Bazı durumlar vardır ki; olaylar yaşanırken gerekli tepkiler verilmesi zaruridir. Geç kalınması tehlikeli olur. Lakin bazı farklı durumlar da vardır ki; sağlıklı bir değerlendirme yapmak için zamanın geçmesini beklemeniz gerekir. Şimdi anlatacaklarım kesinlikle üzerinden zaman geçmesi elzem olan durumlar…
***
Sene 2012… Kasım ayındayız. Suriye’ye gitme kararı aldığımızda “Aleviler olarak bizim ne işimiz var Suriye’de? Arapların kendi arasında bir savaş… Bak, Arap Baharı geliyor diktatörler tek tek devriliyor!” diyenlere kulak asmadık. Bu tehlikeli yolculuğu benimle birlikte göze alan iki arkadaşımla Suriye’ye gittik. Ve orada yaşanan durumu “Suriye’nin Zor Yılları” adlı belgesel serisiyle kamuoyuna aktardık. “Suriye’de yaşananlar sıradan bir iç çekişme (çatışma) değil, burada çok farklı aktörler var. Ve çok kan dökülecek” dedik. Maalesef şu ana kadar 800 bin insan hayatını kaybetti. Bu süreçte gözümüzün önünde 19 Alevi katliamı yaşandı. Ve engel olamadık. Savaş döneminde o toprakları üç defa daha benimle birlikte o tehlikeyi göze alan dostlarımla ziyaret ettik.
O günlerde bize “gitmeyin ha!” diyenler, -yalan yok- katliamlar yaşandığında -Hak onlardan razı olsun- birer kahraman kesilip klavyede başında(!) en ön cephede mücadele ettiler. Suriye’nin nasıl kurtulacağını, emperyalist ve gerici saldırılara karşı nasıl direndiğini uzun uzadıya anlattılar. E tabi kamuoyu da, biz de bu sayede aydınlanmış olduk…
***
Sene 2014… Aralık ayındayız. Selahattin Demirtaş kamuoyuna yeni yeni kendini anlatıyor. Neden bölge partisi kimliğinden sıyrılarak Türkiye partisi olmaya çalıştıklarını bıkmadan usanmadan dile getiriyor. Henüz Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun HDP ile herhangi bir münasebeti olmadığı bu dönemde Selahattin Demirtaş’ı Yol TV’de konuk etmeye karar verdik. Bizlere gelen “Kürtler barajı geçince AKP ile ortaklık yapacaklar. Naber! Ne çabuk unuttunuz İdris-i Bitlisi’yi be? İstemezük!” tepkilerine tabi ki kulak asmadık. Sayın Demirtaş’ı meslektaşlarımla birlikte programda konuk ettik. Ve ilk kez o programda %10 seçim barajına rağmen parti olarak seçimlere gireceklerini kamuoyuna duyurdu. Kaçıranlar bu linkten o günkü Kanal D Ana Haber Bülteni’ni izleyebilirler. https://www.kanald.com.tr/ana-haber-bulteni/bolumler/13-12-2014-kanal-d-ana-haber-bulteni?fbclid=IwAR3NkeBEKckw-LNbm74nw9rb2ZRvVQF15ivPwup4aEsuDrLdDQysTGfJdMU
Daha sonra Sayın Demirtaş ve Sayın Figen Yüksekdağ’ı iki kere daha aynı stüdyoda konuk ettik. Tabi köprünün altından çok sular aktı. O günlerde “İstemezük!” diye kazan kaldıranlar bugün Kürt meselesi noktasında bizim söylemlerimizi dahi yumuşak bulup, sosyal medyada halkların kardeşliği güzellemelerine devam ediyorlar.
***
Sene 2015, aylardan Şubat… Dolmabahçe süreci sonlandırılmış. Barış süreci rafa kaldırılmış, AKP ile Kürt hareketi arasında kılıçlar çekilmişti. Hendek meselesinin yankıları hala devam ederken Kobani Direnişi başta olmak üzere birçok konuda herkes Kandil’den gelecek haberlere kulak kabartıyordu. Yandaş medya barış sürecinde giderken, biz savaşın eşiğinde Kandil’e gitmeye karar verdik. Kuzey Irak’ta KCK Eş Başkanı Cemil Bayık ve KCK Yürütme Kurulu Üyesi Mustafa Karasu ile gerçekleştirdiğimiz röportajlarının duyurusunu yapmamızla malum tepkilerin gelmesi bir oldu. TSK’nın yapacağı bir sınır ötesi operasyonun bölgeyi yıllar sürecek bir kaosa sürükleyeceği gibi binlerce masum insanın hayatına mal olacağını anlatmaya çalıştık ama tarafgirlik belasından muzdarip kesimlere dinletemedik. Sonuç; 2015-2020 aralığında TSK’nın kaybı 2 bini aştı, sivil kayıplar sayısı ise 5 bini geçmiş durumda… Ve en acısı işin nereye varacağını bilen yok. O gün bize tepki gösterenler Afrin’deki operasyon kapsamında Alevi toplumuna ait Berberoj ve Yağmur Dede adında iki dergâha saldırıldığında herkesten çok lakırdı yapmayı ihmal etmediler tabi ki…
***
Sene 2015, aylardan Nisan… 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP ve CHP’nin çatı adayı olarak Ekmeleddin İhsanoğlu gösterilmişti ve seçim kaybedilmişti. Yaklaşan genel seçimler öncesinde kamuoyunda ciddi bir tepki birikimi vardı. Konuyla ilgili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu ekrana çıkarmaya karar verdik. Sağ olsun hatırı sayılır ortak dostlarımızın da sayesinde, kabul etti bu teklifimizi… Bu sefer bambaşka bir kesimden gelen “Bravo size, bir gericiyi cumhurbaşkanı adayı çıkaranları televizyona taşıyın! CHP’nin MHP’den ne farkı var? Aferin size!” çıkışlarını pek tabii dikkate almadık. Almanya’dan Ankara’ya gidip CHP Genel Merkezi’nde bu röportajı gerçekleştirdik. Kılıçdaroğlu’nun Avrupa Alevi hareketine yönelik eleştirilerini dahi kesmeden, sansüre uğratmadan, olduğu gibi yayınladık. İlgi haber linki: https://www.ensonhaber.com/politika/kilicdaroglundan-raki-masasi-solculari-cikisi-2015-04-03
Üzerinden hayli zaman geçti. Yine köprülerin altından çok sular aktı. O günlerde bize parmak sallayanlar son yerel seçimlerde İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere önemli büyük şehirleri kazanan Kılıçdaroğlu’nu, tebrik etmek için maşallah(!) en önde sıraya girdiler. Yetmedi… Başarının formülü ile ilgili güzellemeler kaleme aldılar. Kurulan ittifakın ne kadar yararlı olduğunu, ancak bir araya gelince başarı sağlanabileceğini anlata anlata bitiremediler.
***
Sene 2020, aylardan Haziran… Eski başbakan ve 2009-2014 yılları gibi kritik bir dönemde Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunmuş olan ve şimdilerde Gelecek Partisi Genel Başkanı olan Ahmet Davutoğlu’nu Yol TV’de konuk etmeye karar verdik. Davutoğlu’nun AKP döneminden kaynaklı yüklü bir bagaja sahip olduğunu ve normal bir durum olarak karşılanmayacağını elbette ki tahmin ediyorduk. Aman Allahım ne gam (!)? Daha programın duyurusunu yapmamızla hazır kıta bekleyen ve hiçbir şeyi beğenmeme timlerinin tepkileri aynı anda geldi. Bu kesimin fotoğrafımla birlikte yaptıkları sosyal medya paylaşımları eşliğinde linç ettirme çabalarını ve temelsiz ithamlarını tabi ki görmezden geldik. Basın Etik İlkeleri’ni göz ardı etmeden Alevilerin taleplerinden, Kürt meselesine, Suriye’de yaşanan savaştan, 7 Haziran – 1 Kasım 2015 tarihleri arasındaki karanlık döneme, Ergenekon-AKP işbirliğinden Türkiye’nin geleceğine ilişkin birçok gündem maddesini Ahmet Davutoğlu’na onlarca soru yönelttik.
Yukarıda verdiğim örnekler ve yazının başında belirttiğim gibi üzerinden zaman geçmesi gereken bir durumla karşı karşıyayız. Lakin önümüzdeki süreçte yaşanması olası bir erken genel seçimde Gelecek Partisi Millet İttifakı içerisinde yer alıp, neticesinde AKP’nin iktidarı kaybetmesiyle sonuçlanacak bir durumda, o parmak sallayanların en önde bayrak sallayanlara dönüştüğünü görmek bu saatten sonra beni şaşırtmaz doğrusu.
***
Bütün bunları anlatmamın nedenine gelirsek: Elbette şahıs olarak bir siyasi görüşüm var. Olmalı da. Lakin gazetecilik benim mesleğim, hobi olarak yapmıyorum. Ve zorluklarının da farkındayım. Evrensel düzlemde gazeteci, gerçekleri kamuoyuna aktarma sorumluluğunun yanı sıra bizim gibi demokrasi anlayışı kıt, geri kalmış ülkelerde başka zorunlu görevleri de beraberinde getiriyor: Birbirini gör(e)meyen, duy(a)mayan ‘öteki mahalleler’ arasında köprü olma, ötekinin duyulmayan sesini ve tepkisini ilgiliye ulaştırmak gibi. Lakin özellikle son 20 yıldır –birkaç değerli ismi burada tenzih ediyorum- Türk medyasında sizlere “gazeteci” yerine maalesef “tetikçileri” izlettiler. Gazete köşeleri ve televizyon ekranları -hangi kesimden olursa olsun- gazetecilik yapmak yerine parti amigoluğu yapmayı tercih edenlerle doldu taştı.
Sözüm odur ki; hiçbir şey üretmeyen, anca elde çekirdek çitleyip, başkalarının işlerini eleştirmekten öte bir vasfı olmayanların sözlerine kulak asmayın. Ve ne iş yaparsanız yapın, bu kuru kalabalıkların gürültüsünün mantığınızın ve vicdanınızın sesini bastırmasına izin vermeyin.