Cumartesi, Temmuz 27, 2024

KOÇGİRİ – BİR SÜRGÜN HİKAYESİ… – Ali GÜLÇİÇEK

Date:

Yaşlı Pirler ve  aşiret beyleri  tüm zamanların yorgunluğunu taşıyordu.

Dağları aşa aşa geldikleri son mekandı  Çemişgezek’deki Maden-i Hümayun Emini’nin konağı. Böyle bir davet aşiretin son büyük beyi Rüstem Bey’in konağında yapılmıştı. Şah İsmail’in davetine katılıp Yavuz tarafından katlinden önce. Böyle anlatmıştı bu topraklarda eski zaman hikayecileri.

Davet getirdi ulaklar, bir Osmanlı paşasından aşiret beylerine, elmaya hürmet saydı ‘’Pir’’ler ve aşiret beyleri. Bir sabah gün doğmadan vardılar Paşa’nın huzuruna, ‘’Hak eyvallah biz geldik’’.

“Duyduk  davet çıkmış hakkımızda, hayra yorduk, toprağımızın huzuru, ocağımızın tütmesi için. Nedir sözün ey Paşa?’’ dediler bir Pir’in tanıklığında.

Paşa Osmanlı, Paşa Selçuklu, kurnaz, konuştu, bildiğini bilir gibi, söz kurdu aşirete: ‘’Eyleyelim sizi bu gece, aceleniz nedir ağalar? Dağları mı özlediniz? Postunuzda pek kalın.’’

Maden Eminliğinin konağında, her biri bir odada ölüm uykusuna yattılar. Aşme Hakk  Munzur’a misafir,  roj geceyi göndermeden daha sabaha…

Her birinin uykuda  vuruldu boyunları. Pusu Yezit’ten miras Osmanlı’ya…Cellatlar akçe hesabında, kan damlarken kızıl başlardan…

Yirmi sekiz aşiretten altmış Can idi. Pirleri, Pir-i Piran Şeyh Hasenan’lı idi…

Sabahın seherinde  hutbeden bir buyruldu, söylendi Maden Eminliği’nde:

‘’Müslüman ahaliye musallat olmuş Kızılbaşların kellesi alındı. Padişah Efendimiz ferman buyurmuştur, Allah yolunda gitmeyenlerin sonu cümle İslam’a ibret ola!’’ dedi buyrulducu başı..

Yan yana dizildi saray avlusunda altmış baş, altmış alın, altmış göz…

Önlerinden geçti bir bir Sünni ulema, Maden-i Humayun Emini’nin konağında. Kan damlıyordu ‘’Kızılbaşlardan’’. “Kızılbaşlar” önce çuvallara, sonra kafeslere kondu, Kostantiniyye’ye  sarayına vardıklarında üç ay  üç gün oldu. Lolanlı, Çarekanlı, Kureyşanlı, Desimlü ve Şeyh Hesenanlı Kızılbaşların Kızılbaşları huzurda dizildi yan yana…

‘’Baş’’ sarayda huzurda, ‘’gövde’’  Fırat suyunda, kan hala akmakta…

Padişah Efendi buyurdu bir yeni ferman ile:

 ‘’Sarayıma gönderdiğin Kızılbaşlar  huzurunda buyruğum sanadır ey Paşa:

“DESİMLÜ VE ŞEYH HESENANLI VE LOLANLI VE ÇAREKANLI VE KUREYŞANLI, KIZILBAŞ ZINDIKLAR, tez elden def edile Maden Eminliği’nden.’’

‘’Bunlar ki isyan etmişler Osmanlı’ya, İslam sancağına… Tez elden sürüle Diyar-ı Rum’da Çit, Benam, Beydağı, Tozanlı’ya…’’

‘’Aman verilmeye, af edilmeye, söz ve ferman sanadır ey Maden-i Humayun Emini… Buyruğumdur.”

Tarih, eskilerden eski bir zamanı tarif ettiğinde düştüler yollara…

İşte böyle başladı Hicri 1196’da aşiretlerin göçü. Sürgün böyle bitti Koçgiri’de…

Aşiretlere ‘’Koçgirili Kızılbaş’’ dediler, Koçgirili Kızılbaşlar Çemişgezek’ten ‘’Pir’’lerini de alıp geldiler…

Ziyaret saydıkları ağaçlarını, tebarik dedikleri topraklarını, duaya durdukları roju ve tılsımlı taşlarını..

Hepsini alıp geldiler. Kağnı arabalarında çocuklarını, omuzlarına niyaz ettikleri analarını…

Geceleri Aşme’ye el açarak, Xızır’a yoldaş durarak geldiler. Çit Benam Tozanlı, Beydağı ve Karabele…

Dağlara meyyitlerini emanet ettiler, belki geri döneriz diye. Dönemediler…

Yol yürümüşler,  “Yol” olmuşlardı. Ali’yi, On İki İmamları, Khale Gağand’ı, Heftemal’ı, Düzgün Dede’yi de unutmadılar gelirken. Yüz yıllık sürgünden onlara miras kalan ne varsa alıp geldiler. Geldikleri yerlerde kainatın her canlısına, dağına, taşına ve de ağacına, kutsal saydıkları ocaklarına, hafızalarına kazınan isimleri verdiler. Bir Pir beklerdi onları Çengelli’nin karşısında. ismi Cogi Baba idi. Onlar mı verdiler bu ismi, Cogi Baba hep orda mıydı kimse bilemedi.

Yeniden dirildiler kainatın varlığı ile. Ölmemişlerdi, ölümü öldürmüşler devr-i daim olmuşlardı. Vahdet-i vucuttan vahdet-i mevcuta varmışlardı.

Geldiklerinde Malya Ovasında Frenk askerlerine yenilen Xızır İlyas tarih, halifesi Baba İshak sır idi. Kalender Çelebi, Şeyh Bedrettin, Pir Sultan ve Celali şeyhi Pir Celal’in ateşi hala yanar idi…

Sefikanlı, Cefanlı, Zerikili,Gernili, ibikanlı, Gınıli, Çarekanlı, Canbegli, Pervizanlı ve de Koçgirili oldular. Otuz yıl dağlarda açlıktan ve hastalıktan öldü sabi çocuklar, ölüme beyaz kefen yerine siyah giydirdi Koçgirili siyah giyen kadınlar…

Ağıda durdular, aya, güneşe, ateşe ve toprağa ağıt verdiler saklansın diye. Semah eylediler ocaklarda; kirvelerine, musahiplerine ve ‘’yol erkanına’’ el verdi  ana-bacılar…

Üç defa savaştılar Osmanlı ile, geldikleri topraklarda. Üç defa yenildiler. Yenile yenile Osmanlı’nın sonuna ve kuruluşa geldiler. Bir daha denediler 1921’de,  Koçgiri’de. Bir daha yenildiler hiç yenilmemiş gibi, bir daha sürüldüler, bir daha öldüler hiç ölmemiş gibi…

Ağıtlarını Dersim’e Alişer ve Zarife’ye  gönderdiler, Tujik Dağında, bir mağarada sabah pusuda Alişer ve Zarife’nin kesik başları Rayber ve Zeynel’in kirli sofrasındayken, içerde ihanet dışarda kan, hep ihaneti örgütler zaman, ne çok ihanete verdik  kurban.

Son sözü söylemekte Pir Seyit Rıza, Alişer ve Zarife’nin ardından:

“Evlad-ı Kerbelayıx, bi hatayıx, ayıptır, zulümdür!”… Elazıx Buğday Meydanı karanlık, karanlık avaza durmuş Pir Seyit Rıza’ya tanık…

“Ben sizin oyunlarınız ile baş edemedim bu bana dert oldu, ben de size boyun eğmedim bu da size dert olsun” dedi Pir…

Ses Munzur’u geçip Koçgiri’ye döndü, Koçgiri’yi geçip dünyayı döndü…

Şimdi yankılanmakta hala bir Pir’in avazı  Koçgiri ve  Dersim dağlarında, Zarife, Alişer ve siyah giyen kadınların ocağında…

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 279. sayısında yayınlanmıştır.

Paylaş

spot_img

İlginizi çekebilir

Bunlara baktınız mı?
Benzer Başlıklar

Yasemin Eycan: Aleviliğin Doğal ve Masum Yüzü

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır. Babamın İzinden:...

Hafızanın Kaydı: Madımak Sözlü Tarih Görüşmeleri

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır. Resmi tarih...

Madımak Hafıza Merkezi, Sözlü Tarih Koordinatörü Prof Dr Şükrü Aslan ile yapılan 130 Görüşmeyi Konuştuk – Röportaj Alevilerin Sesi Dergisi

Bu röportaj Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır Madımak katliamının...

Kelime Ata: “Yangın”dan Kurtarılabilenler…

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır. Adı üstünde;...

Alevilerin Sesi dergisine abone olmak ister misiniz?