1980’lerin ortasında Dünya’da ve Türkiye’de oluşmaya başlayan “Yeni Politik Ortam” her kesimin olduğu gibi, Alevilerin örgütlenmesinin de yolunu açmıştı. Çarkı bozuk düzeni için Alevileri “baş tehlike” olarak gören devlet, bu sürecin önünü kesemeyeceğini hesaplayarak, Alevilerin örgütlemesine yeşil ışık yaktı. Fakat devlet Alevilerin Pir Sultan Abdal’ın yolundan yürümelerini istemiyordu. Bunu tehlikeli bir gelişme olarak görüyordu.
Hasan Subaşı
Bu nedensiz değildi
Pir Sultan Abdal, Osmanlı’nın bozuk düzenine biat etmemiş bir Alevi piriydi. Kendi taliplerinin ihanetine uğramış, idam sehpasına çıkarken yolundan dönen bu hainler tarafından taşlanmıştı. Yaşadığı ihanet çok büyük ve korkunçtu. Fakat buna rağmen o yolundan dönmemişti. Darağacında inancını haykırarak ölümle kucaklaşmıştı. Onu öldürmüşlerdi ama yenememişlerdi. ‘Kolladığım can değil, ikrarım, yolum ve inancımdır’ diyen Pir Sultan Abdal, bu duruşuyla yol ve dava adamı olmanın örnek ve önder bir temsilcisi olarak Alevilerin bilinçlerinde iz bıraktı.
Bu hakikati bilen devlet, Hızır Paşacılık temelinden gelişip büyüyecek bir Alevi örgütlenmesinin olmasını istemişti. Alevi toplumu örgütlenecekti fakat bu örgütlenme düzene hizmet etme temelinde olacaktı. Böylece hem Aleviler düzen için “tehlike’’ olmaktan çıkarılacaktı, hem de Alevilik, Şii İslam anlayışının potasına çekilip özünden uzaklaştırılacaktı. Devlet işte böylesi bir politik hesapla birlikte, düzenin koltuk değneği olacak bir Alevi örgütlenmesi yaratmanın arayışı ve uğraşı içine girdi. İzzettin Doğan’ın önderliğinde kurulan “Cumhuriyetçi Eğitim Vakfı” (Cem Vakfı) bu arayışın ürünü olarak ortaya çıktı.
Devletin planı tutmadı
Devletin bu planı tutmadı. Çünkü Aleviler kendi öz zeminlerinde örgütlenmeye başladılar. Türkiye’de Alevi yol önderlerinin adına kurulan derneklerle, devletin Alevisi ve devletin Alevi örgütü olmayacaklarını açıkça ortaya koydular. Bu süreçte, Pir Sultan Abdal’ın adıyla ortaya çıkan örgütlülük, Alevilerin kendi özleriyle var olmaları açısından atılmış olan olumlu ve önemli bir adımdı. Alevi toplumu, eksikliklerine ve zaaflarına rağmen PSAKD örgütlemesine yine de umutla baktı. Yolundan dönmeyen pirinin adıyla kurulan bu örgütlenmeyi destekleyerek, Hızır Paşa’cılığa açıktan tavır aldı.
2 Temmuz Uyanışı ve Demokratik Alevi Çizgisi
1993 yılını 2 Temmuz günü 33 Canımızın Sivas’ta diri diri yakılarak katledilmeleri, Alevi toplumu içersinde toplumsal uyanışa ve silkelenmeye yol açtı. Bu uyanışın ve silkelenmenin etkisiyle Aleviler kimliklerini haykırarak örgütlenmeye başladılar. Günümüz Alevi örgütlenmesi, kendisini bu uyanışın ve silkelenmenin toprağında büyüttü.
2 Temmuz 1993 katliamı, Türkiye’de olduğu gibi ülke dışında yaşayan Alevileri de derinden sarstı. Aleviler, bu vahşi katliamın ardından Avrupa’nın birçok ülkesinde demokratik Alevi çizgisi ve bağımsız alevi duruşu temelinde örgütlenmeye başladılar. Önce AKM’ler kurdular. Ardından bu kurumları ABF’lerin çatısı altında bir araya getirdiler. Örgütlenmesini geliştirip büyüten ABF’ler, Pir Sultan Abdal’ın yolundan yürüyen Alevi örgütlenmesinin önünün daha fazla açılmasına ve örgütlenmesinin güçlenmesine önemli katkılar sağladılar.
Bu sıradan bir gelişme değildi. Kökü tarihin derinliklerinde olan bir hesaplaşmaydı. Pir Sultan Abdal ile Hızır Paşa arasında yaşanan yol ayrımının, 450 yıl sonra bir kez daha yeniden yaşanmasıydı. Bu ayrışma ve hesaplaşma bugün de devam ediyor. Bu bağlamda ” hepimiz Aleviyiz, hepimiz biriz” anlayışı yanlıştır. Çünkü zalimlerle işbirliği yapanlarla bizim yolumuz Kerbela’da ayrıldı!
Sarayın kapı kulu olup, 21 Mart günü zalimlerle birlikte ”Sultan Nevruz Cemi’ yapanlar, kul hakkı yiyenlerle birlikte Hz Ali’nin doğum gününü kutlayanlar,‘‘ Özgür Suriye Ordusu‘‘ isimli şeriatçı terör çetesinin liderine kurduğu partinin kurucular kurulu arasında yer veren, Suriye’de insanlığa karşı en ağır suçları işleyen, Alevilerin başlarını kesen IŞİD için “öfkeli gençler” diyen, 10 Ekim katliamından sonra yaptığı bir konuşmada ”Bombalar patladıkça oylarımız artıyor” diye konuşan ve stratejik derinlik projesinin sahibi olarak Suriye’de milyonlarca insanın katledilmesinden sorumlu olan Davutoğlu’nun gelecek partisine katılan Doğan Demir ve onun gibi çıkarları peşinden koşanlar İzzettin Doğan’ın başını çektiği işbirlikçi örgütsel çizginin dalları, budaklarıdırlar.
Alevilerin safı bellidir!
Devletin Alevisi olmaya yelken açan işbirlikçiler, Aleviliği ve Alevileri temsil etmemektedir. Aleviliğin ve Alevilerin gerçek temsilcisi; Alevi yol önderlerinin zalimlerin karşısındaki duruşlarını esas alarak bağımsız demokratik Alevi çizgisi zemininde örgütlene kadrolar ve onların öncülüğünde kurulmuş olan Alevi örgütleridir!
Biz tarihimizin her döneminde olduğu gibi bugün de barışın, halkların kardeşliğinin sesi olmaya ve mazlum olanların yanında yerimizi almaya devam edeceğiz!
Biz ırkçı, şeriatçı – faşist güçlerin, sömürücü zalimlerin, bunların iktidarlarının ve kurdukları partilerin her zaman karşısında duracağız!
Çünkü bizim yerimiz özgürlükten, laiklikten, demokrasiden, barıştan, halkların kardeşliğinden ve laik – demokratik bir Türkiye’den yana olan devrimci- demokrat kesimlerin yanıdır!
İhanete karşı birlikte mücadele edelim
Devletin Alevisi olmayı kendilerine yol edinen ihanetçilere ve ihanet odaklarına karşı; demokratik Alevi cizgisi temelinde yol alan Alevi örgütlerinin ilkesel, düşünsel ve programsal birliğini sağlayarak mücadele etmek bugün için önümüzde duran önemli bir görevdir!