Varoluş ve yaradılış birbirlerine karşıt iki söylem ve yeryüzünde yaşayan toplumlarda çokça karşılığı olan anlayışlardır.Birisi her şeyin evrimleşerek var olduğunu diğeri de görünmeyen bir gücün her şeyi yoktan yaratığı iddiasında bulunur.
Haydar Buga – Belçika ABF Yol Erkan Kurulu
“Daha Allah ile cihan yok iken
Biz anı var edip ilan eyledik
Hakk’a layık hiçbir mekân yok iken
Hanemize aldık mihman eyledik”
(Edip Harabi)
Bir kandilden bir kandile atıldım, turap olup yeryüzüne saçıldım
Varoluş anlayışı yaradılışıreddeden, her şeyin milyarlarca yıllık bir süreçten geçerek elene elene,pişe pişe,yoğrula yoğrula,evrimleşerek mikro organizmaların birleşerek Makro organizmaları oluşturması,hücrelerin harmanlanarak bedenleri, bedenlerin milyarlarca yıllık serüvenin ardından vücuda/dile gelmesi. Batini boyutuyla“Turab oldum düştüm toza” düşmesi veya “Bir kandilden bir kandile atıldım/turap olup yeryüzüne saçıldım” Hatayi anlayışıdır.
Noktayı pinhandan(görünmeyen gizli âlemden) yani o ilk patlamadan/“Bigbang”den noktayı vahdete(birlik noktası/bedende buluşma)evrimleşerek, gelme hali olarak görür.
VaroluştakiTanrı’yı gün yüzüne çıkarma anlayışıdakısaca şöyle özetlenir.
Kendisinin ismi henüz yok idi
İsmi şöyle dursun cismi yok idi
Hiçbir kıyafeti resmi yok idi
Şekil verip tıpkı insan eyledik
Edib Harabi
Yaradılışta ise Tanrı,varol (kün emri) dedi ve Tanrı’nın bu emri üzerine her şey bir anda yoktan var oldu. Varoluş ise varlığın birliğini benimser ve tekçi yaradılışı reddeder. Yani hiçbir şey yoktan var olmaz,vardanda yok olmaz, her şey vardan var olmuştur ve görünen ve var olan her şey bir bütünün parçasıdır.
Bu anlayışa göre insan mikro kozmostur. Bütün evreni içinde taşır çünkü o evrenin bir parçasıdır, Yani Hallac-ı Mansur deyişiyle “Ene-l Hak” anlayışıyla Vahdet-i Vücud’dan, Vahdet-i Mevcud’a varıştır. Nasıl ki Makro kozmosu(görünen ve görünmeyen evrenin tamamı) milyarlarca gezegen ve yıldızdan oluşuyorsa, insan vücudunu da milyarlarca bakteri ve hücre oluşturur. Nasıl ki her hücre vücudun bir parçası veonların birleşimiyle bir beden oluşuyorsa, insanda önsüz ve sonsuz evrenin bir parçasıdır. Anadolu coğrafyasında Varoluşu savunan en kadim inançlardan biri olan Alevilik inancı, Tanrı’nın öz’üyle bir ve aynı olduklarını da şu bakış açısıyla dile getirirler:
Allah ile burada birleştik
Nokta-i âmâya girdik birleştik
Sırr-ı Küntükenzi orda söyleştik
İsmi şerifini Rahman eyledik
Edip Harabi
“Kâinatın aynasıyım,
Mademki ben bir insanım
Hakk’ın varlık deryasıyım
Mademki ben bir insanım
İnsan Hak’ta,Hak insanda
Ne ararsan var insanda
ÂşıkDaimi
Alevi anlayışında Tanrı görünen,görünmeyen, canlı cansız her şeyde vardır, mevcuttur. İnsan da onu dile getiren, zikr eyleyen, söyleyen, ispat eden yegâne varlıktır. Bu yüzden insan (özellikle kadın/Ana için)Tanrı’nın yeryüzündekiyegâne sıfatı olarak görülür.
Tanrıyı görünür âlemde var eyleyen bu anlayış kitaplı dinlere göre Tanrı’ya şirk koşmaktır,çünkü oanlayışın Tanrı’sı doğmaz ve doğurmaz,kimse ona denk olmaz.O görünmez âlemde herşeyin üstünde ve Hükümdardır. Verdiği hükümleri yerine getireni cennet huri, gılman vs. ile mükâfatlandıran, yerine getirmeyeni ise cehennem ateşi, ızdırap, zebani vs. ile cezalandırandır. Halbuki Alevilik anlayışında Her hesap bu alemde ve pir huzurunda görülür.
Mürşid meydanında Mahşer kurulur
Bacı kardeş bir araya derilir
Hayrımız şerrimiz burada sorulur
Her hesabı burada verenleriz
Meluli Baba
Çünkü Varoluş cenneti de cehennemi de üzerinde yaşadığımız bu dünyabilir. Görünmeyen bir âleme/öbür dünyaya da inanmaz, Varoluş anlayışı“evim cennet, eşim, huridir bana” diyen ve yine Meluli Babanın söylemiyle;“cenneti parasız zahide veren,cehennem korkusunu gönülden silen,huriyi kılmanı bu âlemde bulan” bir anlayıştır.
Yaradılış anlayışıise öbür dünya diye tabir ettikleri, öldükten sonra gidilerek, sorgunun sualin,günahın sevabın görüleceği yer olarak algılar.Varoluş inancında, öğretisinde ölüm olmadığı için böylesi bir kaygıda yoktur. Bunuda zahit olana yine Harabi’nin nefesiyle şöyle dile getirirler.
Bir cehennem kazdık gayetle derin
Laf ateşi ile eyledik tezyin
Kıldan gayet ince kılıçtan keskin
Üstüne bir köprü mizan eyledik
Edip Harabi
Varoluşanlayışı bütün sorgusunu sualini bu âlemde, canı tende iken öz’ünü Dar’a çekerek, birlikte yaşadığı musahip toplumu içerisinde, kendi özgür iradesiyle ve de rızalıkla yapar. Varoluş anlayışının günah veya sevap anlayışı da yoktur çünkü iyilik ve kötülük gibi ikilemleri yoktur. İnsanı ham ervah ya da ikrarlı görür. Pişmeyi erdemlilik bilir, Yola adım atmak sayar. Kimsenin kimseden üstünlüğü, eksikliği yoktur. Hiçbir Tanrısal güce ya da kişiye iradeyi teslim etmek söz konusu olamaz. Her şey karşılıklı niyaz üzerine gerçekleşir. Bu nedenle buna “El ele el Hakk’a” silsilesi deriz. Bu yüzdende yaşamları boyunca kimseyi kırmadan, üzmeden,incitmeden, olgun insan olabilme gayreti içerisinde, ikrarlarıyla yaşamayı amaç edinirler.
Eğer bir can, İkrar kemendini beline dolamışsa,Doğadaki canlılarla da ikrarlılık içine girmiş olur.İnsan kusurlu ya da suçlu değildir. Rehberli, Yol’u, Cemi cemaati, bilgiyi edindikçe nefsine sahip olmayı, başkasına musahip olmayı, toplumuna Hızır olmayı, kendi özünü yoklayıp kâmil insan olmayı bilir.
Kendi özün yoklamayan
Karasını aklamayan
Hakk hanesin paklamayan
Can didara erer mi dersin
Pir Bela
Bu erdemliliğe ulaşabilmek adına canlıların tüm katmanları ve doğanın tamamını kutsal kabul (kendi öz’üzle bir ve aynı bilir) eder. Bu sırrı kendi içlerinde bazen isimlerlebazen cisimlerle bazen de rakamlarla sırlayarak,Yol’dan, Cem’den, rehberinden, mürşidinden öğrendiği evrenin bilgisini, sırlarını kendi içlerinde taşıyarak (genelde) sözlü aktarıyla nesilden nesile kodlayarak taşıya gelmişlerdir.
Cahillerve sırır taşıyamayanlarada bu öğreti verilmemiştir çünkü kıymet bilmeyen ellerdeki bilgi ya YOL’a zarar vermiş yada heba olup gitmiştir.Bunuda yine Yol dili ile şöyle dillendirmişlerdir:
Bu sözleri sanma her insan anlar
Kuş dilidir bunu Süleyman anlar
Bu sırr-ı müphemi Arifan anlar
Çünkü cahillerden pinhan eyledik
Edip Harabi
Kendini bir pazılın parçası,Hakk’ı ise opazılın bütünü olarak gören bu anlayış kendini görünür âlemde “Hak,Doğa, İnsan” veya “Hak, Âlem, Âdem” olarak adlandırır.Hak Kâinatı,Âlemüzerinde yaşadığımız doğayı, Âdemise bu doğadaki tüm canlıları kapsar eder.
Varoluş felsefesi Varlığın Birliği’ni benimser ve ayrılık-gayrılık gütmez:
”Ben oyum O ben” der Nesimî
“Ben gelesem o gelmez idi
Kimse onu bilmez idi
Neslim yayılmasa cihana
Yolu yolağı bilmez idi”
Pir Bela
Hakk’ı uzaklarda değil kendi içinde arayıp bulan, varlık âlemine çıkarıp ispat edendir, Çünkü her yönü bilimsel akıl, mantık,vicdan ve adalet ile örülüdür.Hakk’ın insanın gül cemalinde saklı olduğunu bilenler bunu şu kelamla dile getirirler:
Hak ile Hak idik biz ezeliden
Ta ruz-i Elestte Kalu belide
Mekân-ı Hüda’da bezm-i celide
Cemalini gördük iman eyledik
Edip Harabi
Bütün düşünce ve felsefi söylemleri ile Tektanrılı dinlere kafa tutmuş, onların egemen dininDevletanlayışı olmasından kaynaklanan güçlerine karşı asla boyun eğmemiştir:
“Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan”
Pir Sultan Abdal
Anlayışı içerisinde yüz binlerce bedel ödemişama asla Yolundan sapmamış, dönmemiş olan bu düşünce, Yol süreç içerisinde İslam coğrafyasında var olabilmek adına bazı ritüellerde takiye yapmak zorunda kalmış ancak içerde kendi özünü korumayı hep başarmıştır
.
Bu anlayış tüm olumsuzluklara rağmen tabiri caiz ise her şeye ve herkese inat yaşamaya devam ediyorve de edecektir.
Kısacası bu felsefe Hakk’ı insana indirgeyen, gönlün Hakk’ın mekânı olduğuna kanaat getiren başka âlemlerdeki görmediklerine inanmayan bir anlayış, felsefe, inanç ve yaşam biçimidir. Bunuda Harabi’nin şu güzel Hak kelamı ile süslerler:
Vahdet sarayına giren için
Hakkı aynel yakîn görenler için
Bu sırrı Harabi bilenler için
Birlik Meydanı’nda ceylan eyledik
Edip Harabi
Neticede;
VaroluşTanrıyı bu âlemde görür; “ne varsa âlemde,mevcuttur âdemde”der.Yaradılışise bütün kudretin görünmez âlemdekiTanrı’da olduğuna inanır.
VaroluşGüneş’i,Ay’ı, doğayı ve bu doğadaki, ağacı, dağı, taşı, suyu,canlı cansız her şeyi Hakk’ın bir parçası görür ve kutsar. Yaradılış ise görünmeyeni ve vahiyle yazılmış olanı kutsar, değiştirmez, değiştirilemez sayar. Ne hikmetse yine de değiştiren değiştirene.
Varoluş’ta Devriye inancı vardır. Ölüme inanılmaz,çünkü “hiçbir şey vardan yok,yoktanda var olmaz”. Tanrısal öz’le var olanlar ebedi yok olmazlar, değişirler, dönüşürler. Hak’tan gelen Hakk’a döner ve bir gün her canın o kapıdan geçerek dönüşebileceğini kabullenir.
Yaradılışda ise ölüm vardır. Bu dünyada yaşamı sonlananın bir daha gelemeyeceğine,vebaline göre cennete ya da cehenneme gidileceğine inanılır.
Varoluş başka bir âleme (öbür dünyaya)inanmaz
Yaradılış öldükten sonra öbür dünyada dirileceğine inanır.
Var olmuşuz cümle varda
Saklıyız Haktaki nurda
Pir Bela
Varoluşda cennet ve cehenneme yer yoktur. Cenneti de cehennemi de bu dünya sayar.
Yaradılışda ise cennet ve cehennem(öbür dünya)anlayışı hâkimdir.
Bu dünyada yaşamak, Varoluşa inananinsanların yaşadıkları coğrafyalarda seçtikleri yaşam tarzları ile kendi geleceklerini kendilerinin belirlediğine inanırve bunun için mücadele ettiler, bundan sonra da edeceklerdir.
Yaradılış ise kaderciliğe, alın yazısına inanır. Tanrı anlına ne yazmışsa bu dünyada o yaşanır anlayışı hâkimdir.
Varoluş iyilik ve kötülüğe inanır. İyi insan,erdemli insan olabilmek içinçaba sarf eder. Günahsız olduğu için bu dünyada yaşamın güzelliği, rızalığı ve bölüşümü için Dört Kapı Kırk Makam’ı ilke edinip ona göre yaşar. Başka hiçbir dinin, inancın etkisine göre kendi varlık alanını, Mürşitlerinin, Pirlerinin, Rehberlerinin ve Âşıklarının Yolunu terk etmez ve taviz vermez.
Yaradılışda günah ve sevabı vardır. Kötülük yaparsa öbür dünyada cezalandırılacağına, sevaplar karşılığında da elde edeceği mükâfatı hayal eder. Kötülüğün, adaletsizliklerin bedelini bu dünya da değil, başka dünyadan bekler.
Varoluşta mevsimsel geçişler ile oluşan doğanın kanunları ve kişilerin toplum içerisinde “gönül rızalığı” vardır.
YaradılıştaTanrı’nın kanunları, Şeriatı vardır ve her insan o değişmez köleci, aşağılayıcı, kadın ayrımcı, cinsel belirleyici ve insanın köleliğini kabul edicidüzeninin kanunlara uyarak, Tanrıyı memnun etmek zorundadır. Kendisi gibi inanmayanı cezalandırıcı, insanı öldürerek cenneti garantilemeyi elzem görür. Tanrısına, dinine, kitabına itaatkâr olmayanlar en ağır şekilde cezalandırılırlar. İtaatkâr olanlar ise cennette (huri, gılman, şarap vs.) mükâfatlandırılırlar.
Varoluş bütün hesabını, rızalığını bu dünyada görürken, Yaradılış her şeyi öteki tarafa, sırata bırakır.
Varoluşta gönül köprüsü/gönülden gömüle muhabbet/ikrar vardır.
Yaradılışta sırat köprüsü, zebaniler, korku üzerine bina edilmiş bir hayat vardır.
Alevilikte herşey sevgi üzerine kurulur;
“Canan bizim canımızdır
Teni bizim tenimizdir
Sevgi bizim dinimizdir
Başka dine inanmayız”
Hüdayi
Bu örnekleri elbette ki çoğaltabiliriz, Hele de yol ritülleri ile karşılaştırdığımızda, Yol’un, yani Aleviliğin Tektanrılı hiçbir dinle uyuşmadığını görülebilir. Bilhassa bugün “asıl Müslüman biziz”, “Alevilik İslam’ın özüdür” çığlıklarıyla Yol Pirliği yapmaya çalışanlar aşağıda sıralayacağımız ritüellerin hangi inançla bağdaştığınılütfen bir mukayese etsinler.
Müslüman toplumun şeriatı ve İslam’ın koşullarıve hatta imanın bile şartları vardır.
Müslümanlarda Mushaf’ı Osman vardır. Alevilerde “telli Kuran” vardır. Telli Kuran bağlamadır. Aşığın sözüdür.
Müslümanlar imam eşliğinde günde beş vakit ve farklı zamanlarda özelnamazlar kılarak ibadet eder. Alevi Ayin-i Cem birler, gülbang, çerağı, post, süpürge, lokma, niyaz, semah, dem üzerine cem yapar.
Müslümanın ibadet önderi imamdır.
Alevilerin Pir Ana, Pir, Mürşid, Rayber(dede), Baba’dır.
Müslümanlardaki Hoca, İmam devlet görevlisidir. Hizmeti ücret mukabilinde yapar.
Alevilerde hiç bir menfaat gözetmeden Rızalık, hakullah alınarak yürütülür.
MüslümanlarKelimeyi Şehadet getirir.
Aleviler ikrar verir.
Müslümanlarda günah ve sevap anlayışına karşılık, Alevilerde iyilik ve kötülük anlayışı vardır.
Müslümanlarda ibadet sevap kazanmak için yapılır, Alevilikte kemalete ermek için nefisten arınmak için yapılır.
Müslümanlar ibadetlerinde Kuran okurlar,Aleviler bağlama ile deyiş duaz,mersiye,devriye dillendirirler.
Müslümanlar Ramazan’da oruç tutar, Aleviler Xızır ve Matem’de oruç tutar. Orucun amacı Alevilikte arınma, Müslümanlarda ise günahlardan kurtulmak, cennete gitmek.
Müslümanlarda çokeşlilik erkeğe normal karşılanırken,Alevilerde tekeşlilikşarttır.
Nefsine uyup eşini boşayan veya mecburi haller dışında ikinci evlilik düşkünlük sayılır.
Müslümanlarda Hac, umre vardır. Alevilerde gönül tavaf edilir.
Müslümanlarda cennet,cehennem vardır.Alevilikte cennetde cehennemde bu âlemdedir.
Müslümanlar burada yaptıklarının hesabını öbür dünyada vereceklerine inanırken, Aleviler Hak Meydanı’nda özlerini senede en az bir kere dara çekerek, birlikte yaşadıkları toplum fertlerinin rızalıklarını alır her hesabı burada görürler.
Müslümanlarda huri, gılman vardır, Alevilikte; “Evim cennet eşim huri” anlayışı vardır ama maalesef hala günümüzde Hak Yol’u, Hakikat talibi olduğunu sıklıkla dile getiren tekçi zihniyetçi Yaradılış’ın doğruluğunu savunan Yol’u Yol dışında gören ve bu toplumu selefi, vahabi anlayışı içerisine çekme gayreti için olanlarla karşılaşıyoruz.
Hakk yolumuzu yolsuza arsıza pirsize düş eylemesin xızır cümle cana bu zor günlerde kol kanat olsun ,Hastaya şifa derde derman eylesin
Aşk ile