Cumartesi, Temmuz 27, 2024

Doğayla cancana olmak…

Date:

Tüm insanlığı teslim almış bulunan bir pandemi süreci yaşıyoruz. Küçücük bir korona virüsü karşısında dünya, devletler ve insanlık ellerini kaldırıp teslim olmuş durumdalar. Yaşanan büyük bir çaresizliktir. İnsanlık adeta durmuş ölümü bekliyor. Çözüm için insanı insan olmaktan çıkaran uygulamalar öneriliyor: Bir başka insandan uzak dur… Evini kendine sığınak yap.

Ali Yıldırım

Can derdi her türlü tercihin önüne geçebiliyor.

İktidar merkezleri ne öneriyorsa harfiyen yerine getirmek için hazır bekliyoruz. Gönüllük kölelik için sıraya geçmiş durumdayız.

Can derdi görülüyor ki birçok farklılığı silip süpürüyor.

Pandemi yani korona virüsü sınır tanımıyor, ülke tanımıyor, ırk tanımıyor. İnsanlık doğayı hep beraber bir bütün olarak nasıl tahrip ve talan ettiyse virüs de onlara aynı şekilde karşılık veriyor. Hiç bir şey karşılıksız kalmıyor. Olması gereken oluyor. Ne ekersen onu biçersin misali.

En özgürlükçü olanımız dahi koronanın boğazımızı sıkacak olan elleri karşısında kendimiz boynumuzu iktidarın direktiflerine gönüllü uzatıyoruz.

Virüs adildir deniliyor. Oysa görüyoruz ki hayatın adil olmadığı yerde virüs de hiç adil olmuyor. Paran varsa virüsten de uzak durabiliyorsun, tedavi de olabiliyorsun.

İnsanlığa salınan ortak korku yine de kimseyi bu dairenin dışında bırakmıyor.

Peki nedeni ne tüm bu olup bitenlerin?

Herkesin üzerinde görüş birliğine vardığı bir nokta var:

Doğaya yaptıklarımızın bedelini ödüyoruz…

İyi de yapan failin bedel ödemesi gerekmiyor mu?

Suçu kim işliyorsa cezalandırılması gereken de o değil mi?

Kar hırsı, aşırı tüketim… Kimin eseri, fail kim?

Yeryüzünde tüm insanlığa ait olan suyu, petrolü, elektriği kim hoyratça tüketiyor, harcıyor? Parası olanın doğayı ve nimetlerini talan etme hakkı olabilir mi?

Her zenginlik esas olarak bir başkasından çalma demek değil midir?

Bir başkasından çalmadan nasıl varlık sahibi olunabilir?

İnsanlık topyekün yok oluşunun önüne nasıl geçebilir?

Karar mekanizmaları bir avuç sermaye sahibi ve onun ödenekli memurlarının hükmü altında olduğu sürece insanlık için adil bir yaşam biçimi gerçekleşebilir mi?

Her türlü eşitsizliğin ve hiyerarşinin ortadan kalkmadığı bir dünyada kimin yaşayıp kimin hayatta kalacağına karar verecek olanlar yine iktidar sahipleri olmayacak mıdır?

Yeteneğin kadar çalışıp ihtiyacın kadar toplumsal üretimden pay almak…

Adil olan, paylaşımın esası olması gereken bu değil midir?

Alevi cemlerinde insanın doğal yaşamının temel ilkesi olan bu anlayışa sürekli olarak bir ritüel halinde göndermede bulunulur.

Ceme gelirken herkes kendi evinden olanakları ölçüsünde bir ‘lokma’ getirir. Tüm getirilen lokmalar bir sofra üzerinde biriktirilir. Cemin bitimine doğru lokmaları, lokma dağıtmakla görevli olan lokmacı cemdeki herkese dağıtır. Dedenin oluru olmadıkça kimse lokmasını yemez.

Dağıtım bittiğinde lokmacı cem erenlerine dönüp sorar:

‘Elimizde yoktur okka ile terazi, herkes hakkına oldu mu razı?’

Paylarına düşen lokmaya razı olan canların ittifakıyla lokmalar yenilmeye başlanır. Burda amaç paylaşmanın, eşit ve ihtiyaca göre bölüşümün anlam ve değerine vurgu yapmaktır. Yoksa kimse ceme aç gelmez, dağıtılan lokmalar karın doyurmaktan öte simgesel bir değer taşır.

Bu ritüeli insanlığa taşıdığımızda toplumsal razılık kurumundan söz edebiliriz. Üretimin ve paylaşımın planlanması…

Tabi ki insan varlığı için gerekli olan ne varsa onu bize doğa ana sunar. Vareden ve yaşatan doğadır.İlk olarak onun hakkını teslim etmek gerekir.

Bir hak sıralaması yapılacaksa birinci olması gereken doğa hakkı olmalıdır. Hiç kimsenin, hiç bir gücün doğadan üstün bir egemenliğe sahip olması mümkün değildir.

Doğaya saygılı olmuş diğer canlılara saygılı olma, yeryüzündeki tüm canlıları eşit yaşama hakkı olduğunun bilinciyle hareket etme. İnsanlığın davranış tarzı bu olmalıdır.

Bunun adı doğa ile cancana olmaktır.

Evren, doğa, insan bütünlüğünü kavramadan geçer cancana olabilmenin yolu.

Aleviler zorda kaldıklarında Hızır’ı çağırır.

Hızır bizzat doğanın kendisidir. Hep umuttur, hep kurtarıcıdır, hep yaşatandır. Her daim elle tutulacak, gözle görülecek kadar insanın yanı başındadır.

Varlığımız Hızırla, doğayla cancana olmaya bağlıdır…

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Paylaş

spot_img

İlginizi çekebilir

Bunlara baktınız mı?
Benzer Başlıklar

Yasemin Eycan: Aleviliğin Doğal ve Masum Yüzü

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır. Babamın İzinden:...

Hafızanın Kaydı: Madımak Sözlü Tarih Görüşmeleri

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır. Resmi tarih...

Madımak Hafıza Merkezi, Sözlü Tarih Koordinatörü Prof Dr Şükrü Aslan ile yapılan 130 Görüşmeyi Konuştuk – Röportaj Alevilerin Sesi Dergisi

Bu röportaj Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır Madımak katliamının...

Kelime Ata: “Yangın”dan Kurtarılabilenler…

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır. Adı üstünde;...

Alevilerin Sesi dergisine abone olmak ister misiniz?