Salı, Temmuz 8, 2025

Prof. Dr. Bedriye Poyraz: Tertele Hazırlık Sürecinde Kızılbaş Kadınlara Yönelik Raporlardan Sızan Nefret

Date:

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 294. sayısında yayınlanmıştır.

Bütün zaferler ancak kadın bedeni üzerinden kazanılabilir. Yerel halkın kadınlarına hem sembolik olarak hem de gerçek hayatta tecavüz edilmeden kazanılan hiçbir zafer milliyetçi/ırkçı-ataerkil ideolojiye yeterince hizmet edemez. İşgal edilecek topraklar, ya da katliam yapılacak halkın kadınları, kültürel hegemonya üreten araçlarla, paradoksal olarak hem tehlikeli ama aynı zamanda cinsel olarak çekici biçimde tasvir edilirler. Milliyetçi/ırkçı-ataerkil ideoloji ile mayalanmış erkekler, yapacakları katliama hem tehlikeli hem de cinsel cazibesi yüksek kadınlara tecavüz etme arzusuyla motive edilirler. Bu teorik çerçeveyi Dersim Tertelesi öncesinde Devletin bürokratları tarafından hazırlanan raporlarda tespit etmek mümkün.

Derebeyi ve Dersim adlı çalışmasında Hakkı Uluğ, Dersimli kadın bedenini, erotik-fantastik anlatım türleriyle yarışabilecek kadar şehvet düşkünü, ya da “muharebe alanı” olarak işaretlerken, ırkçı-ataerkil- nefret söylemini Kızılbaş inancı temeli üzerine kuruyor.

Pertek-Hozat yolunun kenarında bir sırtın üzerindeki Zive köyünün de bir totemi vardır. Bu “Sultan Hızır”ın mezarıdır. Burası İmam Hüseyin’in bir torununa atfedilen toprak yığınıdır. Buraya evladı olmayan aileler gelirler, günlerce o civarda sürünürler, beklerler. Burası her türlü iğrenç vakalara sahne olur. Saraya müptela olanların hastanesi burasıdır. Buradaki seyitler okur, üfler, üfürür, üstelik beş on para da geçim toparlarlar.[1]

Birçok resmî belge niteliğindeki katliam öncesi raporlarda ve gazetelerde, Kızılbaş kadının ahlaksızlığı ve bu ahlaksızlığın inançtan kaynaklandığı vurgulanırken aynı zamanda, bütün bunların nasıl da “kutsal aile” kavramından uzak olduğu tespiti yapılıyor

Bizzat Devletin üst düzey bürokratları tarafından hazırlanın Dersim raporunda ise Ovacık bölgesine ait olduğu söylenen bir türkünün sözlerine yer verilmekte ve daha sonra da sözlerin anlamı tartışılmaktadır:

Vardım odasına kahve pişirir/ Kınalı parmaklar fincan devşirir/ Gel beri gel beri gündüzlü dostum/ Uydun el sözüne selamı kestin/ Ben o Kürdü almam Ayağı çarıklıdır.[2]

Bir yandan Dersimlilerin aslında Türk olduğunu ispatlama çabası diğer yandan da Kızılbaş inancına ve Dersimli kadınlara yönelik cinsiyetçi ve nefret söylemi özensiz ve çelişkili bir şekilde boca edilirken, “gündüzlü” sözüne açıklık getirilmiştir:

“Bunu söyleyen erkek söylediği kadının gündüzlüsüdür, oynaşıdır. “Oynaş” ve “gündüzlü tutmak” demek [şu manaya gelir], haftanın bir gündüzünü sevdiği bir erkekle geçirmek Kızılbaş kadının hakkıdır. İşte buna “oynaş tutmak” derler. Kadın ancak gündüz oynaşmaya mezundur. Gece tutamaz. Kadının bu hareketi, kocasınca ve Kızılbaşlarca günah sayılmaz. Kızılbaş itikadınca, gün ve güneş ziyası [ışığı] karşısında hayır işlerler.”

Nazmi Sevgen de açıkça Sünni ideolojinin ürettiği aşağılamalar ve karalamaların belki en uç noktası olan “mum söndü” klişesine “destek atmaktadır”.

Sabahları daha güneş doğmadan kalkar, güneşin ilk ışıkları etrafı aydınlanırken, giyinmeden evvela doğuya yönelir, güneşin ilk ışığı nereye isabet etmişse oraya karşı ellerini kaldırarak dua ve niyaz ederler. “Ya Hızır” diye bağrışırlar.

Burada “giyinmeden” sözünün yanına bir dipnot açıklaması yapılmıştır: “Otuz iki sene evvel, Malatya’nın Hasan Çelebi ve Hasan Badrik köylerinde Kızılbaşların yatarken çırıl çıplak soyunup ailece bir büyük örtü altına girerek yattıklarını görmüştüm” diyerek “mum sündü” söylentisini yenide üreterek pekiştirmektedir.

Resmi raporlarda ve Devletin propaganda aracı gibi hareket eden dönemin öneli bir gazetesi olan Cumhuriyet’te, Dersim coğrafyası ve Dersimli kadın bedeni birbirinin yerine geçerek, elde edilmesi kolay olmayan bir arzu nesnesine dönüşüyor. Bu ulaşılmazlığı Cumhuriyet’te yayımlanan “Tunceli İsyanı Niçin ve Nasıl Çıktı” başlıklı yazıda Seyid Rıza’nın eşi Besi’nin uzun uzun tasvirinde görüyoruz. Bu tasvir çok farklı okumalara verimli bir içerik sunuyor. Böyle bir başlık altında, bir kadın tasvirinin yer alması kaçınılmaz olarak bu kadının “isyanın” sorumlusu olduğu düşüncesini akla getiriyor:

Başında gümüş bir taç, açık nasiyeini yarım kutur halinde çerçeveleyen ziynet altınlarının kenarından sarkan parlak siyah zülüfler hakikaten Besi’ye hususi bir ihtişam vermişti. Üzerinde Şam kotnisinden üç etekli bir entari, kısa ve gümüş sırmadan işlemeli bir cepken vardı. Ayaklarında Erzincan kunduraları. Başında, vücudunu tamamen kaplamış ağır ipekten bir puşu taşıyordu. Bu yerel ve tarihi ihtişama tapan tek adam Seyid Rıza’dır. Başkalarının takdirkâr nazarlar tevcih etmesine bile imkân yoktu. Besi’nin bu fıtri ve boyasız güzelliğine harikulade keskin bir zekâ da inzimam etmişti. En muğlak işlerde derhal Besi’nin şeytani zekasına müracaat edilir ve istifadeye çalışırdı.

“Sergerde Rıza dehaletine karısı Besi’nin mani olduğunu söyledi” (Cumhuriyet, 21 Eylül 1937) başlıklı gazete yazısında “Seyid Rıza, daha harekâtın başında teslim olmak niyetinde bulunduğunu fakat karısı Besinin mani olduğunu söylemiştir.” Besi, Sergerde olarak tanımlanan ve Dersim’de olan biten bütün kötülüklerin sorumlusu gibi gösterilen ve alelacele tatil olan Pazar günü mahkeme yaptırılarak idam edilmeyi hak edecek kadar kötü olan Seyit Rıza’nın bile, bu koşullara gelmesinin sorumlusu olarak gösteriliyor. Besi hakkındaki asıl düşünceleri birkaç gün sonraki gazetede iki tam sütün olarak yer alan uzun bir yazıda ayrıntılı görüyoruz.

“Tunceli İsyanı Niçin ve Nasıl Çıktı” (Cumhuriyet, 26 Eylül 1937) başlığı ile yazılan uzun yazıda sıradan bir kadının nasıl “isyanın” sorumlusuna dönüştürüldüğünü görmek mümkün.

Seyid Rıza, her şeyi unutmuş ve kendisi için ideal bir varlık olan karısı maktul Besinin hayaliyle haşir ve neşir olmağa adamış.

(…) Besi genç ve güzeldi, tam manasıyla bir dağ dilberi idi. İhtiyar şaki ile aralarında dehşetli yaş farkı vardı. Besi, uzun boyluydu. İhtiyar şakiyi cidden fetih ve teshir eden bu fettan ve füsunlü dağ güzeli harikulade cesurdu. Hatta, Seyid Rıza, muhalefette ısrar ve inadı ve teslim olmamaktaki inadını Besi’nin sihirli tesirine atfetmektedir: “Besi, bana ‘aman gitme, seni öldürürler. Evimi yıkarlar Bunlara itimat olunmaz. Kaç kurtul’ diyordu. Ben de sözlerini biraz doğru buluyordum.”

“Teslim olunuz, kan dökülmesin!” hitabına karşı ilk silah onlardan patlamış ve Besi’nin, dişi kaplanın cesur ve fakat canavarca cesareti bir hayli sirayet etmiş ve Besi bu muharebede maktul düşmüştür. Seyit Rıza’nın oğulları ve Besi de dahil maktul düştükleri, Seyid Rıza da esaslı tesirler vücuda getirmemişken, Besi çok hususi ve emsalsiz bir yanıklık husule getirmiş ve Seyid’in mahpusta bile hayatını hicran ve figan dolu cehennemler cehennemine çevirmiştir.

Besi’yi hatırlayınca gözlerinden katre katre yaşlar akan Seyid Rıza, görülen lüzum üzerine iki gün evvel tevkif edilen oğlu Hüseyinle gayri muntazır bir karşılamada hiç de istifini bozmamıştır. (Cumhuriyet, 26 Eylül 1937).

Sonuç olarak Dersimli Kızılbaş kadın Sünni-Türk-modern-erkek tarafından oryantalist bir yaklaşımla sürekli fuhuş yapan, cadı, şeytan ama aynı zamanda paradoksal olarak güzel, seksi ve çekici olarak tasvir ediliyor. Dersim erkeklerini isyana sürükleyen iffetsiz ama bütün bunlara rağmen ve bütün bunların yanında aynı zamanda, Sünni-Türk-erkek tarafından elde edilmesi gereken arzu nesnesidir.

[1] Uluğ 2011: 34 (alıntılardaki ifade bozuklukları ve imla hataları düzeltilmeden kullanılmıştır).

[2] Çalışlar 2010: 54.

Paylaş

spot_img

İlginizi çekebilir

Bunlara baktınız mı?
Benzer Başlıklar

‘Alevilere Yönelik Soykırımlarla Yüzleşme ve Direniş Hafızası’ Çalıştayı Gerçekleştirildi

Bu haber Alevilerin Sesi dergisinin 294. sayısında yayınlanmıştır. 18 Mayıs...

AABF Kültür Sanat Kurulu: Aleviliğe Sığmayan, Alevi Sanatçılığına Yakışmayan Bir Açıklama Üzerine

Kendisini uzun yıllar Alevi kimliğiyle tanıtan, Alevi halkının inanç...

Doç. Dr. Ayfer Karakaya-Stump: Mezhepçiliğin Gündelik Hâlleri ve Kemal Kılıçdaroğlu Vakası

Ayrıcalık, ona sahip olanlar için görünmezdir. Michael Kimmel Bundan 10 küsur...

Cemal Taş: Kerbela ra Bargıniye, Derd u Khuli Xo Viri ra Nêbiyê – 

Kırmanciye de vanê des u dı aşiri, hendo ki...

Alevilerin Sesi dergisine abone olmak ister misiniz?