“Tek kameralı Mafya Lideri ” konuştu… Twitt de attı: “Cemevini tarayacaklar…” Olmaz demeyin bu ülkede… Olur… Çok ama çok oldu bu ülkede… Onlarca dramımızın küçük bir bölümünü yazdım… “Hocam ALEVİ konusuna çok değiniyorsun” diyen ALEVİ entelektüellerine… “Hızır paşalar ile biraz da siz mücadele edin, Söz değinmeyeceğim…”
Necati Şahin
SEDAT PEKER : “ALEVİ KATLİAMI YAPACAKLAR!”
“Cemevini tarayacaklar…”
ALEVİLER,
Son derece ciddiye almalıyız…
Demokrasi Güçleri,
Sivil Toplum Örgütleri,
Ülkemin Güzel İnsanları …
Ciddiye almalıyız…
Devlet ciddiye almasa da, almıyor zaten…
Sedat PEKER,
Ehlibeyt diyor…
Kerbela diyor…
Zülüm diyor…
İlave ediyor
“Biz çok zulüm ettik bu insanlara…”
Ve
İkaz ediyor…
“Aman ha sokağa çıkmayın…
Tuzağa düşmeyen…
Cemevi basacaklar…”
“Kim?”
“Derin Devleti” işaret ediyor…
Ciddi, çok ciddi…
Belli ki,
Çok şey biliyor Sedat PEKER …
Belli ki, Alevi Katliamları yapanları biliyor.
Konuşacak…
Hatta Hangi Cemevini tarayacaklarını da biliyor…
Özellikle
GAZİ Katliamının nasıl planlandığını,
Perde arkasında kimlerin olduğunu,
Tetikçileri çok iyi bildiğine inanıyorum…
Yıl 1995
12 Mart
ALEVİLER …
GAZİ Mahallesi…
Hatırlayalım!
Kahveler…
Çayını içen insanlar…
Muhabbet…
Kart oynayalar …
Şakalaşan İnsanlar…
Yoksul, onurlu insanlar…
Emekçiler…
Birazdan evlerine gidecekler…
Evlerde,
Eş bekleyen Kadınlar ..
Baba bekleyen çocuklar…
Oğul bekleyen ANALAR…
Ve Kurşunlar kusuyor …
Otomatik silahlar…
Aynı Anda…
Dört Kahvehane…
Bir Pastane…
Taranıyor…
CAN…
CANLAR
Düşüyor tek tek toprağa…
22 CAN ….
Yüzlerce yaralı.
Suçları: ALEVİ…
Feryat
Figan…
Kan
Revan…
Evlere,
Kara haber kurşun sesiyle ulaşıyor…
Ağıtlar,
Dışarıya taşıyor anında …
Öfke de…
Öfke sele dönüşüyor…
Gaziosmanpaşa İNSAN Seli…
Polis Karakoluna yürüyor…
Polis,
Binlere ateş açıyor…
CANLAR düşüyor toprağa yine,
Binlerin gözü önünde…
Devletin Karakolu önünde…
Yüzlerce yaralı…
Günlerce sürüyor gerginlik…
Ölümler artıyor…
40 CAN gidiyor Hakka…
Yaralılar da artıyor …
Hastaneler dolu…
Alevi Kuruluşları, Kurumları
Selahattin Özel, Cemal Canpolat, Ali Amca gibi onlarca Alevi Dernek Yöneticileri Gazi’de…
Vali, Emniyet Müdürleri görüşüyorlar…
Halk Kırımı olmasın diye çırpınıyorlar…
Muhatapları İstanbul Emniyet Müdür Yardımcı Hüseyin Kocadağ çoğu kez, Aleviymiş…
Sivil Toplum örgütleri de Gazi’de…
Gazi Mahallesi polis ablukasında…
Sonra Asker de geliyor…
Sokağa çıkma yasağı…
Hastane önlerinde
Ağıtlar yükseliyor…
Hastane morgu “CANLAR” ile dolu…
Sayı belli değil…
Cenazeler alınamıyor…
Kitle yay gibi gergin…
İstifa, istifa…
Sesleri yeri göğü sallıyor…
İşte istifası istenen
“Devlet Takımı“:
Süleyman Demirel:
Cumhurbaşkanı
Tansu Çiller:
Başbakan
Nahit Menteşe:
İçişleri Bakanı
Mehmet Ağar:
Emniyet Genel Müdürü
Hayri Kozakçıoğlu:
İstanbul Valisi
Necdet Menzir:
İstanbul Emniyet Müdürü…
İstifa mı?
Terfi ediyorlar…
Mehmet Ağar
Daha aynı yıl Milletvekili oluyor DYP’de…
Sonra İçişleri Bakanı…
Vali de Milletvekili artık …
Sedat PEKER,
Belli ki çok şey biliyor. Çok şeye tanık…
Yanlarında,
İçlerindeydi…
Alevileri uyarıyor…
Koruyun kendinizi…
Devletin korumayacağını
En iyi bilendir…
Belli konuşacak…
Kaos mu gerekli…
Kurban belli:
ALEVİ…
Daha öncesi;
Malatya,
Maraş,
Çorum,
Sivas…
Yüzlerce CAN Toprakta…
Sonrası GEZİ…
Biliyor musunuz,
GEZİ öldürülen
O güzelim insanlarımızın tümü ALEVİ…
CANLAR Toprakta…
Tesadüf mü?
Çok Çok öncesi…
Kerbela’da İmam Hüseyin’in Aziz Başı…
Anadolu’da
Yavuz’un Kızılbaş
Kırımı …
Mahmut’un Bektaşi Kıyımı …
…
Koçgiri…
Dersim …
Tek kameralı “Mafya Lideri ” her Videoda Aleviliğe değiniyor mutlaka …
O dönemi biliyor…
Çok yakından biliyor… Yanı başındakilerin neler neler yaptıklarını biliyor…
Neler neler yapacaklarını da…
Mazlum ALEVİ Canların Canına nasıl kıyıldığını biliyor …
Bu dönemi
Biliyor…
Neler planladığını biliyor…
Yakınında, hatta içindeydi düne kadar…
“Cemevi basılacak…”
Hangi Cemevi olduğunu da biliyor…
Bu dönem Cemevleri çoğaldı…
Açık hedef…
“Nerede ALEVİ kanı dökülür…
Arama derdi yok artık …”
Cemevleri açık hedef…
Derinler devreye girmek üzere…
Zira sıkıntı var Yönetimde…
Dert var ekonomide…
Açlık var…
Yoksulluk var Mutfakta …
Kaos gerekli…
Puslu hava gerekli Kurtlara…
Kurban gerekli…
ALEVİ Katliamı gerekli yine …
İşte tam da bunu diyor PEKER.
“Sokağa çıkmayın…
Çıkmanızı bekliyorlar pusuda…”
“Cemevi taranacak …”
Satır aralarında da demiyor…
Altını çize çize söylüyor…
Karanlık
Mazlum ALEVILERE çökmek üzere…
Kara bulutlar,
Aç kurtlar dolanıyor çemberde
ALEVİLER ortada….
GAZİ DAVASI-TRABZON
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Yönetim Kurulundayım …
Gazi Davası Trabzon’da devam ediyor hâla…
Toplam 30 Duruşma…
30’na da İstanbul’dan gidiyor Aileler…
Aileler,
Yavaş yavaş unutulan Aileler…
Aileler, İstanbul’dan Trabzon’a …
Kırık dökük otobüsler ….
Otobüslerin kaloriferi çalışmıyor…
Soğuk…
Otobüsler taşlanıyor yollarda…
Vahim…
**”
Almanya’da yaptığımız dayanışma kampanyası…
Arkadaşlar bana görev ve rızalık veriyor…
Gazi Davasına gideceğim Trabzon’a…
Kaçıncı Dava, bilmiyorum…
Önce İstanbul Gazi Cemevi’ne gidiyorum …
Mağdur Aileler ile buluşuyorum…
Almanya’da getirdiğim Emaneti, teslim ediyorum Ailelerin huzurunda ve imzaları ile Cemevi Dedesine…
Trabzon’a davaya gidilecek…
Üç otobüsün tutulmasını sağlıyoruz…
Aileler dava için yola çıkacak birkaç gün sonra …
Trabzon’da buluşacağız dava günü…
Ben Ankara’ya geçiyorum öncesi …
Sonra Trabzon’a iniyorum…
1972-73 öğretim yılında, 17 yaşımda
Öğretmenlik yaptığım Trabzon’a…
Üç Otobüs ile gelmiş mağdur Aileler…
Gözü yaşlı,
Ağıtlı, Acılı Aileler…
Yoksul, Emekçi Aileler…
Kucaklaşıyoruz…
Etraf polis kaynıyor…
Resmi, yüzlerce…
Sivil, yüzlerce…
Sanki Trabzon’u müdafaa edecekler “işgal kuvvetlerine” karşı…
Mağdur Aileler…
Çocuğunu yitirmiş…
Babasını yitirmiş…
Eşini yitirmiş…
Sevdasını yitirmiş…
Umudunu yitirmiş…
Trabzon’da
Mahkeme salonuna giriyorlar…
Ben de sıradayım.
Salona gireceğim…
Kimliğimi istiyor,
Epeydir beni sıkı takip ettiğini fark ettiğim polis…
Veriyorum nüfusu.
“Bekle…”
Bekliyorum…
Biraz ilerde Amirinin yanında…
Amiri alıyor kimliğimi…
Eviriyor, çeviriyor…
Sonra yüzüne bir sevinç yansıyor:
Yanıma geliyor:
” Sen Giremezsin Mahkeme Salonuna…”
“Neden giremezmişim, bu benim Anayasal hakkım…”
Adam bana öyle bir baktı ki, Anayasa, Babayasayı şimdi gösteririm sana dedi bakışı…
“Giremezsin beyefendi…”
“Neden?”
“Nüfus Cüzdanın fotoğrafı 10 yılda bir değişmeli…
Seninki değişmemiş…”
Aha…
Müthiş bir suç…
Yakalandım…
“Pasaportumu uzatıyorum…
“Bakın bu daha üç yıllık fotoğraf …”
“Burada nüfus cüzdanı geçerli …
Sen pasaportunu Almana göster…”
Lafa bakar mısınız?
İnanmıyorsunuz bunlara değil mi?
İnanın, az yazıyorum, çoğu var…
Mesaj belli.
“Seni Almanya gönderdi ha… Dış güçler…”
Avukat arkadaşlar gelip müdahale ediyorlar…
Nafile…
Zamanları yok…
Dava başlıyor…
Konuşmayı deniyorum tekrar:
“Bakın Amirim,
Ben bu pasaport ile Türkiye Cumhuriyeti’ne, Ülkeme, Vatanıma giriş yaptım…
Şimdi de bu pasaport ile Ülkemin Mahkeme Salonuna girebilmeliyim…”
“Giremezsin kardeşim, uzatma …”
Gitti…
Kaldım kapıda…
Biraz sonra aynı Amir yanında başka biri, Sivil…
Salona girmek üzereler…
Anlıyorum ki Sivil olan üst biri…
Resmi olan, çok resmi yürüyor yanında çünkü …
Hemen kapıda önlerine geçiyorum…
Aynı şeyi,
Aynı şekilde tekrar ediyorum…
“Ben bu nüfus cüzdanı, bu pasaport ile Türkiye’ye girdim birkaç gün önce.
Nasıl oluyor da Türkiye’deki mahkeme salonuna giremiyorum şimdi …?”
“Fotoğraf eski beyefendi…”
“Ben buradayım ama.
Pasaport fotoğrafım daha üç yıllık…”
Pasaportumu uzatıyorum Sivil Amire…
“Bakın ben Almanya’dan geldim.
Kurumun temsilcisi olarak geldim Almanya’dan…
Beni mahkeme salonuna sokmazsanız
Bu durum Avrupa basınına da yansır…”
Aklımca çözüm arıyorum ya…
Baktı Pasaportuma…
Baktı bana…
Döndü Polise…
“Üst balkondan izlesin…”
Üst kata çıkardılar beni…
Girdim içeri…
Üst tribünden izlemeye başladım duruşmayı…
Duruşmayı değil,
Daha çok Aileleri…
Tutuklu tek polis:
Adem Albayrak…
Rahat…
Çok rahat ya…
Ailelerin polise bakışları…
“Ne istediniz bizden” der gibi…
Keskin, anlamlı, derin
..
Polisin umurunda değil…
Evindeymiş gibi rahat…
Evi tabii…
Duruşma bitiyor…
Öğle gibi…
Mahkeme önündeki alandayız Aileler ile…
Etrafımız,
Yüzlerce polis, resmi…
Yüzlerce polis, sivil…
Epeyce geniş bir alan…
Biraz ilerde polisin gençlere müdahale ettiğini gördük…
Başta Kazım Genç arkadaşımız (Pir Sultan Dernekleri Genel Başkanı ve Avukat) koştular oraya…
Polislerden aldılar Gençleri…
Kızlı erkekli 10 Genç…
Karadeniz Teknik Üniversite Öğrencileri…
Aileler ile Dayanışma için gelen 10 Yiğit “Çocuk”…
Koca Trabzon…
“10 Çocuk” gelmiş dayanışmaya…
Birazdan otobüsler kalkacak…
Önce gençlerin ayrılmasını istiyoruz…
Polislerden uzaklaşmalarını sağlıyoruz…
Ayrılıyor on yiğit “Çocuk“…
Aileler ile vedalaşıyorum tek tek…
Kucaklaşıyoruz, hüzün dolu…
Yüreğim yangın yeri…
Bakıyorum tek tek…
Yoksul, çok yoksullar…
Acı, çok Acılılar…
Acı,
Öyle sinmiş ki o güzel yüzlerine…
Bin yıllık…
Otobüslere bindi Aileler …
Onlar gitsin,
Ben de akşam 18.00 uçağı ile döneceğim…
Hareket ediyor otobüsler meydandan…
Üçüne de el sallıyorum, gözlerim buğulu…
Gittiler…
Aman Tanrım…
Yapayalnız kaldım birden…
Yüzlerce polisin ortasında…
Kendi ülkemde,
Kendimi o an,
O kadar yalnız hissetim ki…
Acı…
Çok ülke dolaştım…
Çok yalnız da kaldım…
O anki yalnızlığım,
Kendi Ülkemdeki
O yalnızlık…
Korkunç, ürkütücüydü…
Aileler birlikte iken duygusal, hüzünlüydüm…
Yalnızlık duygusu asla yoktu…
Aileler ayrıldı…
Yalnızlık duygusu çöktü yüreğime…
Yüzlerce polis gözü üstümde…
Mahkeme önünde, meydandan ayrıldım polisler ile göz göze gelmemeye gayet ederek…
Trabzon’u biliyorum biraz…
Yürüdüm merkeze doğru…
Ardımdan epeyce sivil polis…
Anladım…
Bir lokantaya girdim…
Tenha…
Oturdum bir masaya…
Karşı masa, arka masa, yan masa doldu hemen …
Yemeğimi yedim…
Onlar da…
Kalktım…
Onlar da…
Çarşıya gittim…
Eve bir Trabzon armağanı alayım diye…
Çarşı boyunca yürüdük birlikte…
Göz göze gelmeden…
“Yüz göz olmak”
Olmaz tabii ki…
Trabzon’un Merkezine, Meydana geldim…
Polislere alıştım.
Onlar bana alıştı mı acaba?
Umurumda değil artık…
Gerginliğim azaldı, ama beynime başka bir saplantı geldi oturdu:
“Koca Trabzon…
Böyle bir dava…
Sadece 10 Üniversite genci dayanışma için geliyor…”
Karadeniz Üniversitesi’nden 10 öğrenci…
“Evet ya gelenler de Trabzonlu değil ki…”
Öfkem kabardı…
Çatacak biri gerekli…
Trabzon meydanda dolanıp dururken
Bir yazı gözüme çarptı…
“Karadeniz Yazarlar Derneği…”
Meydanda bir baraka…
Öfke ile giriyorum içeri…
Üç kişi, ikisi kadın…
Gençler…
Buyurun dedi “Erkek” olan…
” Yazar mısınız?”
“Evet…”
“Bugün burada, Ülkemizin utanç davalarından biri görüldü.
Haberiniz var mı?”
“Ne davası…?”
“Gazi davası…”
“O da ne ki?”
Burnumdan soluyorum…
Polisler de etrafta burnundan soluyor galiba ki, içeriye bakıyorlar, meraklı…
“Ne yazarsınız Sizler…?”
Cevabı beklemeden…
“Fadime fıkraları mı?”
Bozuluyorlar…
Anlam veremiyorlar…
Kurulmuş saat gibiyim
Nefes almadan, araya girmelerine fırsat vermeden anlatmaya başlıyorum…
“Aileler geliyor bu davaya teee İstanbul’dan…
Bir termos çay götürmek de aklınıza gelmiyor Ey Trabzonlu Yazarlar…
Ben öğretmenlik yaptım bu coğrafyada…
Okuttum Sizleri …
Hakkım var Sizde…
Helal etmiyorum…”
Çok saygılılar şimdi…
Anladılar…
Mahcuplar…
Çay ikram ettiler…
Bir dahaki davaya mutlaka gideceklerini söylediler…
Öfke ile girdiğim o barakadan dostça ayrıldım…
Trabzon Meydanında büyük bir çay bahçesi.
Oturdum bir masaya…
Bitişik masada yaşlı bir amca…
“Takımım” da dağıldı diğer masalara…
Amca
Tipik Karadenizli…
Bıyıkları yeni terleyen bir garson geldi …
“Buyurun amca…”
Amca:
“Ha Uşağım Çayın var midur…?”
Delikanlı şaşkın…
“Amca burası çay bahçesi tabii ki çay var..”
Amca
“Ha Uşağım Çayın var midur…”
“Ben anladım Amcayı delikanlı…” diyorum.
“Çayın taze ve demli ise getir,
diyor Amca…”
Muhabbet ediyoruz amca ile Trabzon üzerine…
Kalkıyorum, çay parasını ödeyeceğim…
Amca kinayeli:
“Ha Uşağım keşke üç beş yıl daha öğretmenlik yapaydın Trabzon’da…”
Anladım…
Gülümsedim…
Parayı cebime koydum …
Saatler geçmiyor…
Deniz kenarına indim…
Aaa Seçim dönemiymiş …
Parti otobüsleri, minibüsleri dolanıyor Trabzon’u…
Megafonlar,
Mikrofonlar…
Hoparlörler gümbür gümbür:
“Vatan Millet Demokrasi”
“Din İman Ahlâk…”
Diye bağırıyor…
İyi mi?
Mahkeme Salonu aklıma geliyor.
Aileler ile dayanışmaya gelen sadece on genç…
Hoparlörlerden tüm partilerin “demokrasi nutukları…”
Çarpıyor Karadeniz’e…
Dalga dalga kayboluyor …
Gözüm Karadeniz’de..
Kulağım nutuklarda…
Büyük Palavralar…
Küçük dalgalardan yok oluyor…
“Karadeniz Karadeniz” diye haykırıyorum…
“Bu utanç bu zulüm niye?
Dinle Karadeniz…
Şikâyetim var:
İstanbul’da Gazi Mahallesinde taranıyor ALEVİLER…
Tespit edilen birkaç Tetikçi, katil,
Ki kurşunlar polis kurşunu…
Yalancıktan yargılama olacak …
Dava Trabzon’a…
Mağdur ALEVİ Ailelere kesiliyor ceza…”
Duy Karadeniz…
Duyasın Mustafa Suphi…
Ve 14’ler…”
İnanmıyorsunuz bu satırlara belki…
İnanın…
Azını yazdım, çoğu var…
Son iki saatim
Karadeniz’in kıyısında…
Karadeniz ile konuştum…
“Polislerim” şahidimdir…
Saat 17.00…
Taksi ile Havaalanına gidiyorum…
Eskort eşliğinde!
“Devletim zahmet etmiş…”
Saat 18.00
Uçak kalktı…
Havadan bakıyorum aşağıya…
Trabzon’a…
Sitemliyim Trabzon Sana…
Çok…
Pir Sultan geliyor aklıma:
“Çıkarım bakarım kale başına,
Mümin Müslümanlar gider işine,
Bir ben mi düşmüşüm CAN telâşına…”
….
Tekrar ediyorum değiştirerek…
“Bir biz,
ALEVİLER mi
Düşmüşüz
CAN telaşına…”
“Tek kameralı Mafya Lideri ” konuştu…
Twitt de attı:
“Cemevini tarayacaklar…”
Olmaz demeyin bu Ülkede …
Olur…
Çok ama çok oldu bu Ülkede …
Onlarca Dramımızın küçük bir bölümünü yazdım…
“Hocam ALEVİ konusuna çok değiniyorsun” diyen
ALEVİ entelektüellerine…
” Hızır paşalar ile biraz da siz mücadele edin,
Söz değinmeyeceğim…”
“Hızır Paşa bizi berdâr etmeden,
Açılın kapılar Şah’a gidelim,
Siyaset günleri gelip yetmeden,
Açılın kapılar Şah’a gidelim…”
Ey Güzel Ülkemin
Güzel İnsanları…
Bir biz,
ALEVİLER mi düşmüşümüz
CAN telaşına?
Necati Şahin…