Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 288. sayısında yayınlanmıştır.
Aleviliğe verdiği 40 yıllık emeğin ardından 26.7.2023’te doğa’ya yürüyen yolumuzun bilgesi araştırmacı-felsefeci-edebiyatçı sevgili Esat Korkmaz’ı birinci yılında bir yazıyla anıyoruz. O’na beden olmak dileğiyle söze başlıyorum.
Yazarak yaşamını sürdüren Pirim Pirsultan şiarı ile gönüllü karınca misali ömrünü toplumsal sorumluluğa adayıp 70’e yakın eserleri ile aydınlattı yolumuzu. Öksüz kaldı yolumuz demek doğru olur: Devrin daim olsun yoldaşım, kalem emekçisi can dostum. Bilginle güneşlendik de ölümün nasıl evcilleştirileceğini öğrendik; şimdi o bize teşekkür etmeye başladı. Söz bilincine kavgana beden olacağız ve seni dirilteceğiz; birlikte mücadele vereceğiz, ölüm anını armağan olarak gönüllerimize mihman edip rahatlayacağız.
Esat ile 2011’de Londra’da düzenlediğimiz 1. Alevi Festivali’nde yüz yüze tanıştık. Sahne programımdan sonra canlar “hoca seni çağırıyor” dediklerinde, yoğun bir heyecan ve ‘eyvah ne eksiğim oldu’ duygularıyla yanına gittiğimde; ‘sevgili ozanımız sesin hâkikat zilidir geleceği çağıran, Leylâ’m’, deyip kucaklayıp öptü anlımdan. O anda zamanda koşup büyümüştüm birden.
Sevgilim; ben sen, sen ben olduk; dişileştik birlik dolusu ile: aslan kormaz yürüdük durduk devriyemizde, ayna olup öbür dünyamıza; bu dünyanın gölgesini izleyip, gözbebeklerinin batın yanına, ezberleri kırıp çizik attık aşkımızla. An geldi murşit an geldi talip olduk – ‘yol aşkına.
Şimdi de sözü, yolumuzun bilgesi Esat’a verelim ve sözümüzü mühürleyelim:
“Bizler, bizi ebedi gerçeğin özüne götüren birlik dolusunu içtiğimiz için ilahi ezberimize ihtiyaç yok diye bağırıyoruz. Asıl gerçeğe, ebedi gerçeğe ulaşarak, hakka kavuştuk; bunun için mihraba gereksinmemiz kalmadı diyoruz. Yolumuzda canın önemi yoktur. Biz cananı arıyoruz, bunun için aşka aşık olduk. Aşk sanatı dışında sanat tanımıyoruz. ‘Bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok, noksanlık eksiklik senin görüşlerinde’ diye çığlık atıyoruz. Bizler gönlü kabe bilir, gönüle ulaşmanın kurallarına uyarız. Bu nedenle insana secde ederiz, doğaya secde ederiz. Bizim için bundan başka ibadet biçimi yoktur diyoruz. Biz ‘kuranı insanın yüzünde, bağlamanın göğsünde, dağın yamacında bulur, oradaki kuranı okur, bu nedenle bize başka kuran gerekmez’ diye bağırıyoruz.
Tanrı konuşan insandır, konuşan haktır. Öyleyse ibadet; tanrıyı/hakkı insanlaştırmak ya da insanı tanrılaştırmaktan, haklaştırmaktan başka birşey değildir. Bu nedenle, insan, toplum ve doğa; yaratıcı/yok edici tanrının tasallutundan kurtulmalıdır, diyoruz. Bizler geleceğe taşınabilmek için yaşarken ölmek, hakka yürüyünce, yeni bedenlerde dirilmek, yani kendi hiçliğimizden doğmak, kendi hiçliğimize dönmek, böyle böyle ölümsüzleşmek istiyoruz. Bizler ebedi gerçeklerin peşinde koşmakta yanıp-yakılan, ama yılmayan insanlarız. Biz yolumuzun kurbanıyız. Evvelde evet dedik ve bu sözümüzden asla dönmüyoruz.”
Esat Korkmaz’a
Sevdiğim hâkikat yollara düştü
Leylâ oldu aşkı çöllere sürdü
Hallac’a kıydılar Bedrettin öldü
Sırrı aşkı aşikara yordular
İlimden uzağa kanlara düştüm
Bilgiyi sezgiyi tanrıya yeğdim
Varlığı ortodox pazara sürdüm
Kayboldu ben/lerde kimlikler gördüm
Kana bulanmam Kerbela ile
Ezber dürtüleri yuğar zahirle
Üç maymunu oynuyorsa düzenle
Kara akla kapkaranlık kendine
Ellerin gözlerin aklıma düştü
Yılmadan bıkmadan gerçeği sürdü
Siyah beyaz renk ahenge dönüştü
Enel hak hâkındır toprak iz sürdü
Kafa tutar hayallerin düzene
Yürek ister terki terk etmeye
İnsan oğlu insan ise gerçeğe
Özgürleşir özgüründen öteye.
Leyla Aslan