Orta Anadolu’da âşıklık geleneğinin önemli sürdürücüsü olan Âşık İbrahim 18. yüzyılda yaşamıştır. Ustası Âşık Hüseyin’in ve kendi deyişlerindeki ipuçlarından bu açıkça anlaşılmaktadır. Aslen Bozok – Bahadınlı olan Âşık İbrahim’in Çorum’da da yakın akrabaları vardır. Oymakların bölünerek yerleşikliğe geçmesi, sürgün ve zorunlu iskânlar sonucu parçalanarak yerleşim birimleri oluşturması sebebiyle bu anlaşılabilir bir durumdur. Bu nedenle âşığın Çorum bölgesinde, Osmancık-Kumbaba köyünde uzun süre eğlenip kaldığı, İmatlı Âşık Mehemmed’in çağdaşı ve yakın arkadaşı olduğu, ikisinin de yine bölgenin en güçlü aşıklarından Âşık Hüseyin’e çıraklık ettiği bilinmektedir. Deyişlerindeki veriler ve sözlü gelenekten gelen anlatılardan anladığımız kadarıyla, yaklaşık aynı dönemde yaşamış, elimizdeki mecmualarda deyişleri bulunan Bahadınlı Âşık Hasan da bu iki âşığın yakın arkadaşlarından biridir. Âşık Mehemmed’le Âşık Hasan’ın “deyişme” halinde karşılıklı söylediği bir deyiş elimizdeki mecmualarda kayıtlıdır.
Yazar: Ali Haydar AVCI
Ayrıca Âşık Hüseyin’in her iki çırağına hitaben söylediği, konuyu aydınlatmaya yarayan deyişlerde elimizde bulunmaktadır. Bu sebeple sözlü gelenek kaynaklı kimi yerel anlatılarda Âşık İbrahim, Çorumlu olarak da anılır. Aslında iç içe olan Çorum – Hüseyinova (Alaca) – Budaközü (Sungurlu) – Bozok bölgesinde, bölge Alevilerininde iç içe olması, genellikle “gezginci” olan âşıkların sık sık birbirlerinin yanına uğraması doğal bir durumdur. Ayrıca birlikte “Abdal Musa”, “Ayin-i Cem”, “Görgü – Sorgu”, “Dâr – Didâr” gibi adlarla anılan törenlere “zâkir” göreviyle katılması, genel olarak bütün Orta Anadolu bölgesinde tanınması ve bilinmesi yine sık görülebilecek durumlardan biridir. Bu nedenle köken olarak Bahadın’lı olan ve Çorum’un Alevi köylüklerinde, yakın arkadaşı Âşık Mehemmed’in ve ustası Âşık Hüseyin’in yanında uzun süre eğlenip kalan Âşık İbrahim’i, Çorumluların da kendi bölgesinden kabul etmesinin ve hemşerileri saymasının bizce yadırganacak bir tarafı yoktur.
Bir Âşıklar Kolu – Üç Âşık Üç Deyiş:
Elimizde bir âşıklar kolunu aydınlatmaya yarayacak belgesel nitelikli üç önemli deyiş bulunmaktadır. Usta-çırak ilişkisi temelinde bir geleneği anlamamıza büyük katkıları olan bu deyişleri yayınlamakta yarar görüyoruz. Sunduğumuz deyişlerden ilk ikisi 18. yüzyılda yaşamış Çorum-Hüseyinova’lı (Alaca’nın eski adı) Âşık Hüseyin’e ait. Elimizdeki bu verilerden anlaşılıyor ki, önemli bir “Âşıklar Kolu ve Geleneği” ile karşı karşıyayız. Ne yazık ki bu âşıklar kolu gün ışığına çıkarılmamıştır. Çıraklarına öğütler içeren bu deyişlerden ilki, çırağı İmatlı Âşık Mehemmed’e (kimi deyişlerini Kul Mehemmed olarak da söyler), diğeri ise Bahadın’dan Âşık İbrahim’e hitaben söylenmiştir. Âşık Mehemmed’e söylediği deyişin tamamı yedi dörtlüktür. Değişik çeşitlenmeleri yayınlamış olan bu deyişler elimizdeki mecmualarda bulunmaktadır. Diğer deyiş ise Âşık Mehemmed tarafından ustası Âşık Hüseyin’e hitaben söylenmiştir. Bu deyiş yine elimizde 1852 tarihli bir mecmuada kayıtlıdır.
1.
Nasihat alırsan üstaddan öğüt
Gül ol Mehemmedim değme gönüle
Adın çağrılırken metaın dağıt
Kul ol Mehemmedim değme gönüle
Mehemmedim ata binde atlı gez
Edeb öğren şu cihanda utlu gez
Halk içinde hatır yıkma tatlı gez
Bal ol Mehemmedim değme gönüle
Mehemmedim ata binip de arta gör
Kıyameti keşfedip de tarta gör
Settar gibi her sırları örte gör
Lâl ol Mehemmedim değme gönüle
Ağır gelsen aramazlar aslını
Yoldaş eyle iman gibi dostunu
Tûrab ol da çiğnesinler üstünü
Yol ol Mehemmedim değme gönüle
Sana derin sana kaşları hercân
Metaın geçerken metaın harcan
Metaın geçmezse taş olur mercan
Kül ol Mehemmedim değme gönüle
Hakikatın ateşine daldırdın
Seçilmeyen müşkülatı kaldırdın
Tarikattan hakikata yeldirdin
Göl ol Mehemmedim değme gönüle
Hüseyin’im der ki şimdi Mehemmed
İçmişem Hüdâ’dan kula ne minnet
Para ile satın alınmaz cennet
Hâl ol Mehemmedim değme gönüle
Âşık Hüseyin’in, Âşık Mehemmed’den başka bir de Yozgat (o dönem Bozok sancağı) Bahadın’dan olup, uzun sürelerle Çorum – Osmancık-Kumbaba’da eğlenen Aşık İbrahim adında bir çırağı daha var. Bunu söylediği deyişle birlikte yerel söylencelerde onaylamaktadır. Aşık İbrahim’e hitaben söylediği deyiş ise şöyledir:
2.
İbrahim’im gelmez oldu selamın
Bizim ele doğru geze gel geze
Hasretin gamını kaldır aradan
Yıkıver gam yükün çöze gel çöze
Âşıklığın hep âleme duyuldu
Âşıklar yanında adın sayıldı
Himmetle kul oldun namın yayıldı(1)
Özünü turab et toza gel toza
Âşıklara aşk verip de çağırdan
Çeken yüklülerin yükü ağırdan
Hakkını gör sapmayasın çığırdan
Hakka doğru giden ize gel ize
Hak katında eksiğimi yoklarım
Sırrı sır ederim sırda saklarım
İbrahim’im yollarını beklerim
Baharda olmazsa yaza gel yaza
Hüseyin’im eydur duyamadın mı
Eksiğim tamamdır sayamadın mı
Şuncağız cevrime doyamadın mı
Üstaza hak denmiş seze gel seze
Âşık Mehemmed’in Âşık Hüseyin’e hitaben söylediği bu âşıklar kolunun belgesi niteliğindeki deyiş:
3.
Gerçek âşıklara meydan kuruyor
Elestû gününden Âşık Hüseyin
İyi haber almış haber veriyor
Dünyanın halinden Âşık Hüseyin
Muhammed Ali’nin görmüş zâtını
Ezberine almış eyler methini
Dünyanın umduğu akıl bâtını
İnsan-ı kâmilden Âşık Hüseyin
Hatayi’nin Kul Himmet’in postuna
Pir Sultan Abdal’ı almış destine
Sermayesin koymuş kârın üstüne
Muhabbet deminden Âşık Hüseyin
Sene bin yüz yetmiş dokuza geldi
Meyinden içenler ummana daldı
Onulmadı sinem derd ile doldu
Em verse eminden Âşık Hüseyin
Âşık Mehemmed’im Mevlâ’ya şükür
Bülbüller gülünü görünce şakır
Kalem tutmaz amma pek güzel okur
Mâna âleminden Âşık Hüseyin
Bunların hepsi 18. yüzyılda yaşamış, son derece güçlü âşıklardır ve elimde bu âşıkların bir hayli deyişleri bulunmaktadır. Bundan sonraki kuşak ise 19. yüzyılda aynı yöreden Âşık Deli Boran, Âşık Sefil Ahmed, Âşık Sefil Ali, Âşık Seyit Süleyman, Âşık Zeki gibi son derece güçlü bir âşıklar kuşağı ile devam eder. Ne yazık ki bu önemli kültür birikimi yeterince gün ışığına çıkarılamamıştır.
Bu Âşık İbrahim, bizim şair arkadaşlarımız İbrahim Eroğlu ve Haydar Eroğlu’nun büyük dedesidir. Demek ki, göl yerinden su eksik olmaz(mış).
Aşık İbrahim’in Deyişlerinden Örnekler:
Yayınladığımız bu deyişler elimizde bulunan 19. yüzyılda düzenlenmiş cönk, mecmua ve 20. yüzyılda tutulmuş âşık defterlerinden alınmıştır.
1.
Deli gönül gussalanıp gam yeme
Dostun eli değer dermanı vardır
Sakın ol sırrını her cana deme
Kalmamış baş dostu gümanı vardır
Güvel turnam sulağına indi mi
Yoksa o yâr ikrarından döndü mü
Sarhoş muyum bilemedim kendimi
Ayılmaz başımın dumanı vardır
Şanına düşer mi kula cevr etme
Darılıp dostunu bir pula satma
Kul kusursuz olmaz yabana atma
Basma mürüvvetim amanı vardır
Yaz gelince açar bahçeler bağlar
Kişinin sevdiği gönlünü eğler
Yâre perde olmuş yıkılsın dağlar
Gözü yolda kaşı kemanı vardır
İbrahim’im eydur günahım çoktur
Rahmet deryasında umudum Hak’tır
Efendim bilirsin şerikim yoktur
Elbet bu gönlümün imanı vardır
Çeşitlenme:
Deli gönül kaygulanıp gam yeme
İnşallah kurtarır dermanım vardır
Sırrın beyan edip her kula deme
Kalmamış baş dostu gümanım vardır
Güvel turnam sılasına erdi mi
Deli miyim bilemedim kendimi
Yoksa o yâr ikrarından döndü mü
Ayılmaz başımda dumanım vardır
Yaz gelince açar bahçeler bağlar
Yâre perde olmuş yıkılsın dağlar
Kişinin sevdiği gönlünü eğler
Gözü yolda kaşı kemanım vardır
İbrahim günahkâr günahım çoktur
Rahmet deryasında ümidim Hak’tır
Ol Hakk’ın yanında şerikim yoktur
Yeminler olsun ki imanım vardır
2.
Küre Dağı asla yolsuz iş tutmaz
Şen olası Kartal dumanın gitmez
İkizce Güllüce Hakk’ı ketm etmez
Boz yumaklı dünya sana da kalmaz
Konya’yı sorarsan ulema yeri
Konya Karaman’dan bir hayli beri
Hasan Dağ heybetli hiç kalkmaz karı
Yıkılır Aksaray sana da kalmaz
Yoktur bu cihanda emsalin eşin
Mücevher görününür toprağın taşın
Asla eksik olmaz boranın kışın
Karaca Dağ dünya sana da kalmaz
İbrahim’im der ki aşkımın nârı
Engürü terk etmez namusu ârı
Ulu şehir derler koca Kayseri
Yıkılır Erciyas sana da kalmaz(2)
3.
Ne güzeldir dostun dostu görmesi
Açıldı muhabbet gülleri bugün
Hastaya şifadır dertlere derman
Merhem çalar dostun elleri bugün
Garip gönlüm yine ummana daldı
Bu hasretlik beni dertlere saldı
Gözlerim dostumun yolunda kaldı
Kan aktı gözümün selleri bugün
Cennet-i âlâdan huri mi geldi
Şu iki cihanın nuru mu geldi
On iki İmam’dan biri mi geldi
Şad eyledi bizim illeri bugün
Viran oldu mamur bahçem barım yok
Bir halimden bilen sadık yârim yok
Zarar ettim sermayeden kârım yok
Danışayım müşkül halleri bugün
Dünyada kişinin tuttuğu kalır
Sıdk ile tutanlar muradın alır
Dost dosta varırsa gönül hoş olur
Şad olup da giydik alları bugün
İbrahim’im eydur coşuben güldük
Sabır ile vardık kemali bulduk
Hakikat bahrine bu demde daldık
Bülbül oldu dostun dilleri bugün
4.
Çıktım yükseğine seyran eyledim
Dostun bahçesinde gülü görünür
İndim eşiğine niyaz eyledim
Pirim Hasan Dede ili görünür
Talip rehberine erkâna yatar
Mürşit talibini hatadan tutar
Sıdk ile çağırsan carına yeter
Irmak kenarında Kulu görünür
Çıka idim şu dağların başına
Karışılmaz bu feleğin işine
Gönül gider gül yüzlünün peşine
Karşıda Seyfe’nin gölü görünür
Yetiş Ali’m yetiş halim perişan
Hakk’ı gören gözler olur ürüşan
Gökyüzünde meleklere karışan
Hünkâr Hacı Bektaş Veli görünür
Sefil İbrahim’in zikri dilinde
Talip öter rehberinin gülünde
Mansur dârda On İk’İmam yolunda
Hak Muhammet Şah’ım Ali görünür
5.
Ariflik aşıklık acaip hâldir
Aşkın deryasına gemini daldır
Derince bir göl bul kabını doldur
Yalancı çay seli akar savuşur
Ter döküp de yapmamışsın yapıyı
Onarıp da takamazsın kapıyı
Emek verip yaptıcağım yapıyı
Noksan akıl ile yıkar savuşur
Çevresi hisardır aşna güneşi
Kamil mürşid ile bunun savaşı
Her gelene pazar etme kumaşı
Bunlar alır değil bakar savuşur
İhtiyaç olursa arayıp bulur
Karnı acıkınca yanına gelir
Fena hâller ile yollarda kalır
Karnı doyuncağız kalkar savuşur
Öğüt versem öğüdümü almıyor
Tutup çeksem doğru yola gelmiyor
Zamane insanı hatır bilmiyor
Gider eğri yola çeker savuşur
İbrahim’im eydur didara ersem
Şimdi kötülerde bir ayıp görsem
Kendini bilmeze bir öğüt versem
Eğlenmez yanımdan kalkar savuşur
6.
Muhabbet gölüne gireyim dersen
Ummana dalanın bir bahri vardır
Eğer kendi vücudunu sorarsan
Ulu bezirgandır bir şehri vardır
Ulu beziganla konup göçesin
Tarikinde kumaşını açasın
Sırr-ı hakikatı kendin seçesin
Lütfuna erenin bir fahrı vardır
Bu sırrı bilenler menzile yeter
Beyhudeler bunda ne alıp satar
Dost eline almış bir kadeh tutar
Evvela içmeğe bir zehri vardır
Kâmil ol ki kelamını bilesin
Kendini bilirle bile yelesin
Marifette dört kapıya gelesin
Elbet her kapının bir harfi vardır
Kul İbrahim eydur açtım gözümü
Ayıldım gafletten yudum özümü
Pirin eşiğine sürsem yüzümü
Elbet her zamanın bir dehri vardır
Fahr: 1. Onur, kıvanç. 2. Fazilet, erdem.
Dehr: Alem, devir, dönem.
7.
Yazbahar ayında gelem yanına
Varamadım nazlı yârim küstü mü
Yüz süreydim eşiğinin tozuna
Süremedim nazlı yârim küstü mü
Süreyidim Hak bildiğim yolları
Boran tutmuş yüce dağda belleri
Yârin bahçesinde biten gülleri
Deremedim nazlı yârim küstü mü
Ellerin yurdundan geleyim beri
Yâr uğruna kurban edem bu seri
Alıp da bağrıma vuram hançeri
Vuramadım nazlı yârim küstü mü
Yüce dağ başına yağan kar mıdır
Bülbülü figana salan hâr mıdır
Yâr köyüne gelip giden var mıdır
Soramadım nazlı yârim küstü mü
Destan oldum şu âlemin dilinde
Kimler göçmüş kimler kalmış ilinde
Nazlı yârin geçticeği yolunda
Duramadım nazlı yârim küstü mü
İbrahim’in çekticeği zâr idi
Beni derde salan nazlı yâr idi
Şu illerde sevdiceğim var idi
Göremedim nazlı yârim küstü mü
8.
Nice bir yatarsın uyanmaz mısın
Göçtü kervan kaldık dağlar başında
Dellallar çağrışır inanmaz mısın
Göçtü kervan kaldık dağlar başında
Ol yükünü gerçeklerden tuta gör
Bülbül olup gül dalında öte gör
Şah-ı Merdan kervanına yete gör
Göçtü kervan kaldık dağlar başında
Yüce dağın başı her dem dumandır
Yalınız gidilmez yollar yamandır
Kervanlar gideli hayli zamandır
Göçtü kervan kaldık dağlar başında
Derdi veren elbet bilir çaremi
Tabip gelse sarabilmez yaramı
Yalınız gidilmez yollar harami
Göçtü kervan kaldık dağlar başında
Pirime çağırdım pirim nerdesin
Bilinmez ki bir acaip yerdesin
Karlı dağlar aramıza perdesin
Göçtü kervan kaldık dağlar başında
Yumakla gider mi yüzün karası
Hiç onar mı yüreğimin yarası
Kul İbrahim nedir bunun çaresi
Göçtü kervan kaldık dağlar başında
9.
Zahit tan eyleme Hakk’ın semtine
Çokça girip çıktım ol yandan geçtim
Gel Hakk’ı değişme oruç namaza
İkisi de senin ben andan geçtim
Hakk’a hakikata olmuşuz gail
Hak aşkına yola gidiyor sail
Bir yârin zülfüne olalı mail
Hak yolunda din-i imandan geçtim
Gel desem gerçeğe nedir inadın
Hakk’a âsi oldun söylenir adın
Eğer buysa senin kastın muradın
Şah’ın yolunda ben bu candan geçtim
Kul İbrahim açma sırrı tez elden
Düşerse gönlümüz geçmez güzelden
Hakk’ın divanına vardım ezelden
Nişansız mekansız zamandan geçtim
10.
Dağlara çıktım da şad oldu gönlüm
Gönlüm eğlencesi dağlar merhaba
Aktı çeşmim yaşı sel oldu çaylar
Bozbulanık akan çaylar merhaba
Kırlangıcın kanadında temaşa
Anda biter nergiz ile menevşe
Benden selam eyle Sultan Bektaş’a
Orda yatan erenlere merhaba
Yürüyen duvara dur dedi durdu
Nişan olsun deyu kuluncun verdi
Kara taşı hamur gibi yoğurdu
Kerameti belli Bektaş merhaba
Benim pirim Kar’höyük’te oturur
Akpınar’dan bir çift gövel getirir
Köseğini Horasan’dan yetirir
Hem dalına budağına merhaba
Âşık İbrahim’im dilim dolaşık
Pirini görünce şad olur âşık
Dün ü günü yüz sürdüğüm Göğeşik
Ab-ı zemzem Çilehane merhaba
11.
İcazet vaktidir benim efendim
Gönül arz ediyor illerimizi
Deryayı muhipler bağladı bendim
Kime arz edeyim hallerimizi
Kişi efendisin meth eder her gün
Gül yüzlü yârimin veremem terkin
Ne kadar eğlensem git olur bir gün
Akıttım didemden sellerimizi
Velayet perişan gasavetim var
Düştüm bir efkâra leyli ü nehar
Nice ahbablarım vardır intizâr
Anarlar mecliste dillerimizi
Lutf eyle efendim halim söylesem
Azmi rah eylesem sılaya varsam
Mevla nasip etse insem boylasam
İrakipten uğrun göllerimizi
Kulun niyaz eder o desti pâyi
Budur âşıkların erkânı huyu
Gelmedi İbrahim nic’oldu deyu
Belki gözler vardır yollarımızı
12.
Dün gece seyrimde cemalin gördüm
Şems ile kamerdir nurumuz bizim
Otuz iç huruftan bir manâ aldım
Mürşid meydanıdır dârımız bizim
Özünü kul eyleyip pazarda satan
Bir katreyi yedi deryaya katan
Dokuz ay dokuz gün mekânda yatan
Bir nişandır elbet varımız bizim
Dokuz ay dokuz gün mekânım yurdum
Muhammed Ali’dir dilimde virdim
Bir can bir baş ise yoluna verdim
Hüseyn’i Kerbelâ yolumuz bizim
Ol nesl-i Hünkâr’a eylersin biat
On İki İmamdan ere hidayet
Şefaat eylesin Şah-ı Velâyet
Şah-ı Merdan Ali pirimiz bizim
İbrahim’im eydur düştüm yoluna
Âşık oldum Şah-ı Merdan nuruna
Hakk’ın binbir ismi geldi dilime
Hakk’ı zikretmektir kârımız bizim
13.
Hasta düştüm bi-mecalim Bafra’da
Bildir ahvâlimi yâre turnalar
Seher vakti hup avazın dillerde
Düşürdün efkâre zâre turnalar.
Sakın turnam Canik Dağı bazından
Geç köprüyü Davşan Dağı yüzünden
Merzifon’un Hacı Köyü düzünden
Doğru gidin bir katara turnalar
Çıkın Çecbeli’nden orda cığlanın
Düvenc’ovası’nda inin eğlenin
Elvan Çelebi’de gece dinlenin
Seyreyleyin gülüzârı turnalar
Çorum’a uğraman geçin solundan
Himmet alın Abdal Ata dilinden
Hatap Boğazı’ndan Küre Beli’den
Doğru varın bir katara turnalar
Pervaz kurup arş yüzüne çekilin
Gün doğmadan Alaca’ya dökülün
Oralarda avcılardan sakının
Size salar yavru bazı turnalar
Hüseyin Gazi’ye konup göçesin
Yönünü Bozok’a dönüp uçasın
Darıcı’yı bir ehvanca geçesin
Ordan selamettir öte turnalar
Uçun turnam gayet yüksekten uçun
Darıcı Dağı’nı erkenden geçin
Bozok’un üstünde yârimi seçin
Benden selam söylen yâre turnalar
Uğra Karabal’dan Köhne yerine
Orda bakın efkârına zârına
Bahadın’da İbrahim’in yârine
Sağ selamet haber verin turnalar
Köhne: Sorgun ilçesinin eski adı.
Karabal: Sorgun ilçesine bağlı bir Alevi köyü. Bahadın’a yakındır.
14.
Âşık Mehemmed – Âşık İbrahim deyişmesi:
Âşık Mehemmed:
Evvel Allah hangi ayet buyurdu
Divit kalem bulup yazan kim idi
Zülcelâl yarattı bir şar eyledi
Tez celâle gelip bozan kim idi
Âşık İbrahim:
Evvel Allah İsm-i Âzam buyurdu
Divit kalem bulup yazan Ali’dir
Evvela delip de bir şar eyledi
Tez celâle gelip bozan Ali’dir
Âşık Mehemmed:
Kilidi ne dili nedir Kuran’ın
Arif isen manâsını ver bunun
İsmail’e inen kurban koyunun
Alıp da bıçağı yüzen kim idi
Âşık İbrahim:
……..
……..
İsmail’e inen kurban koyunu
Alıp da bıçağı yüzen Ali’dir
Âşık Mehemmed:
Bunda mihricanlar ummana daldı
Teberrik sevdayı ibtida kim kıldı
Adem ata bu cihana hangi gün geldi
Ölünce kabrini kazan kim idi
Âşık İbrahim:
Bunda mihricanlar ummana daldı
Teberrik sevdayı ibtida Hak kıldı
Adem ata bu cihana hangi cuma geldi
Ölünce kabrini kazan Ali’dir
Âşık Mehemmed:
Bu duada sekiz ayet ne hicap
Yerin göğün hangi katı müstecap
Arşullahtan öte yetmiş bin hicap
Daha ötesini gezen kim idi
Âşık İbrahim:
Bir duada sekiz ayet ne hicap
Yerin göğün evvel katı müstecap
Arşullahtan öte yetmiş bin hicap
Daha ötesini gezen Ali’dir
Âşık Mehemmed:
Bilir misin külli şeyin varını
Bunu bildin aramayalım sonunu
Kim taradı ol koyunun yününü
Eğirip dokuyup çözen kim idi
Âşık İbrahim:
Biz biliriz külli şeyin varını
Hak erenler Hakk’a döner yönünü
Şit taradı ol koyunun yününü
Eğirip dokuyup çözen Ali’dir
Âşık Mehemmed:
Mehemmed’im eşik nedir kapı ne
Tez yıkılıp tez yapılan yapı ne
Zülfikârın demirinin sapı ne
Bunu tezgah kurup yapan kim idi
Âşık İbrahim:
İbrahim’im eşik gönül gül kapı
Tez yıkılıp tez yapılan bu yapı
Zülfikârın nur demiri sır sapı
Bunu tezgah kurup düzen Ali’dir
Not: Noktalı yerler elimizdeki defterde kayıtlı değil.
15.
Halimizi sen bilirsinİlâhi
Derdi verdin işbu çarede kaldı
Âsumana çıktı insanın âhı
Yarattığın kullar arada kaldı
Evlât günü görmez oldu fukara
Bu çökeği çöktürenler çıkara
İtibar kalmadı avrattan ere
Şimdi ikram izzet parada kaldı
İnsan şaştı kaldı bu ne müşkül hâl
Her yanından bir od düştü yandı kul
Elinde Zülfikâr altında Düldül
Tanrının aslanı nerede kaldı
Tamâ galip insan doymuyor aza
Galiba bu işler müstehak bize
Bütün bu dertlerden kan doldu göze
Gitti özü sağlar kurada kaldı
Hamza-i kahraman ya Battal olsa
Mazlumun âhını zalimden alsa
Mevlâ’m izin verse ol Mehdi gelse
İbrahim der umut orada kaldı
16.
Çıktım yükseğine seyran eyledim
Dostumun bağında gülü görünür
İndim eşiğine niyaz eyledim
Pirim Hasan Dede Veli görünür
Talip rehber ile erkâna yatar
Rehberler talibi hatadan saklar
Bunaldığım yerde carıma yeter
Irmak kenarında Kulu görünür
Yetiş Yüğrük Kulu hâlim perişan
Hakk’ı gördüm diyen göstersin nişan
Gökyüzünde güvercine karışan
Hünkâr Hacı Bektaş Veli görünür
Gönül düşer gül yüzlünün peşine
Gül yüzlü bakar mı çeşmim yaşına
Varıp gitsem dost ilinin başına
Eser seher vakti yeli görünür
Sefil İbrahim’im elin dilinde
Talip oynar rehberinin gölünde
Mansur dârı On İki İmam yolunda
Allah bir Muhammed Ali görünür
17.
Erenler meydana geldi
Yollasın gelsin samaha
Özü Hakk’a teslim olur
Bellesin gelsin samaha
Güzel uzatmaz arayı
Bulur derdine çareyi
Çıkarsın baştan karayı
Allasın gelsin samaha
Güzeller gelsin meydana
Niyâzım Şah-ı Merdan’a
Siyah zülfünü gerdana
Tellesin gelsin samaha
Doldursun aşkın kabını
Kaldırsın yüz nikâbını
Güzeller kendi lebini
Ballasın gelsin samaha
Badeyi alsınlar ele
Anın vasfı gelmez dile
Siyah saçı ince bele
Sallasın gelsin samaha
Talip lokmadan doyunsun
Cümle dertlerden soyunsun
Cennet libası giyinsin
Hâllesin gelsin samaha
Âşık İbrahim gör ne der
Hakk’ı bilmez gözleri kör
Ol meydanda açıldı yer
Durmasın gelsin samaha
Dipnotlar:
- Çeşitlenme: Himmetle kul oldun murat alındı.
- Bu deyiş eksiktir.