Pir Sultan Abdal Kültür Derneği( PSAKD ) Genel Sekreteri Onur Şahin ile içinden geçtiğimiz politik süreç açısından önemli olan bir röportaj yaptık. Ögütlülügünden güç aldığınmız, varlığından onur duyduğumuz bir Alevi kurumu olan PSAKD’nin Genel Sekreteri Onur Şahin, sorularımıza Alevilerin olaylar ve olgulara bakışlarına ışık tutacak nitelikte cevaplar verdi.
Hasan Subaşı / AHA
Eli kanlı ve boğazına kadar şuça batmış olan Sedat Peker gibi insanların Alevi değerlerini kullanmalarını neye bağlıyorsunuz?
Egemenler için bahsettiğiniz bu değerler, egemenlerin kendi içlerindeki rant savaşlarında dengelere ve koşullara göre algı yönetiminde ve söylem üretmede kullanılabilecek araçlardır. Bu değerler bizatihi egemenlerin düzenine karşı yüzyıllarca süregelen bir direniş ve mücadele geleneğinin ürünüdürler. O yüzden egemenlerin safında yer alıp da bu değerlerden dem vurarak kendilerini aklama çabaları, tartışmasız riyakarca ve ikiyüzlüce bir tutumdur. Biliyorsunuz bu çete liderlerinin bağlı bulunduğu faşist akımlar aslında son derece eklektik ve pragmatik bir ideolojik anlayışa sahiptirler. Yani faşizm devrimcilerin, ezilen halkların, emekçilerin ve bütün bir insanlığın yaratmış olduğu önemli değerlerin ve sembollerin içlerini boşaltarak kendi ırkçı ve gerici ideolojilerine eklemlemeye çalışırlar. Örneğin Naziler kurdukları partide sosyalist adına yer vermekten çekinmemişlerdir. Biliyorsunuz partilerinin tam ismi Nasyonal Sosyalist Partidir. Naziler ayrıca 1 Mayıs İşçi Bayramını yasal olarak ilk defa kabul eden ülkelerden biridir. Bu bir örnektir. Dünyada da ülkemizde de bu riyakarlığın sayısız örneği vardır. Elinde binlerce devrimcinin ve masum insanın kanı bulunan Alparslan Türkeş’in MHP kongresinde nasıl Nazım Hikmet şiiri okuduğunu da hatırlarsınız. Yani kısaca Sedat Peker’in yaptığı ilk defa olan bir sey değildir. Bu kendisinin içinden geldiği faşist hareketin genel karakteristiği olup, faşistlerin her zaman yaptığı bir şeydir. O yüzden egemenlerin rant kavgasında oyun dışı kalan bir organize suç çetesi liderinin geniş halk kesimlerine şirin görünmek adına devrimci önderleri övmesi, Alevi değerlerinden bahsetmesi biraz önce de bahsettiğim gibi bizim açımızdan riyakarca ve ikiyüzlü bir tutuma işaret etmektedir.
Sedat Peker kendisine ait olan Twitter adresinden yayınladığı bir mesajda, Mehmet Ağar’ın adamlar tarafından bir Cemevi’ne saldırı yapılacağını iddia etti. Bazı kesimler Alevilerin bu iddiayı ciddiye bile almayacaklarını söylüyorlar. Sizce Alevi kurumları, Peker tarfından gündeme getirilen bu iddayı ciddiye almalı mı?
Maraş, Çorum, Sivas, Gazi katliamlarını yaşamış olan bir toplum olarak elbette devlet-mafya-çete ilişkilerinin göbeğinde yer almış olan birinin bu sözlerini dikkate almak zorundayız. Alevi halkı bu topraklarda yüzyıllardır defalarca katliama maruz kalmışlardır. Egemenler Alevileri kendi düzenleri için tehdit gördükleri için sürekli hedef almışlardır. Bugün de aynı durum sözkonusudur. Mevcut siyasal iktidarın geçmişte yaşadığı yönetememe krizlerini aşmak için etnik, inançsal ve yaşam tarzı üzerinden kutuplaştırmalara başvurduğunu biliyoruz. 2015 yılının Haziran ve Kasım ayları arasında iktidarın yitirilmesi tehlikesi ortaya çıkınca adeta bir iç savaş ortamının yaratıldığını, her yerde patlamaların olduğunu, Suruç ve Ankara Garı başta olmak üzere sol, demokrat ve ilerici muhaliflerin nasıl vahşice katledildiklerine şahit olduk. Yarın da mevcut iktidarın sıkıştığı noktada bazı karanlık odakların Aleviler üzerinden bir provokasyona teşebbüs etmeleri olmayacak bir durum değildir. Mümkündür. Biz Alevilerin yapması gereken ise hem kendi içimizde hem de tüm ilerici demokrat muhalefet güçleri ile birlikte şimdiden her türlü olumsuz gelişmeye karşı hazırlıklı olmak ve bunun için yerellerden genele ulaşacak şekilde güçlü direniş ağları örmektir.
Sedat Peker‘in ortaya döktüğü ilişki ağı bize Susurluk kazasıyla gün yüzüne çıkan mafya-devlet-polis-ilişkisinin AKP döneminde bir adım daha öteye götürüldüğünü gösteriyor. Bu konuda sizin değerlendirmeniz nedir?
Bu tespite katılıyorum. Mevcut siyasal iktidar islamcı hedefleri doğrultusunda devletin tüm kurumlarının kendi yandaşlarıyla doldurularak ele geçirilmesine özel bir önem verdi. 20 yıllık iktidarları süresince devletin ele geçirilmesi noktasında çeşitli direnişlerle karşılaştılar. Ama bunların tamamını bir şekilde bertaraf ettiler. Devlet içindeki çeşitli odakların direnişlerinin siyasal islamcı hedefler doğrultusunda kırılmasında Fetullahçı ve liberallerle kurulan ittifakların önemli bir yararı oldu. Hedeflerini gerçekleştirdikten sonra ise bu gruplar tasfiye edildiler. 15 Temmuz süreciyle birlikte ise siyasal iktidar daha geniş çaplı tasfiyelerle yaparak devlette mutlak bir hakimiyet kurmayı başardı. Bahsettiğiniz gibi devlet-mafya-çete ilişkilerinin bu dönemde bir adım öne taşınması mevcut iktidarın devletteki mutlak hakimiyeti ile bağlantılıdır. Elbette devletin her zaman bu tarz ilişkileri olmuştur. Bu ilişkilerin kökeni Teşkilat-ı Mahsusaya kadar gitmektedir. Ama bu dönemde daha önce hiç olmadığı kadar tekelleşen bir iktidar görüntüsü var. Ancak bu tekelleşen iktidar ülkeyi çok ağır bir siyasal, toplumsal ve ekonomik bir krizin içine sokmuştur. Mevcut iktidar ülkeyi yönetebilmesinin iç ve dış koşullarını kaybetmiştir. 2019 yerel seçimlerinde ilk kez ağır bir seçim yenilgisi aldılar. Normal koşullarda iktidarı kaybedeceklerini gördüklerinden dolayı tekrar bilindik eski yöntemlere sarılarak çeşitli çeteleri ve milis yapılanmalarını örgütlemeye başladılar. Sadece mafya unsurları değil, bunun dışında SADAT gibi paramiliter yapılar ve Suriye’de kullanılan mobilize cihatçı örgütler de iktidar tarafından kullanılmaktadır. Ortada Susurluk yapısını kat kat aşan daha karanlık ve derin yapılanmalar sozkonusudur. Sonuç olarak mevcut siyasal iktidar daha önceki dönemlerde de görülen klasik devlet-çete-mafya ilişkilerini bölgesel düzeyde de kullanılan çeşitli paramiliter ve cihatçı yapılarla tahkim ederek daha da derinleştirmişlerdir.
Gençlik yıllarından bu yana derin devletin içinde olduğunu söyleyen Sedat Peker’in AKP iktidarı, mafya, devlet ve medya arasında derin bir ilişki olduğuna yönelik öne sürdüğü iddiaları, bu bağlamda açıkladığı detayları ve bazı kişilerin itiraflarını ciddiye alıyormusunuz?
Aslında bu itiraflar bizim sol kesimin genel anlamda zaten bildiği iddialardı. Ama Sedat Peker gibi bu işlerin göbeğinde yer alan bir kişinin ayrıntı ve detay vererek birtakım kirli ilişkileri net bir şekilde ifşa etmesi elbette önemlidir. Yani kişiyi ciddiye almaktan öte birtakım iddialarda bulunulması ve çok büyük ölçüde bu iddiaların çürütülememesi çok ciddi bir yozlaşmaya ve kirlenmeye işaret etmektedir. Bu iddialar iktidar cenahındaki kirli ve yozlaşmış ilişkileri göstermesi bakımından dikkate değer olmakla birlikte şunu da söylemek gerekiyor: Bu tür kirli ilişkiler içinde bulunmuş olan unsurlara gereğinden fazla anlam yüklememek gerekir. Çürümüşlüğe ve zorbalığa karşı güçlü bir halk muhalefetinin örülmesi bizim önümüzdeki en önemli görevdir. İktidar birtakım tartışmalı unsurların kasetleriyle değil güçlü bir halk muhalefetiyle yenilebilir. Bizlerin daha çok buna odaklanması gerekiyor.
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile iktidarın büyük ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, suç örgütü lideri Sedat Peker’in ” O benim 20 yıllık dostumdu, O benim dönüş biletimdi” dediği İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu savunmalarını nasıl değelendiriyorsunuz? AKP ve MHP’nin bu karşı atağı kendileri açısından olumlu bir sonuç yaratır mı ?
İktidarın ifsaların ve iddiaların merkezindeki İçişleri Bakanını şu anda korumaları kendileri açısından doğal bir reflekstir. Eğer İçişleri Bakanı görevden alınsa kendi içlerinde daha büyük kırılmalar ve dağılmalar gündeme gelebilirdi. Zaten İçişleri Bakanın konuşmalarında da iktidar içinde büyük çatışmaların olduğu açık bir şekilde görünüyor. Dengeleri daha fazla sarsmak istememeleri muhtemeldir. Bu şu anda kendileri açısından olumlu bir durum gibi görünse de bu kirliliklerin ortaya saçılması ve iktidar içindeki tartışmaların açığa çıkması iktidarın yönetememe krizini daha da derinleştirmektedir.
Sedat Peker 7. videosunda derin devletin işlediği cinayetlerden bazılarına dair ipucu olarak görülecek önemli bilgiler verdi. Mehmet Ağar ve Korkut Eken’e bağlı olan ekiplerin gazeteci Kutlu Adalı’yı öldürüldüklerini iddia etti. Bu ekiplerin HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan’ın eşi Savaş Buldan’ın, diğer Kürt işadamlarının ve gazeteci Uğur Mumcu’nun öldürülmesinde de önemli roller üslendiklerine dair iddiaları dile getirdi. Aradan geçen bunca zamana ve ileri sürülen bunca iddiaya rağmen yargıçlar halen daha harekete geçmiş değil. Sizce yargıçların bu suskunluklarının neden ne?
Yargı bugün hukuku uygulayan ve adaleti sağlayan bir kurum olmaktan ziyade iktidarın talimatları doğrultusunda hareket eden bir kurumdur. Bırakın bu tür vicdanlarımızda derin yaralar açan aşağılık cinayetleri, en ufak kararlar için bile yargıda iktidarın talimatı beklenmektedir. Yasama-yürütme-yargı ayrılığı bu dönemde tamamen ortadan kaldırılmış, yasama gibi yargı da tamamen yürütmeye bağlı hale getirilmiştir. İktidarda olanların karşısında iliklenmesin diye özellikle düğmesiz yapılan cübbeleri giyen yüksek yargı mensuplarının iktidar yetkilileri karşısında çaresizce cübbelerini iliklemeye çalıstıklarına şahit olduk. İktidarın karşısında böyle el pençe divan duranların muhaliflere gelince deyim yerindeyse aslan kesildiklerini gördük. Onbinlerce insan haksız, hukuksuz ve keyfi şekilde gözaltına alındı, tutuklandı. Katiller, hırsızlar, çeteciler, tecavüzcüler ise çıkarılan aflarla serbest bırakıldılar. O yüzden böyle bir yargıdan bahsettiğiniz cinayetlerin çözümünü beklemek pek mümkün değildir.
Tartışmaların merkezinde olan Mehmet Ağar Emniyet Genel Müdürü olduktan sonra, Uğur Mumcu cinayetinin aydınlatılmasına ilişkin yaptığı açıklamada, derin devleti ima ederek “Bir tuğla çekersem duvar yıkılır” demişti. Pekeri’in yaptığı açıklamalar halkın temiz toplum, aydınlık, laik ve demokratik bir Türkiye için o tuğlayı çekmesinin yolunu açabilir mi?
Dediğim gibi aydınlık, laik ve demokratik bir Türkiye için aslolan bizim mücadelemizdir. Bu tür kirli ilişkiler içinde bulunmuş kişilerin itirafları elbette kirliliği ve çürümüşlüğü göstermesi bakımından önemlidir. Ama biz gereğini yapmadığımız sürece bu karanlığı tek başına bu tarz kasetlerle yenme şansımız yoktur. Mehmet Ağar’a gelince bu kişi çok karanlık bir figürdür. İşkencecidir. Birçok faili meçhul cinayetin failidir. Birçok kirli ilişkisi vardır. Ama bunlara rağmen nedense her dönem koruma altındadır. Hakkında açılan göstermelik davalar kapatılmaktadır. Kaynağı açıklanamayan çok büyük bir servetin sahibidir. Bu servetin kaynağının kirli ilişkileri olduğu açıktır.
Peker’in 7. videoda yaptığı açıklamalardan sonra, Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu, Peker’in öne sürdüğü iddialar üzerine tweet atarak, şunları ifade etti: ”Senelerdir Uğur Mumcu cinayetinin aydınlatılması için kim ne biliyorsa anlatsın, işin ucu kime dokunuyorsa dokunsun dedik. Çekin tuğlaları yıkılsın duvarın altında kim kalırsa kalsın”
Güldal hanım haklı bir tepki gösteriyor. Uğur Mumcu cinayetinin aydınlatılması bütün bu kirli ve karanlık ilişkilerin açığa çıkarılmasını sağlayabilir.
PSAKD olarak, Peker’in açıklamalarından sonra Sivas ve Gazi Katliamları‘nın arkasındaki güçlerin tümden açığa çıkarılması için yeni bir yargı süreci başlatmayı düşünüyor musunuz?
Aslında biz 28 yıllık dava sürecimizde sürekli bu katliamların arkasındaki karanlık güçlerin ortaya çıkarılması için hem yargı hem de kamuoyu nezdinde mücadele ettik. Bunu sürekli gündeme getirdik. Ancak her zamanki gibi devlet kurumları katliamlar yapılırken destekleyici ve teşvik edici bir tutum takınırken katliamlardan sonra da katliamların faillerinin ve gerçek sorumlularının cezalandırılmalarını engellemek için sistematik bir çaba göstermişlerdir. Elbette bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da katliamların faillerinin ve gerçek sorumlularının ortaya çıkarılmaları ve cezalandırılmaları için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Sayın Şahin, yanıtlarınız için çok teşekkür ediyorum.