Cuma, Aralık 13, 2024

“Bayrağını Dikip” Gidenler Anısına

Date:

Hasan Harmancı

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 279. sayısında yayınlanmıştır.

Esat Korkmaz’ın aramızdan ayrılması gerçek bir ayrılık değil elbet, o gönüllerde kurduğu sevgi ve dahi yaşamımıza kattığı eserlerinin iziyle aramızda yaşamaya devam edecek.  Onun Alevi toplumuna katkıları bir lokma bir hırka misali dervişçe başladı ve öyle de sonlandı. Hiçbir dergâhın, tekkenin kapısına hizmet etmeden çağın gereği, tüm topluma hizmet etmekle amacını gerçekleştirdi.
Alevi toplumundan önce Türkiye Sosyalist hareketinin öncü grupları arasında gençliğinin ateşli ve umutlu yıllarını her genç gibi sürdürdü. Toplumsal çözülmeler bu yönde bir rüyayı bir hakikati gerçekleştirmeye olanak vermeyince kendini toplumuna hizmet etmeye adadı. Sosyalist çevrelerden aldığı eleştiriler onun kimlik ve kişilik olarak da bu sorunu tartışmasını sağladı. Sosyalist mücadelenin yakın tanığı ve pratiğinden gelen bir lider olarak sessizce bu yıllarını sosyalist hareketin geleceğine nice eserler vererek geçirdi.

Yasaklı yıllarında dağların koynunda yarı göçebe Tahtacı Alevileri ve Yörük topluluklarıyla bir arada yaşamış olan Esat Korkmaz yıllarca süren çalışmalarını 64 eserle bizlere armağan ederek, sessizliğe, toprak ananın kucağına çekildi. Alevi toplumuna yönelik yaptığı araştırmaları Tahtacılarla birlikte geçirdiği yıllardaki gözlemleriyle içkinleştirmiş, bu çalışmaların meyvesini genlerinden gelen yakınlığın iz düşümü ve bilimsel ciddiyetle ele almıştır.

Ona göre “yaşam, yaşayanlardan çok ölenlerden ibarettir”. O şimdi yaşama bıraktıklarının sessiz tanığı olarak toplumunun dile gelmesini ve onların düşünü ete kemiğe bürümesini bekliyor.
Son yıllarda Alevi öğretisinin yabancılaşmış yönleri üzerine çalışmayı elzem gören Korkmaz, bu amaçla erkanların, gülbank ve cemlerin kadim sac ayakları üzerine oturtulması için alan çalışmalarında elde ettiği bulgularla yorumlamayı tercih ediyordu. Bu verilerle elde ettiği kitaplarının son baskılarında yol dilinin kullanılması, geliştirilmesi suretiyle yere sağlam basmak için ana akım Alevi felsefesinin öncülerinin, eren ve filozoflarının görüşlerini dikkate alıyordu. Ona göre Alevi toplumunun öncülüğü yeni bir insanlığın kurucu düşüncesini ve düşünü barındırıyordu ve; Talihin hep talihliden yana güldüğü bu toplumsal “cangıl”da Kızılbaşlar; “inadına” aklının yolundan yürüyerek, idealizmini çağdaş insanı “okşayacak” bir “damak tadı”na dönüştürerek, genişleyen akıl alanında toplumcu hümanizmin “tohumlarını” ekiyor”du.

Alevi toplumunu besleyen bilimsel kaynakları yokluğunda dile gelen, hiçbir akademik bağ olmadan alanda farklı bilim alanlarını göz önüne alarak çalışmalar yürütmeyi amaçlayan Esat Korkmaz, yasaklı inanç ve kültürlere yolculuk yapmayı seçti. Abdallar, Tahtacılar ve Romanlar arasında araştırmalar yaparak, onların inançsal ve kültürel yapılanmalarıyla, sözlü gelenekleriyle ana akım Alevi sözlü geleneğinin karşılaştırmasına önem verdi. Bu çalışmalarında Alevi bilgeliğine ait terimlerin, kavramların izini sürdü.

Son yıllardaki çalışmalarını bu alandan edindiği tecrübelere dayanarak felsefe üzerinden yürütüyordu. Her bir çalışmasını Alevi bilgeliğiyle yoğurmayı, bir yanda Şeyh Bedreddin’in rüyasına yatmayı öte yanda Hallac-ı Mansur’un yarım kalan sözlerini tamamlamayı kendine şiar edindi. Eserleriyle onların meramına kalem oldu, söz oldu, ses oldu. İçsel temasını onların yasını tutmak yerine tarihsel bilinçlerini sessizce haykıran sayfalar yaratarak beslemeyi tercih etti.

Şeyh Bedreddin’in izinde kendi bilimsel formasyonunu besleyerek onun iradesinin himmetiyle kuantum ve Alevi düşüncesinin, Vahdeti Mevcut felsefesinin okyanusuna yolculuk etti. Onun diliyle Katharlar’a gönül borcunu ödedi, yargılanma biçimlerine yolculuk ettiği Avrupa Orta çağının düş gezginleri ve din devletleri karşıtlığı üzerinden Lutheryan Avrupa’nın izini sürdü ve onların ütopyalarının perdesini kaldırmayı amaçladı.

Şeyh Bedreddin’e, Börklüce’ye, Torlak Kemal’e, doğduğu topraklar olan Manisa’dan Thomas Müntzer’e kadar sancak açtı.  “Kanda Dans” geleneğinin yüce temsilcisi Hallac-ı Mansur’un sessiz çığlıklarını bu yüzyılın alevi bilinci ve felsefesiyle bağdaştırarak, yoldaşlarıyla birlikte “Enel Hak” demekten çekinmedi.
Adeta bu yolda kalmanın bedelini neredeyse görünmez bir karınca izini takip edercesine yürüttüğü yaşamında hiçbir ödül almadan bir derviş gibi yaşayarak talip olmanın bedelini sessizce ödedi. Toplumsal bunalımlar katarına eklenerek, “Mansur Dâr’ında eridik; ben’den öte benler’e katıldık…” sözleriyle sessizliğin işçisi olmayı seçti. En zor yıllarında daha çok yazan, en onulmadık yaraları, eleştirileri sevgiyle kabul eden, adeta ödül sayan Esat Korkmaz, Alevi toplumuna kudretini yetirmeyecek eserler bıraktı.

Binbir emekle ortaya çıkardığı sözlük külliyatına karşı aldığı eleştirilere rağmen alevi erkanına yaptığı katkılarla yaşamaya devam edecek. Bilgilerini siyasal kimliğinin getirdiği düşünce yapısı ve sorgulama geleneğinden feyz alarak kadim Alevi bilinci ve yöntemleriyle sentezleyip zenginleştirdi. Bilgelik ağacında Alevi düşüncesinin ufkunu, siyasal ve muhalif deneyimlerinin felsefi ve kültürel kaynaklarını ele alarak genişletti. Bu amaçla seyir defterleri diyebileceğimiz ve aforizmalardan oluşan “Hiçlik Defterleri”nde düşüncesinin özgürlüğünü ve bilincini kullanmayı tercih etti.  Kadim eğitim ocaklarını, tekke ve dergâh yöntemlerini göz önüne alarak bilinç ve felsefe atölyelerine dönüştürdü. Bu amaçla Alevi örgütlerinde eğitim programları yürüttü.

Hakka Yürüyen yoldaşı Yavuz Çanak için 2019 yılında yazdığı kısa sözler onun ölüme yakıştırdığı senfonik melodisidir: “Nefes almak için havaya, içmek için suya, görmek için ışığa ihtiyaç duyarım: Düşünmek için ise anıya. Zamanlı ölüm teselli; zamansız ölüm ise isyandır, zamansız aramızdan ayrıldın Yoldaşım; ölümü önümüze attın ve -Haydi bakalım sıra sizde, diriltin bakalım ölümü, dedin uzaklaşırken…

Öncelediğim geçmişim, cezaevi arkadaşım; aynı evde kuşatıldığımız yürekli yoldaşım. Ölümle evlendin, ölümsüz oldun artık; yaşamı kurabilirsin. Boşuna söylememişler Yoldaşım, -Yaşam yaşayanlardan çok ölenlerden ibarettir, diye.  Anımsamayı unuttuğumuz akışkan yaşamda, mücadele günlerini bize taşıdığın için, sana sonsuz teşekkürler ederiz.

Seni uğurlamaya katılanlar sana beden, her beden senin kavgan: Duruşumuzla, tavrımızla, sözümüzle seni diriltip beynine beyin, eline el, ayağına ayak olmak ve seni diriltip aramıza katmak istiyoruz: Kavgamız kutlu olsun can yoldaşım”.

Son söz İbreti’nin demeyi severdi: “Bir şah olsam hükmeylesem cihana/Kilise, mescidi yıkar giderdim/okullar yapardım bütün insana/ Cehaleti kökten söker giderdim”

Son sözü bu sefer Esat Korkmaz’ın olsun: “Gün gecesine kapanmaya başladığında karanlık olup, kapkaranlığı kovalım; gün sabahına uyanmaya başladığında kapkaranlık olup, karanlığı kovalım: Yani, kendi akşamımızı ve kendi sabahımızı kendimiz belirleyelim; buyruk almadan kendi gönül akşamımızda uykuya çekilelim, dürtülmeden kendi gönül sabahımıza uyanalım ve yaşama-Merhaba! diyelim: Diyelim de ölüm bize teşekkür etsin”.

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 279. sayısında yayınlanmıştır.

Paylaş

spot_img

İlginizi çekebilir

Bunlara baktınız mı?
Benzer Başlıklar

Alevilerin Sesi dergisinin 289. sayısı çıktı!

Alevilerin Sesi Dergisi’nin 289. sayısında yer alan bazı başlıklar...

Zini Gediği’nde katledilen Aleviler Erzincan’ın Kılıçkaya köyünde anıldı.

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 288. sayısında yayınlanmıştır. Zini Gediği’nde...

Ağa Akgüç: Zini Gediği

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 288. sayısında yayınlanmıştır. Zini ismini...

Cemal Taş: “Dersim’38 İkinci Kerbela”

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 288. sayısında yayınlanmıştır. 1935-1953 yıllarını...

Alevilerin Sesi dergisine abone olmak ister misiniz?