Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 284. sayısında yayınlanmıştır.
Xızır ayındayız-Asma xızır der me..
Xızır yeniden doğuşun, çetin geçen kış şartlarının geride kalacağının habercisidir. Çünkü Xızırın gelişi cemrelerin, cemrelerin gelişi de baharın müjdecisidir. Xızır ayının sonunda (19-20 şubat) ilk cemre havaya, ikinci cemre (26-27 şubat) suya, üçüncü cemre (5-6mart) toprağa düşer. Ardından yağan yağmurlar, toprak anayı döller ve toprak ana çetin geçen kış şartlarında baharı doğurmak üzere, karnında sakladığı tüm bitkilerin tohum ve köklerininin Heftemaller ile birlikte yeniden filizlenmesini, toprak ananın yeniden doğurmasını, yaşam devriyesinin kesintisiz devam etmesini sağlar.
Her doğum bir ölüm, her ölüm ise yeni bir doğumdur. Yol dilinde bu önsüz ve sonsuz döngüye DEVRİYE denilir.
Alevi kızılbaş inancında sonbahar ile ilkbahar arası geçen süre düşünsel olarak üçe bölünmüş ve inançsal ritüeller bu sürece yayılmıştır.
Bunların birincisi Gağan (GAXAN)’dır eski hesap (rumi takvim) miladi takvimden 13 gün geriden gelir. 14 Aralık eski hesaba göre Gağanın 1. günüdür fakat 21 Aralık eski yılın bitişi, yeni yılın baslangıcı olarak kabul edilmiş bu da çeşitli ritüeller (Khal-Fatık Xızır kültü) ile anlamlaştırılmıştır/taçlandırılmıştır.
İkincisi ise Hızır-Xızır’dır, her ne kadar son yıllarda 13-14-15 Şubat Xızır günleri olarak kabul edilsede Kızılbaş Alevi geleneğinde 14 ocak Hızır-Xızır ayının ilk günüdür. Şubat’ın 13’ne kadar geçen dört hafta Hızır-Xızır ayıdır.
Ardından Haftemallar (çılle gırs-çılle qız) gelir Kara Çarşamba’dan sonra NEVROZ başlar, 5 mayısı 6 Mayısa bağlayan gece Hızır ile İlyas (Hıdırellez) “ilk bahar ile yaz” bir gül dalının dibinde buluşarak Toprak Ana üzerinde yaşam süren tüm canlılara nimet sunarlar. Bu tabiat ananın doğurduğu her şeyin tomurcuğa, çiçeğe oradan meyveye, besine, gıdaya döneceği anı simgeler .
Hızır-Xızır kimsenin yapamadığını yapan, dar günün kurtarıcısıdır. Bundan dolayıdır ki Anadolu’nun bir çok yerinde kendisine atfedilmiş dağlar, tepeler, dereler, göller, çeşmeler ve makamlar (nisange) bulunmaktadır.
Aynı zamanda eskiden Kızılbaş Aleviler otantik köy yaşamları içerisinde bu kutsal günlerde ocağa üç gün yanacak büyüklükte bir kütük koyarlardı ve bu kütük Hızır-Xızır günleri boyunca yanardı, kabir ve Jar-u darlar ziyaret edilirdi, Ocak Pirleri öncülüğünde perşembe akşamları meydanlar açılarak rızalıkların alındığı görgü-sorgu, toplumsal barışın sağlandığı, kırgınlıkların giderildiği, bireyin öncelikle birlikte yaşadığı toplum ile Hakk meydanında, halkın huzurunda toplumsal uzlaşı için kendi vicdan muhasebesini yaparak ,vicdanen arındığı, aklanıp paklandığı, yola verdiği ikrar aşkıyla tüm canlar ile barış ve hoşgörü içerisinde Rıza Şehri anlayışıyla kucaklaştığı bayram ayıdır.
Hızır’da (Xızır) üç Lokma vardır..
Bunlardan birincisi; Hızır-Xızır kurbanı (Qurwane Xızır) tüm aile bireylerinin ortak kararıyla belirlenerek en az iki veya üç ay önceden “uygun yer varsa” diğer hayvanlardan ayrılarak Hızır-Xızır gününe kadar hane halkı tarafından özel olarak beslenilen büyük veya küçükbaş hayvanlardır.
Hızır-Xızır günü geldiğinde köy yerinde kurban ya harmana yada toprak damların üzerine çıkartılırdı, çünkü kurban kanının el ayağın ulaşmadığı temiz yere akmasına özen gösterirlerdi. Tüm komşular davet edilir, her gelen can önce tığlanacak kurbana niyaz olur ardından kurbanın darına dururdu. Hane halkından biri kurbana ekmek, tuz ve su içirir, tüm canlar geldikten sonra Pir kurbanın yanında dara durarak kurban tığlanmadan önce tüm canların birbirlerinden razı olup olmadığını sorardı varsa kırgınlıklar kurban erkanında giderilir, ardından Pir ve kurban sahipleri de kurbana niyaz olur, Pir kurban erkan gülbangını dillendirdikten sonra kurban tığlanırdı.
Buradan da anlaşılacağı üzere Hızır-Xızır kurbanı lokması aynı zamanda Rıza Şehri anlayışının oluşması, kardeşçe, barış ve hoşgörü içerisinde bir arada yaşamın sağlanmasına vesile olurdu.
İkincisi; saç üzerinde kavrulmuş buğdayın el değirmeni (dıştan) ile öğütülüp, ocakta su karıştırarak pişirilen ve orta yerine havuz şeklinde yer açılarak ballı, şekerli veya sade eritilmiş tereyağı konularak ikram edilen/yenilen Hızır -Xızır kautudur.
Üçüncüsü ise; Hızır-Xızır lokması (mâze Xızır) kömbedir. Genellikle bir lokma komşulara pay edilmek üzere diğeri de Cem’e götürülmek üzere lokmalar pişirilir, ilk pişirilen kapı komşuya pay edilir diğeri ise üzeri örtülü olarak Cem’e götürülürdü, hiç bir lokma üstü açık Cem’e gelmezdi.
Ayrıca Hızır-Xızır’da hane halkı içinde gerçekleşen bazı ritüeller vardı. Bunlardan ilki niyet (oruç) öncesi tüm aile fertleri uyandırılarak, çerağ öncesi birbirlerinin darına durarak karşılıklı rızalaşırlar ve gülbang dillendirerek çerağı uyandırlardı..
Örnek;
Ya xızır..
Ev halkı olarak dar olduk didar gördük,
Teslimi rıza kıldık, birbirimize yar olduk..
Niyetlerimiz Hakk katında kabul ola.
Nefisten el çekip insanca yaşamamıza vesile ola
Xızır yoldaşımız, mihmanımız Pir Rehberimiz ola..
Gerçeğe hü..
Hane içerisindeki bekar gençler niyetlerinin ardından perşembe akşamı bol tuzlu yiyecekler tüketerek su içmeden uyurlardı, o akşam rüyasında ona kim su verirse veya nerde su içerse onunla veya oradan evleneceğine inanılırdı, ne kadar niyetlenirse niyetlensin genellikle bu rüyalar evleneceği yıl, kişinin evleneceği zamana yakın görülürdü.
Ayrıca gençler duvar üzerlerine küçük lokma parçaları bırakırlardı, kuşlar o lokmayı hangi tarafa götürürse o taraftan evlilik yapacaklarına inanılırdı.
Heftemallerde ise talibi kuşburnundan (erzene şilanu) geçirme ritüeli vardı, kuşburnundan uzunca bir dal (mol) kesilerek bir daire/çember oluşturulur ve yol talibi canlar o çemberin içinden geçirilirdi. Bu ritüelledeki amaç yaşanmış olan tüm olumsuzlukların geride kalması, gelecek olan baharın başta sağlık, huzur, bolluk ve bereketle gelmesini simgelemesi dilenirdi.
Heftemallerde bazı yörelerde kamillerimiz bir, üç, yedi veya dokuz gün olmak üzere niyet (oruç) tutarlardı. Kara Çarşamba akşam üzeri hane halkı ellerinde birer küçük taş ile dama çıkarak ellerindeki taşa niyaz ederek, dilek tutarlardı, ardından tüten ocağın bacasının etrafına ellerindeki taşları bırakırlardı.
Ertesi sabah kalktıklarında herkes kendi bıraktığı taşı kaldırır ve altında çıkan şeye göre baharın getireceği kısmetin ne olacağı tahmin edilirdi. Örneğin; karınca çalışkanlığa, buğday veya arpa tanesi kısmet ve bolluğa, kıl hayvanlarda artışa vs.. getireceğine inanılırdı.
Yolda XIZIR bazen kardır, bahara gelecek olan bolluğu, toprağı dölleyen yağmuru simgeler.
Xızır sofraya gelecek olan lokmadaki bereketi, o bereket ile gelecek olan mihmanı simgeler.
Xızır dayanışmanın, el ele verip güçlükleri aşmanın, karda tipide, boranda çığır açıp mahsur kalmışa ulaşmanın adıdır.
Xızır kardeşlik, dostluk, barış, huzur, özgürlüktür.
Xızır hoşgörüdür, sevgidir, aşka giden yolda, umudu yeşertmektir.
Yarin yanağından gayrıyı Rıza Şehri içerisinde bölüşmektir.
Xızır insanca yaşamın, hakça bölüşmenin adıdır.
Xızır paylaşımdır, bir lokmayı bine bölerek sofrasında olmayanı da bir sonraki bahara çıkarabilmenin adıdır.
Xızır aç olanı doyurmak, çıplak olanı giydirmek, üşüyeni ısıtmaktır.
Xızır Haktır, Hakta Xızır, Xızır sensin, sendedir Xızır.
Sen darda olanın darına yetiş, acısı olanın acısını paylaş.
Sofrası boş olan ile lokmanı paylaş ki, sen aç kaldığında, zorda ve darda kaldığında birileri de sana yetişsin, elini tutsun senin Xızırın olsun,
çekip alsın düştüğün cendereden.
Sen birilerinin Xızırı ol ki, darda kaldığında birileri de senin Xızırın olsun.
Xızır günleri tüm insanlığa barış, hoşgörü, sağlık, huzur ve mutluluk getirsin. Kimsenin dilinden, ırkından, inancından, renginden dolayı ötekileştirilmediği, herkesin insanca yaşayıp hakça bölüşeceği güzel bir dünya düzeni aşkıyla,
Xızır cümlemize yar ve de yardımcı ola.
Aşk ile…
Pir Bela