şehri’ ütopyası doğrultusunda hareket eder.
Alevi toplumu ve Alevi inancı olarak her zaman Hak’tan, hukuktan, adaletten ve barıştan yana olduk. Deyişlerimizde ve gülbenklerimizde hep bu dileklere yer verdik. Sadece kendi toplumumuz için değil tüm dünya insanları için bu dileklerde bulunduk. Özellikle Türkiye ve Ortadoğu’daki şiddetin son bulduğu baskının, ötekileştirmenin ve asimilasyon politikalarının ortadan kalktığı barış dolu bir dünya dileğini sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz. Hepimizin de bu uğurda mücadele etmemiz gerektiğini hatırlatıyorum.