“MARAŞ ÇOK AĞIR TRAVMA”
«Maraş katliamı 19-26 Aralık tarihleri arasında olup biten bir katliam değildir. Önce ve sonrasıyla hâlâ süren, yaşayan, kanayan, hesabı sorulmayan, yüzleşilmeyen, gerçek faillerinin hâlâ ortaya çıkartılmadığı bir katliamdır.»
Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 273. sayısında yayınlanmıştır.
Maraş pogromunun üzerinden 44 yıl geçmiş olmasına rağmen acıları hala taze. Maraş deyince ilk aklımıza gelen bu zalimlik, bu insanlık suçu. Kundaktaki, ana rahmindeki bebekleri türlü işkencelerle katleden, son yıllarını huzurlu bir sükunet içerisinde geçirmesi gereken 80’li yaşlardaki insanları türlü acılarla evlatlarının gözleri önünde öldüren, yarınlara umutla bakan sosyalist gençlerin hayatlarını söndüren karanlık, büyük acımasızlık.. Nasıl başladı, nasıl gelişti? Ölüm ve yaralıların sayısına ilişkin sizin ulaştığınız kaynaklar ne diyor?
Ülkemizde hakim olan Sünni-islam ideolojisi, Osmanlı’dan devraldığı talan-katliam-yağma ve göçürme yöntemlerini cumhuriyet döneminde de devam ettirmiştir. Merkezi yönetimin denetim ve hakemlik imkanlarını güçlendiren bir toplumsal ortam yaratılırken, azınlıklar, farklı etnik ve kültürel gruplar üzerinde de kin ve düşmanlık hislerini büyütmüş ve beslemiştir. Maraş pogromu (katliamı) öncelikle böyle bir toplumsal kültürel çatışmalar geleneğinin içinde düşünülmelidir. Maraş, Alevi- Kürt- Dersim göçmenlerinin özellikle 37-38 Dersim tertelesinden sonraki yıllarda Alevi-Kürtlerin yerleştiği bir yerdir. Sünniliğin merkezi işgal ettiği, geri kalan “ötekilerin” dağlık, bataklık ve kurak yerlere yerleştirildiği bir kent merkezidir. Fakat 1960’lı yıllar politikanın her türüyle yeniden keşfedildiği, parlamentoyu aşan bir siyaset, resmî medyanın hakimiyetinin tehlikeye girdiği, yeni dergi ve gazetelerin topluma ulaşmasıyla gençlik hareketlerinin ilk kez bağımsız bir politik hatta doğru ilerlemesini de beraber getirmiştir. Devrimci gençlik hareketleri 1960’larla beraber yeni bir uyanışın ve daha adil bir dünya beklentisinin dillendirildiği dönem olmuştur. Zaten devrimci gençliğin Maraş katliamında Aleviler ve Alevi Kürtler için toptan bir yokoluşu engelleyen de işte bu politik uyanış sürecidir. Resmî veriler katliamda 111 kişinin öldürüldüğünü, yüzlerce kişinin yaralandığını 210 ev ve 70 işyerinin tahrip edildiğini rapor ediyor. Aslında bu rakamların hiçbiri gerçeği yansıtmıyor. TRT nin verdiği haberlerde ölü sayısı önceleri oldukça yüksek sayıda gösterilirken, bir süre sonra daha aşağılara çekiliyor. Sayılarla oynamak Türkiye’de yönetimin çok tanıdık bir yetkisi haline geldiğinden resmî makamların gerçeği ortaya koymaktan çok gizlemek üzere “ayarlandığını” düşünmek oldukça makul.
6 gün aralıksız onbinlerce insanın yaşadığı kabusta öz savunmaya dair neler yapıldı? O ağır koşullarda hızla bir direniş nasıl oluşturuldu?
Bu vahşetin daha da büyümemesini bu direnişe mi borçluyuz? Direnişin bileşenleri kimlerdi?
Maraş katliamı 1978 19-26 Aralık tarihleri arasında olup biten bir katliam değildir. Önce ve sonrasıyla hâlâ süren, yaşayan, kanayan, hesabı sorulmayan, yüzleşilmeyen, gerçek faillerinin hâlâ ortaya çıkartılmadığı bir katliamdır. Aylar öncesinden evlerin işaretlenmesi, milli piyangocu kılığında şehre dışarıdan gelip yerleşilmesi, ayrıca MİT’in bölge elemanlarının Ecevit hükümetine bölgede büyük bir olay hazırlığı yapıldığı şeklindeki raporundan söz edecek olursak katliamın ne kadar öncesinde hazırlandığı, planlandığı ortaya çıkar. Bütün bu hazırlıklar tamamlanmış olmalı ki, Maraş’ta bir sinemaya ses bombası atılmasıyla katliamın işareti veriliyordu. Ardından o dönem hükümet olan CHP’nin il binası, PTT ve bazı Alevilere ait işyerlerinin tahrip edilmesi ile başlar. Bu arada çevre köylerden şehre kamyonlar dolusu saldırgan getirilir ve onlara “Alevilerin, komünistlerin katli vacip, malları helal, bir Alevi öldüren cennete gider” v.s gibi propagandalarla psikolojik olarak hazırlarlar. Bir gün sonra Yeni Mahallede Alevilerin gittiği Akın kıraathanesi bombalanarak güya sinemayı solcular bombaladı, sağcılar da kahveyi bombaladı havası yaratılmak isteniyordu. Ancak 21 Aralık perşembe günü, iki solcu TÖB-DER üyesi öğretmen okuldan çıkıp Yörükselim mahallesine doğru yürürken arkalarından gelen bir kişi tarafından pusuya düşürülerek katledildiler. 22-Aralık Cuma günü öğretmenlerimizin cenaze töreni için yürüyüş korteji oluşturduk. Ancak cenazelerimizi bilinçli olarak Cuma namazı çıkışına denk gelecek bir saatte alabildik. Cenaze kortejimiz Maraş’ın en eski ve en büyük camisi olan Ulu camiye geldiğinde çok büyük bir kalabalığın bizi beklediğini gördük. Dağılmaları için müdahale edilmeyen bu saldırgan grup üzerimize “Allah Allah, Alevilerin komünistlerin namazı kılınmaz, Alevilere ölüm” v.s gibi sloganlarla üzerimize saldırdı. Aynı anda çevre binalardan da ve hatta Maraş kalesinden de üzerimize taşlar, mermiler ve daha değişik eşyalar yağmur gibi yağmaya başladı. Biz ani bir kararla kortejimizi geldiği yönden gerisin geriye Yörükselim mahallesine çekmek zorunda kaldık. O günkü çıkan çatışmalarda bizden can kaybı yoktu ama saldırganlardan üç kişinin hayatını kaybettiğini öğrendik. Ertesi gün sabahın ilk saatlerinde, mahallemiz sınırları içinde bulunan hastahane önünde çok büyük bir kalabalığın biriktiğini görünce, büyük bir korkuya kapılmakla birlikte eğer üzerimize saldırırlarsa buna karşı kendimizi nasıl savunabiliriz telaşına düştük. O zamanki kendi örgüt (Devrimci Savaş) arkadaşlarımla mahallemizin önemli giriş yerlerine mevzilendik. Aynı zamanda mahalle halkına da eğer bir saldırı olursa hazırlıklı olun, evinizde kızgın yağ, kaynar su, toz biber ve hatta varsa silahınızı hazırlayın diyerek uyardık.
Yörükselim mahallesi saldırganların en büyük ve en önemli hedefiydi. Çünkü Yörükselim mahallesi Alevilerin, Kürtlerin ve devrimcilerin yaşadığı, dayanışmanın, yardımlaşmanın en üst seviyede olduğu bir mahalleydi. Mahallemize dört bir yandan aralıksız olarak yapılan saldırıları, devrimcilerin ve mahalle halkının üstün direnişi ve pratik zekasıyla püskürtmüş, saldırgan yobaz-faşist sürüsünü sokmamıştık. Bu saldırılar sırasında mahallemizde biri kalp krizinden olmak üzere altı canımızı kaybettik. Ama eğer o direnişimiz olmasaydı can kaybımızın on binlerce olacağı çok açıktır. Yörükselim’e giremeyeceğini anlayan katil yobaz-faşist sürüsü, bu sefer yine Alevi ve Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı Karamaraş mahallesine saldırdılar. Orada da yine yoldaşım Pazarcık Yolboyu (eski adı Hıdıranlı) köyü muhtarı MEHMET MENGÜCEK olağanüstü bir direnişle tüm saldırıları püskürtüyor. Çıkan çatışmalarda yaralanan yoldaşımız daha sonra mahalleye gelen askeri birliğin komutanı bir yüzbaşı tarafından yakın mesafeden kurşunlanıp şehit ediliyor.
Bu iki önemli hedeflerinden eli boş dönen saldırganlar, daha öncede işaretlenen Alevilerin, Kürtlerin, solcuların evlerine ve işyerlerine saldırıp en acımasız, en zalim insanlık dışı yöntemlerle insanlarımızı katledip tüm şehri kangölüne çevirdiler. Öyle ki anne karnındaki bebelerden tutun, daha ondördündeki Ali Tıraş’ı kazanlarda kaynattılar, 80 yaşındaki bir gözü doğuştan görmeyen Cennet nenemizin diğer sağlam gözünü tornavidayla oyup kurşunlayarak öldürdüler. Saldırganlar tüm şehri teslim almışlardı, hiçbir güvenlik gücü yoktu. Asker sadece kendi kışlasını, valilik binasını, adliye gibi yerleri korumak için tutuluyordu. Ta ki, artık istedikleri korku ortamını yarattıkları kanısına varmış olacakki devlet Kayseri hava indirme tugayını Maraş’a göndererek sokaklardaki katilleri inlerine sokmuştu.
16 Mart katliamı, Doğan Öz, Server Tanilli cinayetleri, 17-20 Nisa 1978 Malatya katliamı, Maraş katliamını hazırlayan ülkücü- faşist ekibin katlettiği 7 TİP’li öğrenci…. ve Maraş. 12 Eylül faşist darbesinin yol hazırlıkları mıydı? Ayrıca 12 Eylül darbesi sizin kişisel tarihiniz için ne ifade ediyor?
Aslında o dönem Maraş katliamını tek başına ele almamak gerekir, devletin toplum üzerinde kurmak istediği baskı ve terör için ülke genelinde daha başka provakasyonlar da tertiplemişti. Elazığ’da,
Malatya’da Erzincan’da daha sonra Çorum ve Sivas olmak üzere pek çok provakasyon sahnelenmiştir. İşte tüm bunlar uluslararası tekelci emperyalist güçlerin, ülkemizde uygulamak istedikleri ekonomik modelin (24 Ocak kararları) uygulanabilmesi için istedikleri 12-Eylül askeri faşist diktatörlüğe giden yolun köşe taşlarını oluşturuyordu. 12-Eylül faşist diktatörlüğü tüm yurtta terör estirirken Maraş özelinde bence adeta ikinci bir katliam yapmıştır. En ücra Alevi Kürt köylerine yapılan operasyonlarda, kadın, erkek, yaşlı,genç, çoçuk demeden acımasızca işkence edilmiştir.
Ben 1979-Aralık ayında yani katliamın birinci yıldönümünde yanımda otomatik bir silah olduğu halde Maraş’a girerken yakalanmıştım. Yaklaşık 18 aylık tutuklu iken kaldığım cezaevinden bir gece sabaha karşı alınıp Maraş sıkıyönetim komutanlığına getirildim. İşkencehanede adı “zincirliler ” olarak bilinen bir grup arkadaşımla tam 210 gün işkencede kaldım. Ayak tırnaklarımın çekilmesinden’ Filistin askısına, foseptik çukurundan falakasına hatta sadece bana uygulanan Çin işkencesine kadar her türlü yöntemle aylar süren bu işkencelerde bize Maraş “ katliamını çıkartmak, öğretmenleri öldürmek, sinemayı bombalamak ” gibi iddiaları kabul ettirmek istiyorlardı. Bu zincirliler grubu katliam günlerinde de direnişi örgütleyen arkadaşlardır. İşkenceyle kabul ettiremeyince en sonunda sıkıyönetim komutanı general Yusuf Haznedaroğlu’nun özel çabasıyla düzenlenen ifadelerle iddianame hazırlandı. Bu dönemde Maraş’da işkenceden ölen Mehmet Ceren, Fehmi Özaslan, Cennet Değirmenci ve Ali Ekber Yürek arkadaşları saygı ile anıyorum. Tüm saldırı ve işkencelere rağmen, devletin asıl katilleri koruyup kurtarmak, gerçekleri gizlemek adına yaptığı bu mahkeme provakasyonu da boşa çıkartılmıştı. Sonuçta sadece örgüt üyeliği ve yöneticiliğinden 15 yıl ceza aldım ve toplam 9 yıl (üç yılı tek kişilik hücrede olmak kaydıyla) cezaevinde yattıktan sonra çıktım.
“ Katillerin çoğu tanıdıktı” diyen tanıkların yaşadığı, yaşadıklarını aktardıkları tehdit ve korku atmosferi sürüyor mu hala sizce?
Maraş katliamı toplumumuz için çok ağır travmalara neden olmuştur. Oluşturulan korku ve panik sonucu şehirden büyük bir göç yaşandı. Zaten katliam planlayıcılarının asıl istediklerinin birisi de buydu ve bunu başardılar. Alevi, Kürt ve sosyal demokrat nüfusun yüzde 90’nı şehirden ayrıldı. Bunların büyük bir kısmı da Avrupa’nın çeşitli ülkelerine dağıldı.
Siz Maraş dosyasının aktif takipçilerinden birisiniz. Geçtiğimiz bu 44 yılda yaşanılanların perde arkasının tamamen aydınlatılacağına inanıyor musunuz?
Elbette ki Maraş katliamı ülkede yaşanan tek katliam değildi, öncesinde ve sonrasında da pek çok katliam yaşandı. Gazi, Gezi, Suruç, Roboski, Cezaevleri, Ankara Gar, Sivas ve daha da sayacağımız bir dizi katliam yaşadık. Ülkemizde şu son yıllarda devletin hedef tahtasına koyduğu Aleviler uyanık olmalı, birlikte olmalıdır. Katliamcı yezit zihniyeti hala iş başında ve kendince çok dersler çıkarmış olmalı ki yeni yeni oyunlar oynamaktan geri durmuyor. Son olarak Aleviliği bir torba yasasıyla dizayn etmeye, asimile etmeye, sadaka toplumu haline getirmeye çalışıyorlar. Ben tüm katliamlarda kaybettiğimiz canlarımızı bir kez daha saygı ile anarken diyorum ki; bir olalım, iri olalım, diri olalım. Tüm canlara aşkı niyazlarımı sunarım. Aşk ile.