Cuma, Nisan 19, 2024

Bir ‘YUNUS’ anlatayım sizlere…

Date:

Bir “YUNUS”
anlatayım Sizlere, gönlümce…
TURNALAR
“Dile” geldiğinde
Dediler ki…
13.Yüzyıl…
Anadolu…
Babailer İsyanı…
Sonrası…
Kırım, zulüm, baskı…
Kıtlık kıran…
ve de
Kuraklık…
Toprak çatladı, çatlayacak…
Toprak suya hasret…
Köylü “Hasat”a…
Yağmur
Yakarışındadır köylüler…
Nafile…
Yer demir gök bakırdır…
Köylü yıkık..
Köylü yılgın…
Köylü yerde, çökük…
Yakarış dil değiştirir
Tanrıya yönelik …
Biri
“Umarsız bıraktın bizi !”
Diğeri
“Ne etti ki biz Sana…?”
Bir Diğeri
“Unuttun bizi gayrı!”
….
Bir ses:
“Unutmamıştır bizi…
Bir er kişi göndermiştir üstümüze…
Erenlerden bir er kişi…
Ululardan bir ulu kişi..

Yerden başını kaldıran köylüler, şaşkın!
Göğe doğru konuşan,
köyün en yaşlısı, KADINANA’dır..
Biri
“Kimdir, bu er kişi…?”
Diğeri
” Hani ya Nerededir…?”
….
KADIN ANA açmıştır kollarını göğe…
“Gökçe bir Güvecin oluverip,
Yarmıştır alıcı kuşları…
Gelip,
Konmuştur bir taşa,
Sulucakarahöyük’te durmuştur …
HÜNKAR dereler O’na ..
Eğri duvarı düzeltmiştir… “
Genç YUNUS umutla kalkar çatlamış topraktan …
Sarılır eline Anakadının…
” O zaman, O Hünkar’a gidelim hemen…
Buğday versin bize
Kıtlıktan öleceğiz yoksa…”
Köylüler de
” Hünkar’a gidelim, Hünkar’a gidelim ” diye diye umutlanır…
Genç YUNUS’u
HÜNKAR’a gönderir
Köylüleri …


Varır Hünkar’ın Kapısına
YUNUS…
Ses gelir içerden…
Kulak verir sese:
” Hararet nardadır sacda değildir…
Keramet hırkada tacda değildir…
Her ne ararsan kendinde ara,
Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir…”
Birşey anlamaz ki..
Edep, yol, bilmez ki henüz …
Toy YUNUS …
Girer içeri…
“Edep Erkan” oturanlara aldırmaz, geçer Hünkar’ın karşısına …
Armağan olarak getirdiği Alıç dolu heybesini bırakır ortaya …
” Alıç getirdim Sana,
Madem Sen ulu bir kişisin,
O zaman buğday ver bana.
Köyüm kıtlık kırandadır…”
“Hele buyur otur, bir nefeslen evlat, kimsin, kimlerdensin…?
“YUNUS, Biçare YUNUS’UM ben..
Buğday verirmişsin Sen…
Ver de gideyim…”
“Vereyim YUNUS,
ama istersen ‘Nefes’ vereyim buğday yerine…”
Neyleyim ki “Nefesi?” Buğday gerek …”
İstersen, getirdiğin her alıç için bir ‘Nefes’ vereyim sana Yunus… “
“Nefes istemem..
Buğday gerek…”
“Buğday verin YUNUS’a Canlar” diye buyurur HÜNKAR..
Bir çuval buğday alır, sevinçle koyulur yola YUNUS…
Yolda kuş sesleri döner Yunusun üstünde…
TURNALAR Avazıdır…
Gözünü Göğden alamaz…
Dalar, bir süre…
Aklı karışır yavaş yavaş…
İkilem başlamıştır yüreğinde…
“Koca ulu kişi, neden ‘Nefes’ vereyim dedi ki…?”
Buğday ‘Nefes’ten daha değerli olaydı, hemen verirdi Ulu Kişi…
Niye ‘Nefes’ dedi ki…
Niye… Niye…?”
Uzaklaşan
TURNALAR Kervanını izler…
“Kuşlar da O tarafa, Hünkar’ın tarafına uçuyor,
vardır bunda bir hikmet” diye düşünür YUNUS…
Kararını verir..
Hızlıca döner…
Yürür Hünkar’a..
Varır Huzur’a…
“Bağışla Ulu Kişi…
Al Buğdayı geri,
Nefes ver yerine …”
….
HÜNKÂR sevecence,
“Biz O kildin anahtarını
TABTUK EMRE’ye verdik
gayrı…
Var git TAPTUK EMRE’ye, al ‘Nefesini’…


YUNUS
varır TAPTUK EMRE’in Dergahı’na telaşla…
Bahçede ANABACI:
“Dur oğul, dur hele,
nedir bu telaş, bak bostanı çiğniyorsun…”
Toy YUNUS:
“TAPTUK’a geldim ben.
Acelem var benim..
“Tabtuk Emre içerde
Buyur gir, Oğul …”
YUNUS eşikte durur, döner
Anabacıya…
“Kadınanam, Taptuk’un Kadını mısın Sen ?
“Yoo Oğul, Kadını değil , Taptuk’un Eşitiyim ben…”
Toy YUNUS anlamamıştır ki…
Girer içeri…
TAPTUK Canlarla muhabbete…
YUNUS ayakta, dinler biraz :
“Dervişlik dedikleri hırka ile tac değil,
Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil,
Hırkanın ne suçu var sen yoluna varmazsan,
Vargil yolunca yürü er yolu kalmac değil….”
YUNUS anlamadı ki yine …
bekliyordu ayakta…
YUNUS’u gördü TAPTUK …
“Buyur Oğul !”
“HÜNKAR gönderdi beni…
Kilidimin anahtarı sendeymiş, ver de gideyim Taptuk Babam…”
“Ne kilidi Oğul ?”
Nefesimin Kilidi…”
….
YUNUS’un sitemi
TAPTUK’un babacanlığı
sürer epeyce…
YUNUS anlamıştır,
kilidin anahtarının ne olduğunu?
“Dergâha girip pişmesi gerek…”
TAPTUK’un Dergahı’nda kalır YUNUS …
Pişer ha pişer…
Derler ki,
YUNUS
40 yıl odun taşıdı Ocağa…
Derler ki,
40 yılda bir tek “Eğri” odun geçirmedi o Eşikten…
O 40 Yıl eğitimdi…
O 40 yılda eşikten içeri geçirmediği “eğri odun”
kem sözdü, riyaydı…
Piştikce
“dile geliyordu” YUNUS…
Yüreği taşmıştı …
Sözleri yayılmaya başlamıştı gayrı …
“Yedi yer, yedi göğü
Dağları denizleri
Ucmağ ile tamuyu
Cümle vücudda bulduk!”
Konya’daki
Saray da duydu bu “zındık” sözleri …
Sultan, Asker saldı
Dergah’a…
YUNUS getirilsin, susturulsun
diye ferman verildi …
Geldiler Dergah’a…
Dergah Cem’e durmuştu…
Durdular, dinlediler kapıda …
“Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil…”
Vay “zındık” vay dediler
Daldılar,
Durdurdular Cem’i…
Onlarca Eren
Onlarca Anabacı
Cemal Cemale…
SEMAH’a da durmuştu Canlar …
TURNALAR SEMAHI’na…
“Buyur”dedi TAPTUK
Sultan Kullarına..
“YUNUS hanginiz ?” dediler Kullar…
“YUNUS’u almaya” geldik…
“YUNUS benim” dedi YUNUS…
Kucağında bağlaması ile …
Kalkacıktı ki,
Canlar
dile geldi tek tek:
“YUNUS benim..”
“YUNUS benim…”
“YUNUS benim…”
….
Sultan kulları şaşkın…
Hamle yapacaktılar ki,
“SEMAH Dönen ANABACILAR
çembere aldılar Sultan
Kullarını…
Her hamlelerinde, Anabacılar çoğalıyor
Çember daralıyordu…
Gördüler ki,
YUNUS’a almayacaklar…
Gördüler ki,
YUNUS vermeyecek KADINLAR…
Öfkelendiler…
Çok öfkelendiler…
“Çokça geleceğiz tekrar “
dediler, gittiler …
TAPTUK, YUNUS’un tehlikede olduğunu anlamıştı..
Döndü YUNUS’a:
“YUNUS, hamdın, piştin gayrı…
Yuvadan uçma zamanın geldi gayrı…
YUNUS olarak kondun….
EMRE olarak uçacaksın…
EMRE, OZAN demektir…”
TAPTUK,
Canlara döndü bu sefer:
“Hüü Canlar,
YUNUS EMRE
yuvadan uçacak…
Dünyayı, Deryayı dolanacak
TURNALAR gibi…
Himmet eyleyin!”
“Hüü Eyvallah…”
YUNUS döndü Canlara:
“Evvel benem ahir benem,
Canlara Can olan benem,
Azıp yolda kalmışlara,
Hızır medet olan benem”
dedi, uçtu yuvadan…
Katıldı TURNALARA…
“Ete kemiğe büründüm,
“YUNUS diye göründüm …”
diye diye
Dolandı
Dünyayı,
Deryayı…


Bu yazının sedece “kalemi” oldum nacizhane …
1991- UNESCO YUNUS EMRE Yılı dolaysıyla,
Genel Sanat Yönetmeni olduğum Köln ARKADAŞ Tiyatrosu’nda
“YUNUS DİYE GÖRÜNDÜM” eserini,
sahneye koymuştuk…


ÜÇ CAN


Yönetmenimiz
Prof. Dr. NURHAN KARADAĞ Hocam;


Semahları hazırlayan,
OZAN rolünü üstlenen
FAYSAL İLHAN’ım;


Yazarımız
NİHAT ASYALI
Ağbim…
Ardı ardına Hakka yürüyen bu
ÜÇ CAN’ındır
bu duygu, bu bilgi …
Onların anısına “ağıda durdu” yüreğim yazarken…
YUNUS’un
“Ölürse Ten ölür Canlar ölesi değil”ini bu
ÜÇ CAN öğretti bana…
Nereden bilecektim ki,
ÜÇ CAN’ın ardından,
“Ölürse Ten ölür Canlar ölesi değil” demenin
bana düşeceğini…
Devriniz Daim ola…
Hızır günlerindeyiz,
Hızır Yandaşınız
Işıklar Yoldaşınız ola..
ÜÇ güzel İNSAN..
Üç sevgili Dostum…
2021 Yılı da UNESCO YUNUS EMRE ve HÜNKAR Yılı ilan edildi…
Siz, ÜÇ CAN anısına
“YUNUS DİYE GÖRÜNDÜM” eserini sahnelemeye çalışacağım …
Siz, ÜÇ CAN’ın ve şimdi “muhabbette olduğunuz ‘YUNUS’un himmetiyle…
Eyvallah…


Necati Şahin

Paylaş

spot_img

İlginizi çekebilir

Bunlara baktınız mı?
Benzer Başlıklar

Selma Orundaş: Eşikteki ile Döşektekinin Kudreti

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 285. sayısında yayınlanmıştır. “Yol cümleden...

Madımak Katliamı Hafıza Merkezi Belgesel Filmi

BİLGİLENDİRME Sevgili Canlar, Madımak Katliamı Hafıza Merkezi Belgesel Filmi 2 Temmuz'da...

Özge Göncü: İyi Olmamızın Mücadele İle Ne Alakası Var?

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 285. sayısında yayınlanmıştır. Çetin mücadele...

Zeliha Korkmaz: 2024 Perspektifi Kadınlar İçin Mümkün Mü?

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 285. sayısında yayınlanmıştır. Geride bıraktığımız...

Alevilerin Sesi dergisine abone olmak ister misiniz?