Perşembe, Ekim 3, 2024

Mekanın Işıklar Diyarı Olsun Sevgili Ali Özcan…

Date:

Çalışma sürem dolup Hannover şehrine gelince dernekleşme olayı kafamdan geçmedi değil. Bu arada Köln şehrinde yaşayan Mahmut Gülçiçek bana telefon açarak Türkiye’de kurulan Birlik Partisi fakir bir partidir, geliri yok hazine yardımı alamıyor bizler maddi olarak yardım ediyoruz sende kaldığın yerde para toplayıp bana gönder bende Türkiye’ye göndereyim dedi.

Röportaj: Metin Kaçmaz

Ali Özcan kimdir, nerede doğmuştur, gençlik yılları, okul hayatı nasıl geçmiştir bizlere anlatır mısınız?

Ben Sivas İli’nin İmranlı kazasının Çandır köyünde 25 Şubat 1942 yılında büyüklerimin anlattığına göre Muharrem ayı ile Hızır ayı aynı güne denk gelmiş ben dünyaya gelmişim. Erzincan zelzelesi 1938 yılında oldu Kasım Yeşilgül’ün köyü olan Arık köyünde taş üstünde taş kalmadı. Benim anneannem Arıklıdır ve babamın dayısının evinde beş kişi yıkılan evin altında kaldı. Annemle babam 1939 yılında mezar kaldırıyorlar o dönem 2. Dünya Savaşı çıkıyor benim annemde bir aylık evli gelin ve babamın eline askere çağırma pusulasını veriyorlar. Annem bunun üzerine ‘Ben bir aylık gelin idim, elin oğluna sebep oldum türküsünü söylüyor. Sanki babamı annem askere gönderiyor, iki sene askerlikten sonra babam geri geliyor. 15 sene babam köyde muhtarlık yaptı ve askere giderken gelişsin diye benim yaşımı küçük yazdırmış. İlkokulu okula giderek değil de teyzemin oğlu okula gitmişti onun 4 sınıf coğrafya kitabı elime geçti onu ve birkaç tane kitap okudum ve İmranlı’da imtihana girdim. Sorulan soruların hepsine cevap verdim birincilikle diplomayı aldım. Gençliğimde İstanbul’a gelerek çalışmaya başladım askerlik çağım gelince askere gittim ve 28 yaşıma kadar Türkiye’de yaşadım.

 

Almanya’ya gelme fikri nasıl oluştu?

Ben Paşakapı da askerlik yaparken 1962 yılında bir köylüm beni ziyarete geldi ve Almanya’ya gidiyorum ve bana sen de gel dedi. Terhis olduktan sonra köye, biraz kaldıktan sonra tekrar İstanbul’a geldim ve 1964 yılında Almanya’ya gelmek için yazıldım. Bana madenci diye yazılırsan kâğıdın erken çıkar deyince ben de madenci diye kendimi yazdırdım fakat altı sene kağıdım çıkmadı. Bu süre zarfında çeşitli işlerde çalıştım ve daha sonra davetiyem çıkınca geldim.

60 kişi uçaklarla Düsseldorf şehrine geldik ve bizi otobüsle Bochum’a götürdüler. Akşam geç saatte gelmiştik ve bizi bir lokantaya götürüp yemek yedirdiler, tercüman geldi hepimize 50 mark avans vererek burada eski olan arkadaşlarınız var onlardan burada var olan Türk bakkalı öğrenip alışverişinizi yaparsınız dedi.

Tabii bizleri heimlara verdiler ve üç arkadaş üç yatak olan bir odada kalıyoruz. Ben Şafii inancındaki arkadaşlarla dini konuları tartışıyorum yan odada kalan Tokat’lı arkadaşta Ali Bey haklıdır diye bana destek verince bende bu arkadaş demokrat bir arkadaştır diye düşünmeye başladım. Meğerse Aleviymiş ve altı ay Alevi olduğunu söylemedi.

Altıncı aylardaydık ve ben Türkiye’ye izine gelmek için hazırlık yapıyordum ve bir plak çalan teyp aldım. Kaldığım Heim’da üçüncü katta camın önüne koyarak Mihrican Bahar isminde bir sanatçının söylediği türküyü de sonuna kadar açarak dinlemeye başladım. Heimda kalan faşistler kendi aralarında küfür ederek bir Kızılbaş burada var diye konuşmuşlar. Bu konuşmalar benim kulağıma gelince ben inadına daha çok sesimi çıkartmaya başladım. Bir hafta sonra kaldığımız yerde sokak eğlencesi vardı oraya gittim ve daha sonra heima geri geldim. Odamın kapısını açıp içeri girdim lambayı yakmak için şalteri ararken birden elim bir insana değdi ve adamı tutarak lambayı yaktım. Adamın odanın içerisine tuvaletini yaptığını görünce bu nedir diye sorduğumda kendisini sarhoşluğa vermeye başladı. Kolundan tuttum bir kaç tekme de vurarak dışarıya attım. Almanca’yı iyi bilen o an dışarıda olan oda da beraber kaldığım arkadaşım gelsin görevlilere söyleyelim diye pijamalarımı giyip beklemeye başladım. Bu arada kapı çalınınca açtığımda üç kişi kapının önünde duruyorlardı ve arkadaşlarının adını söyleyerek kim vurduğunu söyleyince bende ben vurdum şu odanın haline bakın burası tuvalet mi, biz şimdi burada nasıl yatacağız diye cevap verdim. Sarhoştur vurursun vurmazsın diye tartışmaya başladık onlar beni dışarıya çekmeye çalışıyorlar ben de onları odanın içerisine birisinin ben kazağını tutmuşum oda benim pijamamı nasıl onu içeri çekip masanın üzerinde ki bıçağı alıp kendilerine sallayınca Kızılbaş bizi kesiyor diye kendilerini merdivenden aşağıya attılar. Bağırtımız üzerine haimda kalan 80 kişi merdivenlere yığıldı ve haim görevlisini çağırdılar o da telefonla tercümanı çağırdı. Ben kendilerine olduğu gibi durumu anlattım o an poliste geldi ve durumu gördü. Polis bana saldıranları buldu getirdi ve bakın hepiniz fakir olduğunuzdan dolayı buraya geldiniz, şimdi hepinizi yurtdışı yaparım ama Ali Özcan’dan özür dileyeceksiniz, yırtılan pijamayı da satın alıp getireceksiniz dedi. Bende itiraz ederek ben onların getirdiği pijamayı giymem onların düşünceleri de bana haram pijamaları da deyince polisler kahkaha ile gülmeye başladılar. Daha sonra polis onlara dönerek Ali Özcan sizi öldürseydi haneye tecavüz ettiğinizden dolayı ceza almazdı diyerek kızdı. O zamana kadar heim da bir tane Alevi yoktu benden başka. Bu olay olduktan bir Alevi bunları kesecekmiş diye yayılınca ne kadar Alevi varsa peşime takılmaya başladı.

 

 

Alevi örgütlenmesiyle nasıl tanıştın?

Çalışma sürem dolup Hannover şehrine gelince dernekleşme olayı kafamdan geçmedi değil. Bu arada Köln şehrinde yaşayan Mahmut Gülçiçek bana telefon açarak Türkiye’de kurulan Birlik Partisi fakir bir partidir, geliri yok hazine yardımı alamıyor bizler maddi olarak yardım ediyoruz sende kaldığın yerde para toplayıp bana gönder bende Türkiye’ye göndereyim dedi. Ben de niye Mahmut abiyle göndereyim kişi yaptığı işle şeref duyar diyerek sekiz kişiden topladığım ve kendimin de kattığım 550 markı Türkiye Birlik Partisi Genel Merkezi Ankara adresine postayla gönderdim. 10 gün sonra bana Genel Sekreter Dursun Bila’dan bir mektup geldi ‘Sevgili hemşerim seni tebrik eder gözlerinden öperim ama bu yaptığın iş hem seni hem partiyi töhmet altında bırakır. Çünkü bu kara para listesine girer diyerek uyardı’. Bana Münih şehrinde yaşayan ve Birlik Partisinin temsilcisi olan Süleyman Cem’in adresini gönderdi. Essen şehrinde yapılan bir toplantıda Süleyman Cem, Sabit Yıldız, İsmail Elçioğlu ile tanıştım. Münih Ameleler Birliği adı anons edilip Süleyman Cem ayağa kalkınca o vesile ile kendisiyle tanıştık. Mustafa Timisi buraya geldi Süleyman Cem aldı şehir şehir gezdirdi ve dernekleşmeye başladılar 46 derneğe ulaşıldı. Hannover’de toplantı yaptık Ali Cevat Gökçe başkan bende yardımcısı oldum altı ay sonra da genel kurula gittik. Genel kuruldan önce başkan Gökçe’nin çalıştığı işyerindeki sekreteri gelerek dört üniversiteli gelip derneğe üye olacaklar, demokrat insanlar dedi. Bu dört genç üniversiteli değil Dev-Yol’un üyeleriymiş daha sonra bunları tanıdık ama iş işten geçti. Genel kurulda 150 kişi bu dört üniversiteli gence oy veriyoruz ama onlar hiçbirimize oy vermiyorlar. Seçimde de en fazla oy alan başkan, başkan yardımcısı, sayman ve sekreter olarak yürütme kurulu olduğu gibi onların eline geçti, bende disiplinde kaldım. Derneği kurduk yer tuttuk ve bir düğün oldu düğünde bir tartışmadan sonra bir kişi vuruldu ve gazetelerde geniş haber oldu. Süleyman Cem’de beni arayarak o dernek artık iflah olmaz sen bana yedi kişinin ismini gönder ben genel kurul yapılmış gibi her şeyi bitirir sana gönderirim sen de götürür notere verirsin dernek onaylanmış olur dedi. Önceki derneği kurduğumuzda Almanya Komünist Partisi üyesi noterde işlemleri yaptığımdan bu seferde evraklar gelince yine ona gidip dernek kurma evraklarını kendisine verdim. Aradan iki aydan fazla zaman geçince ben gidip sorduğumda hayır sen böyle bir evrak vermedin diyerek neredeyse beni kovdular. Sonradan öğrendiğime göre solcu arkadaşlar kendisine giderek beni kötülemişler ve bu işi yapmamasını söylemişler. Ben yine Süleyman Cem’i arayıp durumu anlattığımda yine evrakları gönderdi. Evraklardaki isimler ben, hanımım, kızım, abim, yengemden oluşan ev halkı. Tekrar notere giderek evrakları verdim ve derneği böylece kurmuş olduk. Derneği kurduk ama dernek yerimiz yoktu ve 10 sene benim evim dernek yeri gibi kullanıldı.

Hannover’de Cem yaptığınızı ve sizi eleştirenlerde olduğunu duyduk?

Benim Ali Haydar Celasun isminde pirim vardı ve bir gün bana sen Ali Duran Gülçiçek’i rehber, Mahmut Güçiçek, Necla Saygılı’yı da zakir olarak getirirsen ben bir cem ayini yapacağım dedi. Bunun üzerine ben Mahmut Güçiçek’e durumu anlatınca sen yap dedi ben senin için ölüme gelirim, semah dönenleri de, diğerlerini ben hepsini getiririm yeterki sen yerini hazırla deyince yer tuttuk. Afiş yok, reklamı yapılmadı nasıl duyuldu, kim haber verdiyse 500 kişi geldi. Diğer dernekte yönetime gelen o dört genç yine bana gelerek Erbakan; ne Aleviliği, Aleviliğin çağı geçti sen Aleviliği yeniden hortlatıp demokratik kitle örgütlerine zarar vermek istiyorsun kendine dikkat et diyerek beni tehdit ettiler. Tabii biz tartışınca Celasun ve diğerleri de gelerek yahu siz madem dine karşıysanız niçin camiye gitmeyip buraya geliyorsunuz diye tepkilerini ortaya koyunca biz camileri zaten biliyoruz diyerek kendilerini savunmaya geçtiler. O gün bana Erbakan diyenler bugün baktığımda örgütümüzün içerisinde yönetici konumunda olduklarını, Aleviliğin en ateşli savunucusu olduklarını sevinerek görmekteyim.

 

 

Hannover’de Alevi örgütlenmesi nasıl gerçekleşti?

Yurtseverler Birliği dağılınca bir araya geldiğimizde dedim ki biz hangi isimle bir araya gelirsek gelelim herkes bizim Alevi olduğumuzu biliyor. Niçin Alevi ismiyle dernek kurmuyoruz dedim ve Türkiye Yurtseverler Birliği Alevi Kültür Derneği olarak mahkemeye kuruluş evraklarımızı gönderdik. Fakat mahkeme bu dernek on senedir vardır ve bunlar kimlerdir. Alevilik nedir diye itiraz etti. Noter kanalıyla başvurumuzu tekrar gönderdik mahkeme tekrar ret etti ve bizi mahkemeye çağırdı. Benim samimi olduğum ve Almancası çok iyi olduğundan her türlü yazışmalarımızı, tercümanlığımızı yapan gazeteci Yaşar Ersoy ismindeki arkadaş ile mahkemeye gittik. Mahkemede hâkim bana Alevilik nedir diye sorduğunda bende tercüman vasıtasıyla hakim beye Evangelich mi, Katolik mi olduğunu sorduğumda hakim Evangelich olduğunu söyleyince bende bizimde inanç olarak kendileri gibi olduğumuzu anlattım ve bir hafta sonra tüzüğümüz mahkeme tarafından tasdik edildi. Hatta o dönem arkadaşlar sen bu ismi Alevi olarak değiştiriyorsun ama seni Kapıkule de içeri atarlar deyince atsınlar dedim.

Ben Alevi Cemaatler Birliği örgütlenmesine 1993 yılında Frankfurt’ta yapılan genel kurulda katıldım. O dönem biz Hannover Derneği olarak katılma başvurumuzu yapmıştık. Tabii Ali Rıza Gülçiçek başkan seçilince federasyon Köln’e geldi. Ben Köln’de yapılan AABF’nin tüm toplantılarına katıldım, merkezi binanın alınmasından tutun da derneklerden her istenilen maddi yardımda bulunduk.

Alevi Kültür Haftasını Hamburg AKM, ardından Berlin AKM yapınca kendi minibüsümle 9 kişiyi doldurdum, benzin parasını verdim, yolda onların kahve paralarını verecek kadar bizler bu yola hizmet verdik. Bu yolda ben iki tane arabamı insanları etkinlikten sonra taşırken kaza yapıp çöpe attım. Ben ve hanımım çok gelen gidenimiz ve bu yolda masrafımızdan dolayı ikinci işlere, temizlik işlerine gidiyorduk. İşte biz bu şartlarda bu yola hizmet verdik.

Çeşitli muhabbetlerde anlattığınız ve şahit olduğunuz Cem Dergisi ile ilgili gelişmeler nelerdir?

Babamın çok rahatsız olduğu haberi gelince acilen Türkiye’ye gittim. Ailece görüştüğümüz her izine gittiğimde muhakkak ziyaretine gittiğim Malatyalı Ali dede benim geldiğimi duyunca kardeşime Ali bu akşam muhakkak bize gelsin demiş bende gittim. Muharrem Naci Orhan dede de oradaydı (Zeynel Abidin ocağından) dedenin kardeşiyle İzzettin Doğan’ın kardeşi de musahiptiler. Epey muhabbetten sonra bende onları davet ettim geldiler hoş muhabbetler ettik.

Bu dönemde ben babamı kaybettiğimden Ali dede başsağlığı için beni ziyarete geldi, o zamanda İzzettin Doğan’da ‘Dünya Erenler Birliği’ adı altında bir etkinlik yapıyordu. Ali dede bana Aliciğim, İzzettin Doğan’ın yaptığı etkinliğe gidiyor musun diye sorunca gideceğimi söylediğimde bana dönerek ‘Senin deden Faşodur’ deyince ben kendisine nasıl faşo olur diye itiraz edince bana anlatmaya başladı.

Ben, Naci Orhan dede, Bayram Kaya, Ali Tanrıverdi, İbrahim Polat, Abidin Özgünay, Süleyman Cem,  post dedesi Mehmet Yaman dedeymiş ve hepimiz sık sık bir araya geliyoruz. Nazi Orhan dede anlattığında; Cem Dergisinin çıkartmak için üç yıl Asliye Hukuk Mahkemesinde uğraştım, başardım ama yaşlı olarak belamı buldum, Cumhuriyetçi Eğitim Dergisi kısaltılmışı da CEM oluyor dedi. Bizler kendisi Uluslararası Hukuk Profesörüdür onu getirelim derginin başına koyalım diyerek kendisini çağırdık geldi herkes kendisini selamlayıp konuşmasını yaptıktan sonra sıra kendisine geldi. Ayağa kalkıp selamlamayı yaptıktan sonra ben babamın bana verdiği harçlıklardan biriktirerek CEM Dergisini çıkarttım deyince hepimiz şok olduk. Naci Orhan Dede kalkıp bunu rezil edeyim diye düşünmüş ama toplantıyı terk ederek çıkmış gitmiş. Naci Orhan Dede bana onun kardeşiyle benim kardeşim musahipler bizler bir evde büyüdük insan bu kadar yapamaz diyerek büyük tepkisini gösterdi.

Ben Dünya Dedeler ve Erenler Gününe gittim ve listede TC Cumhurbaşkanı, TC Başbakanı, sayısız sayıda bakan, Amerikan, Rus, İngiltere, Fransa, Almanya büyükelçileri olan birçok ismi oraya yazmış. Etkinliğe gitmeden önce Naci Orhan Dede bana senin deden şovcudur demişti. Etkinliğe gittim gördüm ki iki tane dede var birisi Bosna Hersek’ten Horasani isminde bir dede, bir de Köln’den Niyazi Bozdoğan dede başka hiçbir dede yok. Orhan dede kulakların çınlasın sen gerçekten doğruymuşsun diyerek kendisine hak verdim.

Yurtdışı Alevi örgütlenmesini nasıl değerlendiriyorsun?

Eğer bizim yurtdışı Alevi hareketi olmasaydı Türkiye’de yaşayan Alevilerin çoğu şimdi camideydi. Türkiye’ye izine gidince her alanda halkla iç içe yaşıyorum ve bizlere diyorlar ki siz orada rahatsınız, özgürsünüz, size karışan yok. Onların anlayışına göre bizlere sanki koltuklar hazırlamışlar rahat yaşam hazırlamışlar oturduğumuz yerden bize para veriyorlar.

Korkularından seslerini çıkartmıyorlar bizlerin sayesinde kendilerini açıkladılar ama yine de kıymetimizi bilmiyorlar. Bizler burada yabancı Türkiye’de de Almancıyız. Bizi beğenmiyorlar kendileri de bir şeyler yapmıyorlar. Örneğin burada topladığımız 50 bin markla götürdük Hacı Bektaş’a tuvalet yaptırdık, Sivas Cemevi’ne yine dünyanın yardımını yaptık, Erzincan Cemevi’ne yine öyle. Yine iddialı söylüyorum ki Avrupa Alevi hareketi olmasaydı Alevilik bitmişti.

 

 

Köln’de yapılan toplantılarda yapılan tartışmalarda hararet biraz yükselince Ali Özcan mikrofona çıkar güzel anlatımı, hoş sohbetiyle şakalarıyla salonda olan buz gibi havayı bitirir ortalık kahkahadan geçilmezdi. Bunun sırrı nedir?

Bunun bir sırrı yok dünyanın gözü bizim üzerimizdeyken orada yapılan toplantılarda canın canı incitmesi doğru bir şey değildir. Düşüncesini beğenmeyebilirsin, eleştirebilirsin ama doğru yoldan sapmayacaksın. Bir toplantıda, toplum içerisinde konuşurken toplumun inancıyla, kültürüyle oynadınız mı kaybedersiniz. İlla gelin dinci olun demiyorum, deyişimizde diyor ki ’Daha Allah ile cihan yok iken Allahı da, peygamberi de, kâinatı biz yarattık. Benim düşüncemde herkesin düşüncesine, inancına, diline saygı yattığından herkesi hoşgörü ile karşılıyor kavgalardan daha ziyade barışçıl ortamların olmasına çalışıyorum. Dedemden, anamdan, babamdan duyduğum kültür, felsefe, düşünce ile hareket ettim. Şu parti veya grubun düşüncesini savunacak siyasi bir duruşum yoktu. Eğer ki sen Alevilik için oraya gelmişsen Hüseyin’in, Pir Sultan’ın duruşuyla mücadelesiyle durmak zorundasın. Onlar gerici değildi ki onlarda ilericiydi

Kuruluşundan bu zamana kadar ki sürecin karşılaştırılmasını yapar mısın? Bundan 30 sene önce deselerdi ki gün gelecek Aleviler okullarda Alevilik Derslerini verecek, kürsü haklarını, yaşadıkları toplumda birçok haklarını alacaklar deselerdi nasıl karşılardın?

Aslında sorgulamamız gereken gerçekten bir Alevi gibi yaşıyor muyuz, mücadele ediyor muyuz, karşılıklı ilişkilerimiz Alevice mi? Dört baş bir can olup, rehberini bileceksin, o seni pirine oda mürşidine götürecek. Mürşit diyor ki ‘Gelme gelme dönem dönme, gelenin malı gidenin canı. Bu yol zordur sen bunu yapamazsın. Alevilik demirden leblebidir sen yiyemezsin, ateşten gömlektir giyemezsin git düşün tekrar gel. Üç seferi tamamladın mı ondan sonra talip olursun, Alevi olursun. İnsan kalkıyor benim anam babam Alevi ama kendisinin Alevilikle ilgisi yok.

Ben Alevi gençlerinden çektiğimi ne Milli Selametten ne de Milli Hareketten çektim. Dedim ya ismimi Erbakan koydular şimdi çok şükür hepsi o derneklerin altına geldiler ben bundan da mutlu olurum. O zaman şaşırmışlardı şimdi gerçeği görmeleri de olumludur bence. İçinde bulunduğumuz şu duvarların sesi olsa da bu evin içerisinde gelen kişileri, toplantıları, konuşmaları, verilen hizmetleri ve emekleri anlatsa.

Siz birçok organizeye de dernek başkanı, kişi olarak imza attınız. O zaman ilgi nasıldı.

Yapmış olduğumuz etkinliklere sanatçılar, ozanlardan onlarca kişiyi getirdik. Hatta hemşerim Hasret Gültekin, Musa Eroğlu ile burada yaptığımız geceye gelip birlikte söylediler ve buradan Sivas’a gittiler.

Yaptığımız etkinliklere ilgi çok büyüktü bakın size bir örnek vereyim; derneğimizde 37 üye vardı ve ben Alevi Kültür Haftası yaptım. İrene Melikoff, Niyazi Öktem ve İzzettin Doğan, İsmet Zeki Eyüpoğlu, Süleyman Cem, Ali Duran Gülçiçek konuşmacılar sanatçılarında hattı hesabı yok. Masayı kurduk üye kaydını yapmaya başlayınca 37 üye 157 üyeye çıktı. Bunu görünce geceleri sık sık yapmaya başladım.

 

 

Dernek yeri almak konusunda büyük özveriniz oldu. Bizimle paylaşır mısınız?

Bir arkadaş dernek arsasının yerinin icarda 217 bin marka satıldığını söyledi. Gelip yeri gördük 867 metre kare arsayı o fiyata vermezler. Güzel olan binanın içerisinde hiç direk yoktu. Alacağız dedik ama makbuz filan hiçbir şey yok, aramızda liste yaptık 1000, 2000 bin mark gibi paralarla 30 bin markı topladık ve açık artırmanın yapılacağı mahkemeye 10 kişi gittik içeri girdik. Hâkime 30 bin markımız var ve %10 arsa parasını ödeyeceğiz deyince hâkim olmaz diyerek arsanın değerinin 444 bin mark bunun %10’nuda 44 bin mark yapar bizde hakime on kişi kimliklerimizi bırakalım parayı getirince alırız deyince kabul etmediler. Ben eve kızıma telefon açtım kızım kontomu bana kavuştur dedim zaten Stadsparkasse’nin merkezi de oraya yakındı. Cüzdanla bankaya giderek kasadaki bayana14 bin mark kredi istediğimi söyledim kasadaki bayan olmaz dedi. Niye olmayacakmış benim limitim 20 bin mark deyince Sayın Özcan o zaman siz ve eşiniz çalışıyordunuz limitiniz 20 bin marktı ama şimdi ikinizde emeklisiniz sizin limitiniz 10.300 mark. Bende yıllardır dünyanın kredisini ödediğimi şefine telefon aç sor deyince bir yere telefon açtı kabul ettiler 14 bin mark parayı aldık getirip hâkime verdik ve son bir saat içerisinde binayı satın aldık.

Son söz olarak neler söylemek istersiniz?

Alevilerin Sesi Dergisi okuyucularına sevgi ve saygılarımı sunarım. Aleviliğe elimizden geldiği kadar hizmet ettik. Alevilik güzel bir inançtır, anadan, babadan, dededen kalan güzel bir mirastır o mirasa sahip çıkalım. Unutmayalım ki bu yolda ser verip sır vermeyen önderlerimiz toplum için, ezilen, sömürülenler için ayrım yapmadan mücadele ettiler, serlerini verdiler. Sağlıkla kalın, aşkla kalın…

 

Sevgili Ali Özcan Abi Alevi örgütlenmesi için verdiğin mücadelen, emeğin, katkıların Hak bildiğimiz Enel Hak Erenlerinin katında kabul ve makbul olsun. Devrin daim olsun Işıklar içinde uyu.

metin.kacmaz@alevi.com

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Paylaş

spot_img

İlginizi çekebilir

Bunlara baktınız mı?
Benzer Başlıklar

Şükrü Aslan: Madımak: hafıza, sorular ve ödevler

Geçtiğimiz pazar günü Almanya’nın Köln şehrinde, Madımak Katliamı Hafıza...

Yayın Kurulu Üyemiz, YOLarkadaşımız, Dostumuz Turan Eser Hakk-a Yürüdü

Dergimiz Alevilerin Sesi’nin yayın kurulu üyesi Turan Eser, Hakk-a...

Haldun Açıksözlü: 2 Temmuz 1993’den Bugüne Kalanlar; “Çok Kötü Bir Şey Oldu”

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır. Kanayan bir...

Ayşe Gürocak: Tarihe not düşüldü

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır. Madımak deyince...

Alevilerin Sesi dergisine abone olmak ister misiniz?