İnsanlık tarihi boyunca hakikat arayışı belki de Maslow’un hiyerarşisinde en altında bulunan, su, yemek, nefes alma kadar temel bir ihtiyaç, her bireyin içsel ve doğal arayışı olmuştur. Düşünebilen bir varlık olan homo-sapiens’in hayatının bir noktasında kaçınılmaz olarak ulaşacağı bir “sorgulama” dönemi olacaktır. Bu öğretilmiş kültürel bir olgu değil, içten gelen bir dürtüdür. Günümüz modern insanında yaygın görünmese de, ya da içsel olarak her bireyde minimize olmuş olsa da bunun nedeni yaşadığımız Post-truth yani Hakikat-ötesi zamanlardır.
Hüseyin Hortoğlu – Romanya Alevi Bektaşi Derneği Başkanı
İnsan, bu hakikat arayışını kendisiyle yaklaşık olarak aynı yöne bakan insanlarla kolektif olarak yapmanın, bir “kardeşlik”, “yoldaşlık” kurmanın daha güvenli, daha anlamlı, daha etkili olacağını sezinlemiş, düşünmüş ve bu şekilde bir çok Yol, din, ezoterik topluluk ya da tarikat yaratmıştır. Alevilik de tarihin en ince süzgeçlerinden geçerek günümüze kadar gelebilmiş hem bir inanç sistemi, hem bir sorgulama yöntemi, bir deniz, bir Yol’dur. Günümüz dünyasında bugünlere kadar ulaşabilmiş, insanı merkezine alan, iyiyi, güzeli arayan, aynı zaman da milyonlarca insanın hayatlarında uyguladığı bir inanç sistemi yok denecek kadar azdır.
Ancak yaşadığımız hakikat-ötesi zamanlarda, 21.yüzyıl öncesi kurulmuş neredeyse tüm kurumlar zamanın ruhunu sezinleyememektedir. Avrupa ve Türkiye’deki Alevi örgütlenmeleri de bunlara dahildir. Görevde olan Alevi örgütleri yöneticileri genelde 70’ler sol mücadelesi içinde yer almıştır. 70’lerin sol örgütlenme biçimleri ve vizyonunun Alevi örgütlenmelerinde büyük etkisi vardır. Mesela kabaca bakacak olursak hatalardan biri, yaşadığımız dönemin çözümlemelerini George Orwell’in 1984’üne benzetip buna göre pozisyon almalarıdır. Belki de mücadele metodlarının 1984’ün iktidar tasvirine karşı koymaya daha uygun gördükleri için böyle bir sonuca varmışlardır. Halbuki günümüz dünyası Aldous Huxley’in Yeni Cesur Dünya’sına daha yakındır. Orwell’in dediği gibi kitaplar yasaklanmamış, tam tersine Huxley’in dediği gibi milyonlarca kitap varken okuyacak kimse bulunmamaktadır.
Orwell’in dediği gibi bilgi bizden saklanmamaktadır, tam tersine Huxley’in dediği gibi o kadar çok bilgi vardır ki insanoğlu hangisinin gerçek, hangisinin yanlış olduğunu ayırmakta zorlanıp pasifleştirilmiştir. Orwell’in dediği gibi acıyla, cezayla kontrol edilmemekte, tam tersine Huxley’in dediği gibi tüketerek, haz ile kontrol altında tutulmaktadır. Bu örnekler çoğaltılabilir ancak cevabını aramamız gereken soru, merkezinde insan ve hakikat olan, “Gerçeğin demine hü” diyen Aleviler, gerçeğin, hakikatin tarihte hiç olmadığı kadar üstünün örtüldüğü, bulanıklaştırdığı bir dönemde nasıl var olabilecekler?
Naçizane fikrim, özellikle Avrupa Alevi hareketi olarak, Türkiye devletinin kurduğu oyunda kaybedilen enerjiyi minimize etmeliyiz. Mücadeleyi farklı bir alana taşıyıp, kendi oyunumuzu kurmalıyız. Odağımızı Aleviliğin özüyle senkronize, evrensel, insanı ve doğayı merkezine alan batı hareketlerine çevirmeli, hatta bu hareketlerin içlerinde öncü olmalıyız. Aşağıda vereceğim bir kaç örneğe Alevi Hareketleri inancının özü gereği destek vermelidir. Buna genel bir vizyon değişikliği denebilir ve bunun üzerinde tartışılmalıdır.
Örneğin küresel ısınma ve doğanın tahribatı nedeniyle çevre hareketlerinin yanında aktif bir şekilde yer alınılabilir. Dünya’da hiç bir topluluk yoktur ki 20 milyondan fazla nüfusu olsun, bu kadar derin öğretileri olsun ve Batı dünyasında bu kadar az tanınsın. Bu yeni vizyon Avrupa’da, ABD’de tanınırlığımızı arttırıp, toplumumuza yönelik farkındalık yaratmakla kalmaz, insani ve demokratik örgütlerle ittifak kurmamızla beraber, Türkiye’de devlet tarafından Aleviler üzerine yapılan karanlık, kirli planları, hesapları bozabilir, hatta geri adım atılmasına, boşa çıkarılmasına neden olabilir.
Tanınırlık aynı zamanda sanat alanında mesela filmlerle, belgesellerle arttırılmalıdır. Aleviliği, felsefesini ya da tarihini konu alan kaliteli film sayısının bir elin parmağını geçmemesi büyük bir eksiklik, hatta utançtır. 20. yüzyılda çok zulüm görmüş Yahudi toplumunun bu alandaki çalışmaları ve farkındalık yaratmada ki başarısı ortadadır. Ayrıca nefeslerimizin, deyişlerimizin, felsefemizin başta Avrupa dilleri olmak üzere birçok dile çevirisi yapılmalıdır. Türkçe dışındaki dillerde Alevilik ile ilgili kaynak yok denecek kadar azdır.
Tarihte hiç bir zaman yoktur ki nesiller arası çatışma bu kadar büyük, düşünme biçimleri arasında ki makas bu kadar geniş olsun. Önümüzdeki 30-40 senede, günümüzün gençleri yönetime geldiklerinde daha önce hiç olmadığı kadar büyük paradigma kayması ve düşünme biçimlerinin değişeceği kesindir. Bu yüzden dolayı hiç olmadığı kadar geleceğimiz olan gençlerin vizyonlarına göre kendimizi konumlandırmak, yönetimi gençlere bırakmak hareketimiz için büyük kazanç olacaktır. Gençlerin odaklandığı, dikkatini verdiği hareketlere, olaylara bakıp oralarda nasıl Aleviliğin özü var olabilir sorusunu sormak gerekir. Mesela bağlama aracılığı ile nesilden nesile ulaşan sözler, felsefemiz neden rap müziği aracılığı ile de aktarılmasın? Youtube gibi platformlarda yüz milyonlarca kez dinlenen rapçiler, sanatçılar var. Örneğin başarılı olan 7 can ile, her biri 7 ulu ozanın bir nefesini seslendirse ve bir Nefes-Rap albümü yapılsa, bunun Z kuşağı ve gençler üzerinde ki etkisi ne olur? Türkiye’deki genç nüfusun Aleviliğe bakış açıları nasıl etkilenir?
En büyük eksiklerimizden bir tanesi ise sosyal medyayı iyi kullamamamızdır. Kurumlarımız bunu kendi bünyelerinde çözemiyorlarsa bulundukları ülkede, sosyal medya uzmanları ya da şirketlerle işbirliği yapmalıdır.
Kısacası yeni bir vizyonun Alevi hareketi için kaçınılmaz olduğunu ve bu vizyonun ancak gençler tarafından geliştirilebileceğini, taşınabileceğini ve başarıya ulaştırabileceğini düşünüyorum. Avrupa ve Türkiye’de bulunan Alevi kurumlarımızın gençlik kollarının yeni, zamanın ruhundan beslenen ve daha kapsayıcı bir vizyon yaratmak için bir platform kurması, ve meşaleyi aldıktan sonra ki strateji ve vizyonun tartışmaya açılması gerektiğini düşünüyorum. Avrupa’da ki her federasyon kendi içinde bir çalışma yaptıktan sonra Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu çatısı altında her ülkeden temsilciler bir araya gelerek daha da geliştirilebileceğini düşünüyorum. Yukarıda verdiğim örneklere onlarcası eklenebileceği gibi bunlar düşünülmeli geliştirilmeli ya da çürütülmelidir.
Bir Alevi genci olarak geleceğe baktığımda, teknolojinin doğaya, insana, sosyal yapımıza ve üretim süreçlerine etkisiyle radikal reformlar, değişimler yaşanacağını öngörüyorum. Değişim rüzgarını ancak gençlerimizin tam olarak kavrayıp yakalayabileceği kanısındayım. Bu yeni vizyonun sadece Alevilere değil aynı zamanda felsefesinin özüyle, içselleştirdiği hoşgörüsüyle, insanı merkeze alan öğretisiyle tüm insanlığa faydalı, hatta merhem olacağını düşünüyorum.