Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 290. sayısında yayınlanmıştır.
Maraş Katliamı / Pogromu bir kollektif şiddet, bir kollektif tehdit ve bir kollektif işkencedir. Geçmişte yaşandığı kadar bugündedir de.
Sadece Maraş bölgesi ve sadece katliamın somut süreci olarak değil geçmişten bugüne, bugünden yarına ulaşan bir vahşet, tehdit ve işkence olarak varlığını ve etkisini tüm ülkede ve dünyada sürdürmeye devam ediyor.
İnsan aklı ve vicdanının asla almadığı ve alamayacağı cinayetlerin yaşandığı Maraş katliamı Türkiye ve dünyanın en tüyler ürpertici vahşet sahnelerinin örnek mekanı olarak görülüyor ve gösteriliyor.
İnsanlığa olan inancın adeta yok edildiği yok edilmek istendiği Maraş kıyımı aynı zamanda toplumsal, siyasal ve kültürel-inançsal hayatımızı tasallut altına almaya yönelmiş yaşayan bir kollektif şiddet hakikatıdır.
Şu halde sadece geçmişimize değil bugün ve geleceğimize de el koymak isteyen güçlere karşı her zamankinden daha güçlü, daha kamusal ve hak merkezli mücadelenin yükseltilmesini görev olarak bilmemiz ve Maraş pogromunun hesabını daha ileri aşamalara taşıma sorumluluğunu üstlenmemiz gerekiyor.
Geldiğimiz aşamada hafızalarımızı sürekli canlı tutarak, ama yeni siyasi ve hukuki araç ve söylemler de geliştirerek; hak merkezli mücadelenin yerel ve evrensel araçlarını genişletmemiz ve uluslararası alana taşıyarak Maraş pogromunu evrensel dünyanın hafızası ve vicdanına yerleştirmek artık öncelikli hedefimiz haline gelmelidir.
Büyük emeklerle gelinen bu aşamada Maraş Katliamı / Pogromunu yeniden, yeni yöntem ve araşlarla adalet ve demokrasi mücadelesinin yaşayan bir gündemi haline getirme sorumluluğu sıradan yurttaştan, hukukçulara, siyasetçilere, aydınlara, akademisyenlere kadar hepimiz omuzlarında ağır ve ahlaki bir yük olarak öylece durmaktadır.