Pazar, Haziran 15, 2025

Av. Seyit Sönmez: Türkı̇ye’de Alevi Katliamlarıyla Haki̇kat Arayışının Si̇yasal ve Toplumsal Gerçeklı̇ği̇

Date:

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 294. sayısında yayınlanmıştır.

Osmanlı ve onun bir devamı olan Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca Alevi toplumuna yönelik birçok toplu kıyım vakası yaşanmıştır. Dersim 1937-38, Ortaca 1966, Maraş 1978, Çorum 1980, Sivas 1993, Gazi 1995 gibi örnekler, devletin ya doğrudan ya da dolaylı olarak fail olduğu olaylardır. Buna rağmen, Türkiye’de bu olaylarla yüzleşilmemiştir. Bu yazımızda, söz konusu yüzleşmenin neden mümkün olmadığını, dünyadaki bazı yüzleşme örnekleriyle karşılaştırarak ve Türkiye’nin güncel siyasal yapısını analiz ederek ortaya koymayı amaçlıyoruz. Sonucu şimdiden söyleyebiliriz: Yüzleşmeler, demokratikleşme süreçleriyle doğrudan bağlantılıdır; mevcut otoriter yapı altında böyle bir süreç mümkün değildir.

Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti topraklarında Alevi toplumu, tarih boyunca hem dini hem de etnik temelde dışlanmış, bu dışlanma kimi dönemlerde kitlesel yok etme biçimini almıştır. Bu suçlarla yüzleşme, Türkiye’de hiçbir zaman kurumsal ve hukuki düzeye yükselememiştir; yüzeysel bir özür teşebbüsü aşamasında kalmıştır.

Alevi Katliamları ve Devletin Rolü

Dersim 1937-38, Türkiye Cumhuriyeti’nin erken döneminde gerçekleştirilen en büyük kitlesel şiddet eylemidir. Resmî söylem, bu operasyonu “isyan bastırma” olarak sunmuş, ancak tarih bunun sistematik bir imha ve sürgün politikası olduğunu göstermiştir. Dersim katliamında yaklaşık 13 bin Alevinin öldürüldüğü, 12 binin sürgün edildiği tahmin edilmektedir.

Maraş (1978), Çorum (1980), Sivas (1993) ve Gazi (1995) olayları ise doğrudan paramiliter gruplar tarafından gerçekleştirilen, devletin izlediği, ya geç müdahale ettiği ya da etkili bir şekilde soruşturmadığı insanlık karşıtı büyük suçlardır. Aslında bu durum, devletin Alevi toplumunu korumakta isteksiz olduğunu ya da katliamlara tarafsız kalmadığını, tam tersine taraf olduğunu göstermektedir.[1]

 AKP Dönemi: Sembolik-Pragmatik Yüzleşme

Sözde liberal bir anlayışa büründüğünü topluma inandıran, aslı siyasal İslamcı olan AKP iktidarı, iktidarının ilk yıllarında devletin geçmişteki bazı uygulamalarıyla sembolik düzeyde yüzleşme söylemi geliştirmiştir. 2011 yılında dönemin Başbakanı Erdoğan, Dersim Katliamı için “Devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve böyle bir literatür varsa, ben özür dilerim ve diliyorum” diyerek resmî bir özür dilemiştir. Ancak bu özrün ardından arşivler açılmamış, resmî bir soruşturma yürütülmemiştir. Ne Dersim’e ilişkin belgeler kamuoyuyla paylaşılmış ne de mağdur ailelere yönelik bir onarım mekanizması kurulmuştur. Aynı Erdoğan, daha sonra Sivas Katliamı sanıkları zamanaşımı ile cezadan kurtulduğunda, “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Yıllar yılı içerde olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı” diyebilmiştir.

Aynı şekilde, Alevilerin talepleri olan cemevlerinin ibadethane statüsü kazanması, zorunlu din derslerinin kaldırılması ya da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yapısının değiştirilmesi gibi somut adımlar da atılmamıştır. Bunlarla ilgili AİHM ve AYM kararları dahi uygulanmamıştır.

[2] Alevilerin itirazlarına rağmen devlet bünyesinde Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı isimli bir asimilasyon aparatı kurulmuştur.

Dünya Örnekleri: Yüzleşmenin Koşulları ve Başarı Kriterleri

Yüzleşme süreçlerinin başarılı olabilmesi için yalnızca niyet değil, aynı zamanda demokratik kurumların varlığı, bağımsız bir yargı sistemi, bağımsız bir medya ve sivil toplumun gücü gereklidir. Bu çerçevede bazı ülkelerin tecrübeleri dikkat çekicidir:

  • Güney Afrika: Apartheid rejiminin sona ermesinin ardından Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu kurularak, mağdurların tanıklıkları kamuya açık şekilde dinlenmiş ve fail-perde arkası ilişkiler ifşa edilmiştir. Bunun yanında, özgün şeyler yapılmıştır. Faillerin isimleri ve resimleri televizyonlarda, gazetelerde yayınlanmıştır. Faillerin itirafları yeterli görülmüş, itiraf edenler için yargılama yoluna gidilmemiştir.
  • Şili ve Arjantin: Diktatörlük sonrası gelen demokratik yönetimler, kayıplar ve işkencelerle yüzleşmiş, faili meçhullerin peşine düşülmüş, arşivler kamuya açılmıştır. Şili’de zamanaşımı sorununu çözmek amacıyla kayıp kişiler kaçırılmış sayılmıştır ki suçlar zamanaşımına uğramasın.
  • Almanya: Nazi dönemine dair yüzleşme, savaş sonrası başlayan bir süreç olsa da, 1960’lardan sonra kamusal alanın etkin kullanımı, eğitim reformları ve hukuki süreçlerle kurumsallaşmıştır. 1970 yılında, aradan 25 yıl geçmesine rağmen Alman Parlamentosu’nda anma yapılmıştır. 7 Aralık 1970’te, dönemin Almanya Başbakanı Willy Brandt, Polonya’nın başkenti Varşova’yı ziyareti sırasında Naziler’in öldürdüğü Yahudiler’in anısına yapılan “Yahudi Anıtı” önünde diz çökmüştür.
  • Fransa: Jacques Chirac, 1995’te Fransa’nın Yahudilerle ilgili sorumluluğunu kabul etmiştir.
  • Ruanda: Ruanda’da katliamlara katılanları yargılamak için Gacaca Mahkemeleri isimli yaklaşık 11.500 yerel mahkeme kurulmuştur.

Bu örneklerin ortak noktası, yüzleşmenin ancak demokratikleşme süreçlerinin bir ürünü olmasıdır. Siyasal baskı rejimlerinde, yüzleşme ancak manipülasyon ve araçsallaştırma şeklinde karşımıza çıkar.

Türkiye’de Yüzleşmenin Gerçekleşememesi: Siyasal ve Toplumsal Nedenler

Bugünkü Türkiye’de yüzleşme için gerekli asgari koşullar yoktur. Yargı bağımsız değildir; medya büyük ölçüde iktidar denetimindedir; arşivlere erişim kısıtlıdır. Eğitim sistemi hâlâ resmî ideolojiye sıkı sıkıya bağlıdır. Alevi kimliği anayasal güvenceye alınmamıştır; cemevleri hâlâ “dernek” statüsünde kabul edilmektedir.

Siyasal iktidar, tarihsel suçlarla yüzleşmeyi “devletin birliğine tehdit” olarak kodlamakta; toplumu milliyetçi ve dini referanslarla yönetmektedir. Buna ek olarak, Suriye’de Aleviler katledilirken iktidar medyası tarafından “rejim artıkları, siyasal Alevilik” gibi tanımlamalarla Alevi nefreti pompalanmaktadır. Mevcut durum, yüzleşmeyi sadece imkânsız değil, tehlikeli de kılmaktadır.

Gerçekçi Olmak ve Geleceğe Hazırlık

Türkiye’de Alevi katliamlarıyla yüzleşme, siyasal iktidarın söylemiyle değil, gerçek bir demokratik dönüşümle mümkündür. Bu dönüşüme toplum da dâhil olmalıdır. Failler ve torunları arasında haksızlık üzerine bir diyaloğun başlaması zorunludur. Bu bağlamda yüzleşme, bir “an” değil, bir “süreç”tir. Bugünkü koşullar bu sürece uygun değildir. Ülke, bir demokratikleşme sürecinden geçmemektedir. Tam tersine, ekonomik krizin etkisiyle tam bir faşizme dönüşme potansiyeli taşımaktadır. Bu süreçte yapılması gereken, toplumsal hafızanın inşa edilmesi için çalışmaktır.

Arşivler kapalı olsa da sözlü tanıklıklar toplanabilir. Eğitim sistemi resmî tarihi empoze etse de alternatif tarih çalışmaları yapılabilir. Devlet sessiz kalsa da zulümleri toplum anlatmaya devam edebilir. Tüm bu katliamlar için farklı hatırlama yöntemleri bulunabilir. O gün geldiğinde toplumsal bellek hazır olmalıdır.

Kaynakça

  • İsmail Beşikçi, Tunceli Kanunu (1935) ve Dersim Jenosidi, Belge Yayınları.
  • Hüseyin Aygün, Dersim 1938 ve Zorunlu İskân, Dipnot Yayınları.
  • Taner Akçam, İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, İmge Kitabevi.
  • Alevi Bektaşi Federasyonu Raporları, 2013-2020.
  • Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Türkiye’de İnanç Özgürlüğü Raporu, 2020.
  • Mithat Sancar, Geçmişle Hesaplaşma, İletişim Yayınları.

 

[1] Burada Maraş’ı kısmen farklı  bir yere koyabiliriz. Devletin paramiliter gruplarının katliamı başlatmakta ve örgütlemekte rolü tartışmasız olsa da sayıları 15-20 bini bulan yerel halkta katliama doğrudan katılmıştır.

[2] Maraş Katliamı dava dosyası, mahkeme kararlarına rağmen kamuoyundan devlet sırrı gereçesiyle gizlenmektedir.

Paylaş

spot_img

İlginizi çekebilir

Bunlara baktınız mı?
Benzer Başlıklar

Kemal Karabulut: Dirençle Kararlılıkla Berlin’e Dikilen Dersim Anıtı

Bu röportaj Alevilerin Sesi dergisinin 294. sayısında yayınlanmıştır. Dersim Tertele’sinin...

Ezgi Kılınçaslan: Bir İnsan Ancak Unutulduğunda Ölür!

Bu röportaj Alevilerin Sesi dergisinin 294. sayısında yayınlanmıştır. "İnsanlar bir...

Alevi Toplumu İçin Tarihi Bir Gün: Tertele (Soykırım) Anıtı Gülbenklerle Ağıtlarla Açıldı

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 294. sayısında yayınlanmıştır. Dün Dersim...

Prof. Dr. Şükrü Aslan: 38’in Ardından… Dersim’de Devletin Alevi Hafızası

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 294. sayısında yayınlanmıştır. Dersim tertelesinin,...

Alevilerin Sesi dergisine abone olmak ister misiniz?