Pazar, Eylül 8, 2024

Kazım Gündoğan: Dersim Tertelesi Cumhuriyetin Kara Kutusudur

Date:

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 286. sayısında yayınlanmıştır.

KAZIM GÜNDOĞAN / RÖPORTAJ AHMET YILMAZ

Kazım Gündoğan kimdir?

Kazım Gündoğan 1963 yılında  Dersim (Tunceli) Ovacık’ta doğdu.

12 Eylül 1980 askeri darbesi ile birlikte Dersim’den ayrılarak İstanbul’a yerleşti.12 Eylül döneminde sıkıyönetim mahkemelerinde, 1990’lı yıllarda  Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılandı. Politik düşünceleri ve faaliyetleri nedeni ile farklı tarihlerde  toplam 10 yıl hapishanelerde tutuldu.

1987 yılından itibaren basın ve yayıncılık alanında çalışmaya başladı. Yerel gazetelerde muhabir, araştırmacı olarak çalıştı. Değişik zamanlarda Birgün ve Duvar gibi gazetelerde ve farklı dergilerde  makale ve araştırma yazıları yazdı. Yapımcı ve sunucu olarak olarak  televizyon programları yaptı.

2017 yılından beri Almanya’da politik mülteci olarak yaşamakta ve tarihsel toplumsal konularda  çalışmalarını sürdürmektedir.

Yapımcı olarak filmleriniz hangileridir?

Doğa çevre ve barajlar konulu  Munzur Akmazsa (2004)

Dersim Tertelesi’nde (soykırım) Türkleştirmek ve Müslümanlaştırmak amacı ile köklerinden koparılan  Alevi, Kürt, Zaza ve Ermeni kız çocukları gerçeğini ilk kez açığa çıkaran “İki Tutam Saç – Dersim’in Kayıp Kızları (2010 ).

Dersim Tertelesi’nin mağdurlarda yarattığı travma, yok ettiği bellek  ve faillerin itiraf/yüzleşme çabalarını  anlatan “Hay Way  Zaman” (2013)

Dersim Tertelesin’de sağ kalan az sayıda Dersimi, Hırıstiyan, Ermeninin  Türkleştirme ve İslamlaştırma uygulamalarını anlatan “Vank’ın Çocukları” ( 2017).

Yazar olarak çıkan kitaplarınız hangileridir?

Dersim’in Kayıp Kızları, Tertele Çeneku (2012 İletişim Yayınları),

Keşişin Torunları-Dersimli Ermeniler-1 (2016, Ayrıntı Yayınları)

Alevileş(tiril)miş  Ermeniler – Biz İsa’ya Tabiyiz, Ali’ye  Mecbur (2023 Ayrıntı Yayınları).

Aldığınız Ödüller nelerdir?

Hay Way Zaman, 50. Uluslararası  Antalya Altın  portakal Film festivali (Jüri Özel Ödülü).

Yine aynı film 9. Boston Belgesel ve Kısa Film Yarışması  (Özel Mansiyon).

Vank’ın Çocukları 28. Ankara  Uluslararası Film Festivali Ulusal Belgesel Film üçüncülük ödülü.

Dersim Tertelisi bu toplumun yaşamış olduğu bir acı gerçekliliktir. Alevilerin Sesi okurları için ne söylemek istersin?

  1. yılında Dersim Tertelesi’ni hatırlıyor, unutmuyor ve katledilen canları saygı ile anıyorum. Ayrıca katledenleri ve onların faşişt zihniyetini öfkeyle kınıyorum.

Dersim Tertelesi üzerine çok şey yazıldı, söylenildi ve gösterildi. Bunların toplamında bu alanda resmi tarih yazımının yalanları ortaya çıkarıldı ve önemli oranda da geriletildi. Ancak henüz hakikate dayalı bir tarih yazılımı bütünlüklü  olarak gerçekleşmedi. Halen böyle bir süreci yaşıyoruz. Pek çok kişi, kurum ve kuruluş bunun üzerine çalışıyor. Bunların her biri kıymetli. Ancak bu çalışmalar tertele yaşamış bir toplumun ortak stratejik aklını oluşturabilmiş değil. Kişisel, grupsal ve parçalı yol alınıyor. Böyle olunca  bütün çabalar hem düşünsel planda hem de hukuksal ve siyasal planda yeterince etkili ve güçlü mevziler yaratamıyor. Ve olanlarda kalıcı hale dönüştüremiyor.

Dersim’de yaşananlar isyan mı, soykırım mı tartışmaları önemli ölçüde geride kaldı. Tertele olduğu neden ve nasıl gerçekleştirildiğine dair yapılan çalışmalar hem toplumda hem de düşünce boyutunda bir karşılık gördü. Bu önemli bir aşamadır. Elbette soykırımlar mücadelesi için bu aşama önemli. Ancak mücadeleyi sürdürmek ve sonuç almak için yeterli değil. Daha stratejik ve kollektif bir aklın yanısıra ulusal ve uluslararası alanda etkili olabilecek  kurumlara, mekanizmalara ve yöntemlere ihtiyaç var.

Dünyada soykırımlarla mücadele eden toplumların, kurumların, çok önemli deneyimleri var. Soykırımlar tarihi ve literatürüne dair çok zengin bir birikim oluşmuş durumda. Dersim Tertelesi’nin bilinmesi ve tanınması  için bu mücadele birikimlerinden yararlanmak ve güçlü bir strateji oluşması gerekli ve zorunlu.

Geleneksel dernekçilik ufku ve anma yöntemi ile tertele/soykırım  dediğimiz tarihsel, toplumsal ve siyasal sürecin mücadelesi başarıya  ulaştırılamaz. Hele bu kadar kafa karışıklığı ve bölünmüşlüğün  varlığını sürdürdüğü koşullarda  bunu başarmak daha da zor olacaktır.

Tertele/Soykırım mücadelesi belli bir takvimlere hapsedilmiş ”anma etkinliklerinin ötesine geç(e)meyince  bir aşamadan sonra kendini tekrar’a ve sıradalanlaşmaya dönüşür. Her hangi bir katliamı ele alır gibi ele aldığımızda kavramlar içeriğini, anlamını yitirir ve birbirine karışır. Düşünsel beraklığa sahip olunmadığı zaman sistemli ve sonuca odaklı bir mücadele hattı oluşturulamaz. Bu nedenle katliam, pogrom, tertele/soykırım gibi kavramlara dair düşün dünyamızın rafine olması gerekir. Bunun çok önemli konu olduğu düşüncesindeyim. Nasıl olacağı ve nasıl oluşturulacağı ortak akılla verilebilir. Dersim Tertelesi  diğer soykırımlar gibi uluslararası arenada yer alması, bilinmesi ve anınma mücadelesi anma ekinliklerinin ötesinde bir mücadele hattı ile mümkün olabilir. Bu alanda yol alan birey ve kurumlar çalıştaylar yaparak yeni bir mücadele hattı  oluşturmasını düşünüyor ve öneriyorum. Bundan sonraki süreç ise Ulusal ve Uluslararası alanda  Dersim Tertelesi’nin siyasal VE hukuksal alanda resmi olarak tanınması süreci olarak belirlenmesi gerekir.

Öte yandan tertele/soykırımlar geçmişte yaşanan olaylar değil. Ne yazık insanlık bunlarla daha hesaplaşamadı ve onu geriletemedi, yenemedi. Böyle olunca soykırımın başlıca nedeni  olan dincilik, ırkçılık  dünyanın her yerinde yükseliyor. Yani soykırımlara karşı mücadele aynı zamanda dinciliğe ve ırkçılığa karşı  mücadeledir. Gazze’de İsrail faşizmi , Kürdistan’da Türk faşizmi ve onları destekleyen emperyalist ülkelerin  soykırım politikaları her gün yeniden üretiliyor.

Konuyu fazla uzatmadan şunu belirtmeliyim.

Dersim Tertelesi sadece bir cumhuriyetten dolayı ile bir uluslaşma sorunu değildir. Esas olarak bir hilafetçi Osmanlı, dolayı ile  bir İslam sorunudur.

İtihak ve Teraki Cemiyetinin İslamist ve Türkçü ideolojisinin taşıyıcıları  Kemalist kadrolar Türk/ İslam sentezi ile tek millet, tek din, tek dil, politikaları ile inşa ettikleri devleti  1923 yılından itibaren İslam ve Türk olmayan bütün toplumları yok etmeyi  eritmeyi amaçladı.Tarihsel olarak inanç  bakımından  Kızılbaşların, Hıristiyanların, etnik kimlik bakımından Kürtlerin, Kırmanc/Zazaların, Ermenilerin  ortak yeri olan dersimi yok edip, Türkiye’nin diğer şehirlerinde olduğu gibi İslamlaştırılmış,Türkleştirilmiş bir Tunceli yaratmak istediler. Tertele’nin esas nedeni buydu. Bunun bir devlet aklı olduğunu anladığımızda  Tertelenin sanıldığında 1937’de başlamadığını da görmüş oluyoruz. Tertele politikaları 1924 Anayasası, tekke ve zaviyelerin kapatılması  kanunu ile 1925 yılında Şark Islahat  Planı ile başladı ki dönemin Başbakanı İ. İnönü şöyle ifade etmiştir: ”Vazifemiz Türk vatanı üzerinde bulunan herkesi Türk ve Türkçü yapmaktır. Türk ve Türkçü olmayanları sistemli bir biçimde  kesip atacağız.”

İşte bu devlet aklının ürünü olan ve adım adım raporlar, kanunlar, planlar  vs. ile 1934 İskan Kanunu ve 1935 yılındaki Tunceli kanunun ile şekil aldı. Ve 4 mayıs 1937 yılı Bakanlar Kurulu kararı ile Tedip ve Tenkil  Harekatı 1938 yılında da temizlik harekatıyla fiziki kırım biçiminde devam etti. Bilindiği gibi soykırım bir süreçtir. Fiziki kırım en sert yok etme biçimidir. Ancak diğer politikalar ile başlar ve devam eder. Tıpkı İslamlaştırma ve Türkleştirme  politikasının halen devam etmesi  gibi. 1948 Birleşmiş Milletler  soykırım kriterleri ve soykırımlar  litaretürü incelendiğinde bunun daha iyi anlaşıldığı kanısındayım.

1948 Birleşmiş Milletler soykırım  suçunun engellenmesi ve cezalandırılması sözleşmesinin 2. maddesine göre  etnik/ulusal veya inanç/dinsel bir gurubun bütünlüğünün veya bir bölümünün  yok edilmesi niyeti ile uygulanan politikaların herbiri soykırım olarak tanımlanabilir. Bu uluslararası sözleşmeye göre Dersim’de uygulanan politika ve sonuçları  grubun üyelerinin öldürülmesi T.C. devleti başkanı R.T. Erdoğan  (23 Kasım 2011) tarafından açıklanan resmi belgelerde 13.806 kişinin  öldürülerek …. sonuna kadar  zarar veremeyecek hale … (Bakanlar  Kurulu Kararı) getirildiğini kabul etti. Elbette gerçek rakamı belirlemek olanaklı değildir. Yapılan araştırmalar ve çalışmalar sonucu gerçek rakamın açıklamanın ortalama üç katı olduğu yönündedir. Belirtmek gerekir ki, soykırım tanımı rakamlar üzerinden  değil, politikalar üzerinden yapılmaktadır. Grubun üyelerine  ciddi, bedensel yada ruhsal hasar  verilmesi.Yapılan akademik araştırmalar belgesel film ve sözlü tarih çalışmaları ile yaşanan bedensel yaralanmalar ve ruhsal hasar /travma ve travmanın  kuşaklar arası aktarımı belgelenmiş  durumdadır. Gurubun yaşam koşullarının yani alanlarının yok edilmesi evler, köyler, ormanlar ve ekinlerin neden ve nasıl yakılacağı  jandarma, umum komutanlığının  belgelerinde mevcuttur. Ayrıca yüzlerce tanık anlatımı da bunu  doğrulamaktadır. Grubun çoğalmasını engelleyecek yöntemlerin uygulanması toplumun köklerinden, kültürü, inancı ve dilinden koparılması, ailelerin parçalanması, birbirlerine ulaşamayacak şekilde sürgün edilerek zorunlu iskana tabi tutulması  hem devlet arşivlerinde hem de tanık  anlatımları ile (sürgün edilen 11.818 kişi … Veriler gerçek rakamın bunun  2 katı olduğu yönündedir) belgelenmiştir. Grubun çocuklarının zorla alınıp diğer gruplara verilmesi/nakledilmesi. Özellikle kız çocuklarının ailelerinden zorla alınarak Türk ve Müslüman ailelere verilip İslamlaştırılması ve Türkleştirilmesi politikası Dersim’in kayıp kızları çalışması ile belgelenmiştir. (İki Tutam Saç -Dersim’in  Kayıp Kızları, Hay Way Zaman, Vank’ın Çocukları belgesel filmleri ve kitaplar Gündoğan, Nezahat, Kazım) Tertelede çocukların nakli konusunda dönemin  içişleri bakanı Şükrü Kaya tarafından  Kültür Bakanlığına yazılan Dersim kız ve erkek çocuklarının yatı mekteplerinde yetiştirilmeleri (4 Haziran 1937) başlıklı mektubu  meselenin özünü gözler önüne  sermektedir.

Sonuç olarak Dersim Tertelesi  Cumhuriyet devletinin kara kutusudur. Bu kutu açıldı ve bütün kötülükler esas olarak görüldü. Şimdi bu kötülüklerin kaynağı olan ideoloji ve politikalarda hesaplaşmak, yüzleşmek  için başta Dersim olmak üzere dünyanın her yerinde Alevi toplumunun Kürt, Kırmanc, Ermeni, toplumlarının soykırımlara karşı bir bütün insan hakları savunucularının  birlikte soykırımcı devletten hesap soracak bir mücadele hattını  örmesinin yaşamsal öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Bugünü doğru anlamak ve geleceği kazanmak için geçmişi aydınlatmak ve onun yükünden kurtulma  zorundasınız.

Bu bilgileri Alevilerin Sesi okurlarına sizin aracılığınızla ilettiğim için memnunum sevgili Ahmet Yılmaz.

 

 

Paylaş

spot_img

İlginizi çekebilir

Bunlara baktınız mı?
Benzer Başlıklar

Haldun Açıksözlü: 2 Temmuz 1993’den Bugüne Kalanlar; “Çok Kötü Bir Şey Oldu”

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır. Kanayan bir...

Ayşe Gürocak: Tarihe not düşüldü

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır. Madımak deyince...

Cevat Üstün: Madımak Hafıza Merkezi Sözlü Tarih Görüşmesi: Ne Hissettim, Tanıklığı Anlatmak Nasıldı?

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır. Madımak Hafıza...

Burhanettin Kaya: Artık Hiç Bir Şey Eskisi Gibi Olmayacak!

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 287. sayısında yayınlanmıştır. Ne zaman...

Alevilerin Sesi dergisine abone olmak ister misiniz?