Perşembe, Ekim 3, 2024

Korona Günleri

Date:

Dünyadaki milyarlarca insanın neredeyse tamamına yakınını, gelecekle ilgili büyük bir endişe, kaygı içinde evlere hapsettiren, ülkeleri, hastaneleri, sahra çadırlarını, stadyumları, binaları yarı açık cezaevine dönüştüren Korona virüsü, yani Covid-19 veya Modi-Sars denile virüsle yatıp kalktığımız bir süreçten geçiyoruz. 

Erdal Yıldırım

Korona virüsünden önce de insanlık tarihi, çeşitli salgınları yaşadı. Bu salgınlarda 100 binlerden 100 milyonlara varan sayıda insan yaşamını yitiriyor. Tarih sayfalarına geçen ve bilinen en eski salgın Milattan önce (MÖ) 429 – 425 yıllarında Atina Vebası adıyla anılıyor ve yaklaşık 100 bin kişinin ölümüne sebep oluyor.

Milattan sonra (MS) 165 – 180 yıllarındaki Antoninus salgınında 5 milyon, 541’de Konstantinopol (İstanbul) Jüstinyen Vebasında 25 milyon, 1346-53’te Kara Vebada 75 milyon, 1520-76 yıllarında İspanya Cocolizti salgınında 15 milyon, 1852-60 yıllarında Rus Vebasında 1 milyon ve 1889-90 Grip salgınında da 1 milyon kişi yaşamını yitiriyor. 1.Emperyalist Paylaşım Savaşı (1914-18) yıllarında 75 milyon insan, 1957’deki Asya gribi salgınında 2 milyon kişi, 1959’da ilk olarak Kongo’da başlayan AIDS (Hiv) salgınında bugüne kadar 30 milyon, 1968 – 69’da Hong Kong gribinden de 1 milyon kişi yaşamını yitiriyor. Yakın tarihlerde Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Domuz Gribi, Kuş Gribi, Deli Dana ve Ebola salgınlarında binlerce insanın yaşamını yitirdiğini biliyoruz. 

Bu salgınla birlikte öğrendiğimiz öyle bir olgu var ki, o da belki de bugüne kadar öğrendiklerimizin, gelecekle ilgili hayal ve ümit ettiğimiz tüm düşünceleri, ezberleri bozacak olan, “Korona virüsünden sonra dünyada hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı” gerçeğidir. Zira yaklaşık 5 aydır dünyanın neredeyse tamamında görülüp çabuk yayılan ve sıradan bir gripten daha az sayıda ölüme yol açan Covid-19’un insanların yaşamını nasıl olumsuz etkilediğini, değiştirdiğini görüyoruz. Hatta bu virüsün dünyada “mali, askeri, teknoloji ve siyasal büyük güçleri, süper güçleri denilen ülkeleri ve odakları dahi nasıl çaresiz(!) bıraktığını da görüyoruz.

İşte bu “çaresiz bırakma,” yani “aşının”, “ilacın bulunamadığı”, bulunsa bile en erken 1 yıl, belki de daha uzun bir süre sonra bulunabileceği söylemi ister istemez, bizi Covid-19 la ilgili karşı teorileri, gerçekleri ve tarihi süreçleri incelemek zorunda bırakıyor.  

Bilmeliyiz ki, kapitalist sistem, yıllardır insana değil, sadece daha fazla kâr, ve tüketime dayalı, çalışma yaşamında insan yerine robotları, uzaktan alışverişi, uzaktan eğitimi, dijital kontrolü, biyometrik bilezikler ve deri üstüne yerleştirilecek çipler, telefonlarda 5G teknolojisi ile insanın 24 saat vücut ısısını, kalp atışını, hızını ölçerek her duygusunu, zevkini, nelerden hoşlanıp hoşlanmadığını kontrol altına almayı planladığı konuşuluyor. Bu bağlamda insan, canlı ve çevre düşmanı projeleri, haksız savaşları, yeni silahları, yeni düzene uygun projeleri devreye sokan bu kapitalist sistemle bu hükümetleri yöneten üst odaklar, kartel ve tröstler bu virüslerin tüm ülkelere yayılmasının da birinci derecede sorumlusudur. Üstelik kapitalist emperyalist sistem ortaya çıkan bu panik halini de bilinçli bir şekilde körüklemeye devam ediyor.

Öyle ki, Covid-19’un iddia edildiği gibi 2019 Kasımında ortaya çıkan yeni bir virüs olmadığı, 2012’den beri konuyla ilgili araştırmalar yapıldığı, hatta Alman Robert Koch Enstitüsünün(1) olası senaryoları hükümete rapor ettiği, raporun Bundestag’a sunulduğu, hükümetin de bu rapora ilişkin bazı tedbirler aldığı da iddia ediliyor.  

Yine 2011’de Wuhan Teknoloji Üniversitesinde “Stratejik Bilim İnsanı” seçilen Prof. Charles Lieber’in “nano doku, nano bilim, süper ajan virüs” çalışmaları yaptığı, bu çalışmalarda laboratuarda virüs genleriyle oynandığı iddiaları da dikkat çekicidir.

29 Nisan 2018 tarihinde Massachussets Tıp Derneği ve New England Tıp Dergisinin düzenlediği toplantıda Bill Gates: “Tarihten bildiğimiz bir şey varsa, ölümcül bir hastalık olacak ve hızla dünyaya yayılacak. Bu pandemik hastalık 6 ay içinde 30 milyon insanı öldürebilecek. Ayrıca bazı insanlar ve küçük gruplar, bir gün gelecek ve silah olarak hastalıkları kullanacak.”(2) sözleri sırandan bir konuşma olamaz..

18 Ekim 2019’da “Melinda ve Bill Gates Vakfı”, “John Hopkins Bloomberg Sağlık Okulu” ve “Dünya Ekonomik Forumu” ile ortak yapılan “Event 201” adlı toplantıda Corona virüsünün Çin-Wuhan eyaletinden dünyaya yayılacağı, Gates’in de bu virüsle ilgili çalışmaların patentini satın aldığı iddiası da yabana atılabilir mi?        

Önemli iddialardan biri de virüsün daha çok yaşlı, bağışıklık sistemi zayıf kişilerin ölümüne sebep olduğu, bu “yaşlı nüfusun” azaltılması düşüncesi ki, bu düşünce kapitalist sistemin de örnek aldığı Malthusçuluk(3) ideolojisinden esinlenir. Thomas Robert Malthus, nüfus artışı ile besin kaynakları arasındaki farkın dengelenmesini önerip yoksulların üremesinin yaşanan açlığın ve sefaletin sebebi olduğunu iddia eder. Dünyada yaşanan sefaletin, sorumlusunun fakirlerinin nüfus artışı olduğunu, devletin bunlara yardım etmesinin de sisteme zarar vereceğini savunur.  

Son yıllarda “Kuş Gribi, Domuz Gribi, Ebola Gribi, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Deli Dana gribi” gibi salgınlarının da binlerce insanın ölümüne yol açtığı, küresel güçlerin güdümündeki Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)‘nün kısa sürede aşı ve ilaçları buldu. Ardından ilaç kartelleri bundan büyük ticari gelirler elde etti. Üstelik “aşı” ve “tedavi edici ilaçlarının” bulunmasından kısa süre sonra da salgınların sona erdiğini, şimdilerde ise bu salgınların anımsanmadığını, hatta dillendirilmediğini de unutmamalıyız. 

Roche ilaç firması eski CEO’su Roland Diggelman’ın: “İlaç firmaları için iyileşen her hasta kaybedilmiş bir müşteridir”(4) ve “çeşitli ölümcül hastalıkların ilaçları bulundu” söylemi son derece çarpıcıdır. Diggelman: “Çoğu ilaç firmasının felsefesi, Öldürmeyin, ama sakın iyileştirmeyin.” “Kanser, Şeker, Tansiyon, Kalp, Kemik Erimesi gibi hastalıklar şirketler için altın yumurtlayan tavuklardır. İlaç firmaları kansere tedavi falan aramıyor. İnsanları kanserli bir şekilde daha uzun süre yaşatıp sömürmeyi hedefliyorlar, dünyanın bunu bilmeye hakkı vardır” diyor.  

Kapitalist güç odaklarının güdümündeki hükümetlerle bakanlıkların, sağlık örgütlerinin söylemlerine itibar etmeyen kesimlerin öne sürdükleri her düşünceyi ve her açıklamayı “Komplo Teorisi” olarak niteleyenlere, bu teorileri incelemeye, araştırmaya değer bulmalarını öneriyorum. İnsan nüfusunu azaltmaya yönelik düşüncelerden birisi de ABD Georgia eyaletindeki George Guidestones Anıtındaki (5) kaidelerin biri üzerinde (her ne kadar kim(ler)in hangi amaçla inşa ettirdiği belli olmasa da) şöyle yazıyor: “Dünya nüfusunu 500 milyonun altında tut.”

Gelelim Kasım 2019 ‘da Wuhan Hubei kentindeki bir hayvan pazarında ortaya çıkan ve şaşırtıcı bir şekilde kısa sürede tüm dünyaya yayılan Korona virüsüne karşı çeşitli ülke hükümetlerinin tedbir ve önlemlerine…  

Çin, cep telefon üzerinden herkesin genel ve anlık sağlık bilgilerini kaydedip karantina çalışması yaptığını ve virüsü kontrol edilebilir hale getirdiğini açıkladı. Güney Kore, Biometrik bilezikler aracılığıyla bireylerin tüm bilgilerini kontrolü altına aldı.

Alman hükümeti, her alanda vatandaşlarının maddi kayıplarını karşılayacağını, çeşitli ekonomik, sosyal, toplumsal ve sağlık tedbirlerini devreye sokacağını açıkladığı gibi ilk vakayı ve yeri açıklayarak şeffaflık politikasıyla güven de sağlamaya çalıştı. İngiltere ilk günlerde “sürü bağışıklığı” tedbiri kararı almasına rağmen, kısa sürede bu yöntemden vazgeçti ve onlar da bir dizi ekonomik, sosyal tedbirler aldı. İtalya ve İspanya, Korona virüs salgınını başlarda ciddiye almadılar. Çok sayıda hasta nedeniyle de adeta sağlık sistemleri çökme noktasına gelmiş oldu..

Bu ülke hükümetlerinin tamamı oluşacak olan maddi kayıplar, üretim kayıpları ile ilgili özel sektörü, işletmeleri rahatlatacak bir dizi ekonomik önlemleri, ayrıca kimsenin işten çıkartılmayacağını, çalışmayan insanların maaşlarının, sosyal güvencelerinin devlet tarafından karşılanacağını ilan ettiler.

Ülkemiz yönetimi ise korona virüsüyle ilgili karantina, sosyal izolasyon önlemlerini alma konusunda da duyarlı davranmadığı gibi yurtdışından ve özellikle de ‘oy deposu’ gibi gördükleri için Umre’den dönen yaklaşık 25 bin kişiyi karantinaya alınmadan, gerekli tıbbi tetkiklerini yapmadan evlerine gönderdiler. Böylece virüsün kısa sürede 81 il, ilçe ve köylere kadar yayılmasına da sebep oldular.

Ekonomik yönden salt sanayici kesime yönelik bazı rahatlatıcı tedbirler, borç ve vergi ertelemeleri kararları alan Başbakan, en düşük emekli maaşını 1.500 TL’ye çıkardığını, ekonomik durumları düşük 2 milyon aileye biner TL yardım yapılacağını açıkladı. Ancak kapılarına kilit vurulan yüzlerce işyeri, atölye ve dükkân sahipleri ve çalışanlar için de gerekli önlemler görülmedi. Çalışanlar, işçiler evlerine gönderildi. İşlerini kaybeden yüz binlerce işçi, emekçi ve dar gelirli resmi olmasa da, fiili olarak uygulanan sokağa çıkma tedbiriyle evlerine hapsedildi. Sosyal güvenceden yoksun, işsiz kalan dar gelirlilerin ev kiralarının, elektrik, su, doğalgaz faturalarının, muhtelif taksitlerinin, banka kredi kartlarının ve beslenme giderlerinin nasıl karşılanacağıyla ilgili bir tedbir ve önlem getirilmediği gibi insanlara bol bol sabır ve dua etmeleri önerildi. Her akşam cami minarelerinden yaşamını yitirenler için selâ okunması yetmezmiş gibi, halktan bağış kampanyasına destek olmalarının istenmesi de özellikle trajikomik bir uygulama olarak tarih sayfalarına geçecek.

Gelecekte “küresel, biyolojik, robotlaşmış ve dijital yeni bir yaşamı, yeni sömürü sistemlerini”, öngören emperyalist kapitalist sistemin temsilcileri, 200 yılı aşkın süredir uyguladıkları gelenekselleşmiş ekonomik, sosyal, hukuksal, siyasal kurallarla, artık kitleleri yönetemeyeceklerini anladıkları için yeni bir dünya düzeni tesis etmek istiyorlar.  Bunun ön denemelerini de laboratuarlarda yarattıkları bu Korona (Covid-19) vb türlerle de yapabiliyorlar. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de bu çabaların süreceğinden kimsenin endişesi olmamalıdır.

Görünen o ki, bu salgının ve başkaca salgınların da gösterdiği önemli gerçeklik, azgın, doyumsuz sömürü ve kâr hırsı sahibi emperyalist kapitalist sistemin çökmeye yüz tuttuğu, insanı, doğayı, çevreyi talan eden, sömürüyü katmerleştiren, eko sistemi tahrip ettiği ve bu sistemin artık böyle devam edemeyeceği ve can çekiştiğidir.  

Dünyanın dört bir yanında insanı, doğayı, tüm canlıları, çevreyi yok sayıp tahrip eden, canlıların, bitkilerin, tohumların DNA’sı ve genetiğiyle oynayan, değiştiren, gelecekte robotlarla, dijitalleşme ile yeni bir dünya düzeni kurmak isteyen bu sömürücü kapitalist emperyalist sisteme ve temsilcilerine karşı bir insanlık savaşı sürdürmek zorundayız.

Bizler bu salgınlardan, felaketlerden, doğru dersler çıkartmalı, insana, doğaya, canlılara, çevreye, bilime ve emeğe gereken özeni ve değeri vermeli, kolektif bir akıl, bilinç, örgütlülük ve dayanışmayla, yani güçlü bir irade birlikteliğiyle hareket etmeliyiz.

Kaynaklar:

1-) Robert Koch Enstitüsü Raporu …   dipbt.bundestag.de

http://dipbt.bundestag.de/doc/btd/17/120/1712051.pdf?fbclid=IwAR3EPFqP5gUs6G44xPWXQHueumFSjlTLWxBDopRX99qEubW8gy-d5OgGXbI

2-) Bill Gates, William Henry “Bill Gates III” –  28 Ekim 1955, Seattle) Amerikalı yazar, yazılımcı, girişimci, yatırımcı ve iş adamı.

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/bill-gates-6-ay-icinde-milyonlarca-kisi-olebilir-sebebi-966515

3-) Malthusçuluk, Thomas Robert Malthus (doğ,1766 – ölüm 1834)  İngiliz ekonomisti Thomas Malthus tarafından ortaya atılan ekonomik doktrin.  

4-)  Roland Diggelmann,  İsviçre 1967 – Roche ilaç firması CEO’su  

https://www.roche.com/about/governance/ec_bod_former/executive_commitee-roland-diggelmann.htm

5-)  George Guidestones Anıtı (Georgia Rehber Taşları),  ABD’nin Georgia eyaletinin Elbert County şehrinde kim oldukları bilinmeyen ve takma adları “R.C.Christian” olan bir topluluk tarafından 1979 yılında inşa edilmiş bir anıttır.  6 granit taştan oluşan anıtın yüzeylerinde, 8 modern dil ve 4 antik dilde yazılmış 10 ilke bulunur. 4 granit taş birbirine ayrı yönlere bakarken ortalarındaki ince bir granit sütun tepeye yerleştirilmiş kapağı tutar. 5.47 metre yüksekliğindeki yapının ağırlığı yaklaşık 108 tondur.

Paylaş

spot_img

İlginizi çekebilir

Bunlara baktınız mı?
Benzer Başlıklar

Şükrü Aslan: Madımak: hafıza, sorular ve ödevler

Geçtiğimiz pazar günü Almanya’nın Köln şehrinde, Madımak Katliamı Hafıza...

Yayın Kurulu Üyemiz, YOLarkadaşımız, Dostumuz Turan Eser Hakk-a Yürüdü

Dergimiz Alevilerin Sesi’nin yayın kurulu üyesi Turan Eser, Hakk-a...

Haldun Açıksözlü: 2 Temmuz 1993’den Bugüne Kalanlar; “Çok Kötü Bir Şey Oldu”

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır. Kanayan bir...

Ayşe Gürocak: Tarihe not düşüldü

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır. Madımak deyince...

Alevilerin Sesi dergisine abone olmak ister misiniz?