Dersim’de hangi taşı kaldırsanız altından insan kemiği çıkıyor. Ağıtları duymak istemeseniz de, yaşanan acıları görmeye içiniz elvermese de, gerçekler sizi yüzyıllar sonra da takip ediyor. Ülkenin üzerindeki kambura dönüşüyor.
Bir yerden göç ettiğinizde, heybenizde hep terk ettiğiniz yerlerin izlerini taşıyorsunuz. Bunların içerisinde Analarımızın ağıtları ve gözyaşları var ise, o zaman bu yük daha da ağırlaşıyor. Ve kaçınılmaz olarak bir hesaplaşma, yüzleşme evresi başlıyor.
Tarihin kanlı sayfalarını açmak yürek ister, politik irade ister. Yahudilere karşı Hitler’in uyguladığı soykırım politikası ile yüzleşen Almanya, Aborjinlere yapılanlardan dolayı özür dileyen Avusturalya, Kızılderili kıyımından dolayı Kanada, Musevilere yönelik politikalardan dolayı İspanya tarihleri ile yüzleştiler. Bu devletler küçülmediler, tam tersine medeni ülkeler arasında ki saygınlıklarını artırdılar.
Dolayısı ile Türkiye’nin de geçmişi ile yüzleşmesi gerekmektedir. Türkiye bu yüzleşmeyi gerçekleştirebilirse, uluslararası arenada saygın bir konuma gelir. Bu hesaplaşmayı, tarihi ile yüzleşmeyi yaparken, hiç bir politik çıkara konuyu alet etmemesi çok önemli. Bunu Dersim’de, Zini’de kefensiz ve mezarsız yatan insanların akrabalarının acılarını paylaşmak ve hafifletmek adına yapmalıdır. Ancak böyle medeni ülke olunabiliniyor.
Bakın biz Dersimle hesaplaşıp, yüzleşemediğimiz için Maraş’ı, Çorum’u, Sivas’ı, Gazi’yi yaşadık. Demek ki acıların üzerini örterek hiçbir şeyi halletmiyorsunuz. Tam tersine yeni katliamlara ön hazırlık yapmış oluyorsunuz.
Bir daha aynı acıların yaşanmaması, Türkiye halkları, kendi aralarında yeniden musahipliklerini ilan edebilmeleri için bu yüzleşmelerin olması gerekiyor.
Bu tür acıların siyasi hırslara malzeme edilmesi, kayıp yakınlarının acısını hafifletmiyor. Tam tersine yaralarının üzerine tuz dökülmüş olunuyor. Bu ülkedeki Müslümanlar, demokratlar, memurlar, köylüler… Komşularının ve ülkelerinin hakikatlerinden bihaber yaşamaya devam edemezler. Bu tür sorunlar karşısında üç maymunu oynamak demek, bu tür acıların yeniden yaşanmasına onay vermek demektir. Bundan sonra “Zini Gediği” ve benzeri ölümlere su taşıyan herkesin mesuliyeti vardır.
Ölüler bizim olabilir. Ama hadise Türkiye Cumhuriyeti amblemli antetli kağıtlar ile sevk ve idare ediliyor. O zaman Türkiye Cumhuriyeti yurttaş ve vatandaşlarına da sorumluluklar düşüyor. Bu tür sorunlar sadece Alevilerin sorunu değildir.
Bir daha bu tür acıların yaşanmaması için, halılarımızın altındaki ölülerimizi çıkarıp, inancımızın gerektirdiği ritüellerle kemikleri toprakla buluşturmalıyız. Bunun için mücadele etmekte herkesin boynunun borcudur. Devletin de bu konuda somut adım atma zamanı gelmiştir.
Şeffaf ve demokratik bir yönetim isteyen, uman ya da hayal eden herkesin artık safını belirlemesi gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti pasaportu, nüfus kağıdı vs taşıyan herkes bu tür hadiseleri bilme hakkı vardır. Bu hakkı kullanması için ona yardımcı olmak da bizlerin demokrat yurttaşlık görevimizdir.
Dersim özelinde bütün katliam kurbanlarının anıları önünde saygı ile eğiliyoruz.
Erdal Kılıçkaya
AABK Genel Sekreteri
FUAF YK Üyesi