Salı, Nisan 16, 2024

Kerbela’yı anarken…

Date:

Müslümanlar yezit gibi bir hükümdara duçar olduğunda artık İslam’la vedalaşmak gerekir’

İmam Hüseyin

Müslim Kaya – AABF İnanç Kurulu Başkanı

Kerbela olayının üzerinden 1374 yıl geçti ama Kerbela’da saltanat sahibi despotların Ehli-Beyt ailesine reva gördükleri vahşet unutulmadı ve unutulmayacaktır.

Hakkı, Hukuku ayakları altında çiğneyenler, Hakkı Hukuku savunanları da en barbarca bir şekilde katlettiler. Katledilenlerin kanları, parçalanmış bedenleri ve mızrakların ucunda taşınan kesilmiş başlarını kendi saltanatları için Tahtı-Revan yaparak üç günlük Dünyalarını zevkü-sefa ve debdebe ile geçiren insanlık katillerinin sonu döktükleri kanda boğulmak olmuştur.

Baskı, zülüm ve sömürüyle inşa edilen saraylar, haram lokma ve yetim hakkı ile bina edilenler gün geldi yerle bir oldular. Zülüm kaleleri yıkıldı, zalimlerin isimleri insanlığın vicdanının da, dilinde lanetlenerek anıldı.

Zulme uğrayanlar Rahmetle, zalimlerde lanetle anılmaya devam edilecektir.

Kerbela olayı İnsanlık Tarihinde eşine az rastlanılacak derecede vahşet uygulayıcıları ile bu vahşete boyun eğmeyen Hakk davayı savunmaktan başka bir amaçları olmayan bir ev halkının vahşete  karşı  mücadelesidir.

Kerbela! Hakkın Haksızlığa, Adaletin Adaletsizliğe, Aydınlığın Karanlığa, Ehli-Beyt’ten ‘Cennet gençlerinin seyyidi’ İmam Hüseyin’in İslami kendileri için bir saltanat değneği haline getirmiş olan Muaviye-Yezit zihniyetine karşı ‘Yezide biat etmeyeceğim, bu yolda ölmek var dönmek yok’ diyerek Hak yolunun yorulmaz, baş eğmez simgesi haline gelen Şehitler Şahı’nın ve ona gönül vermiş olanların Yezit Despotizmine karşı verdikleri bir mücadeledir. Bu mücadelenin bedelini İmam Hüseyin ve beraberindekiler canlarıyla ödediler, Kerbela’da verilen bu ölümsüz mücadele Ezilen, sömürülen, zülüm görenlerin ellerinde meşale olup yolu aydınlattı Bayrak olup zulüm kalelerinin burçlarına dikildi.

Kerbela’da yaşananlar bugün egemen çevrelerin dile getirdikleri gibi ‘Münferit’ bir olay bir ‘hata’ değildir. Bu süreç Hz Muhammed’in Arap kavimlerini islama davet etmesiyle başlar ve süreç boyunca yaşananların Hz Muhammed’in Hakka yürümesinden hemen sonra kendini açığa vurmasından başka bir şey değildir. Daha önceleri Ticareti, orduyu, İdareyi ellerinde bulunduran aristokrat kesimin, kılıç zoruyla İslamı seçmiş olmaları ve tekrardan ellerine aldıkları güçle yeniden sahneye çıkıp geçmişin intikamını akıl almaz hile ve entrikalarla almaları ve kendi egemenliklerini tekrardan kurmalarıdır. Bu aşamada karşılarında buldukları tek güç İmam Ali ve çocukları İmam Hasan ve İmam Hüseyin’dir, çeşitli entrikalarla İmam Ali ve İmam Hasan ortadan kaldırılmış sıra İmam Hüseyin’e gelmiştir…

İmam Hüseyin kendisine yöneltilen bütün baskılara karşı çıkıp boyun eğmemiş ben’’ yezit gibi bir fasıka boyun eğmeyeceğim’’ demişti. Lanetli Mervan’ın ‘’gel Yezide Biat et, bu sayede ne istersen ona kavuşursun’’ telkinine cevaben ‘’Müslümanlar Yezit gibi bir hükümdara düçar olduğunda artık islamla vedalaşmak gerekir’’ diyerek Muaviye zihniyetinin ne Hz Muhammed ile ne de İslamla bir alakasının olmadığını sadece İslamı kendi saltanatları için bir araç olarak kullandıklarını ‘Kesilmiş Başım bile Yezide biat etmeyecektir’ diyerek karşı çıkmıştır.

Kerbela olayı bir dönüm bir ayrışma noktasıdır. Vicdanı ak olanlarla Vicdanı kara olanların, Hakkı ellerinden alınmışlarla Hakkı gasp edenler arasında ilelebet olarak sürecek olan mücadelenin ismi ve simgesi olmuştur.

Zalimlerin okları ve mızraklarından kızıl kana boyanmış bedeniyle Kerbelanın kızgın kumlarına düşerken İmam Hüseyin, bu kutsanmış bedenin heybetinden yerler yarıldı, Dağlar, taşlar ya Hüseyin diye inledi, Arz’ın figanı arşa yükselirken arş titreyip semaha, Sema’daki bütün melekler Hüseyin için yasa durdu, Güller güllerini, Ağaçlar yapraklarını, kuşlar kanatlarını yere indirdi, dereler ırmaklar şehitler şahı için ağladı. Turnaların sesine, yağmurun tanesine,  Bağlamanın teline, İnsanların diline ağıt olup yankılandı, Mazlumun gönlünde hüzün, Deccallerin yüreğinde korku oldu. Gün geldi gözlerden akan yaşlar yüreklerde biriken öfkeyle birleşip Ya Hüseyin diyerek zincirler kırıldı, zalimlerin saltanatını yerle bir etmek için yüründü..

Türbesinin üstün nakş eylemişler 
Gel dinim imanım imamı Hüseyin 
Seni dört köşeye baş eylemişler 
Gel dinim imanım imamı Hüseyin


Çağlar sular gibi akasım gelmez 
Şehrine girince çıkasım gelmez 
Yezit’in yüzüne bakasım gelmez 
Gel dinim imanım imamı Hüseyin 


Senin âşıkların yanar yakılır 
On iki imam katarına katılır 
Bunda Yezidilere la’net okunur 
Gel dinim imanım imamı Hüseyin
 


Şah Hatayi’m eder erenler nerde
Çalısız kayasız bir sahra yerde
Kerbela çölünde kandilde nurda
Gel dinim imanım imamı Hüseyin

Kerbela Kerbela’da bitmedi, isim değiştirerek kılıf değiştirerek devam etti, Muaviyeler, Yezitler tarihin çöplüğünde yerini aldılar ama takipçileri hala iş başında. Hala ülkemizde Aleviler dörtbir taraftan kuşatılmış durumda, hala Cemevlerimiz tanınmıyor hala eşitlik, Demokrasi, inanç özgürlüğü beylerin kendi kontrollerinde; Yetmedi bunca katliamlar, sürgünler, soykırımlar. Geçmişin o fasık zihniyeti yeniden hortlamış çok hızlı bir şekilde etrafı kasıp kavurmaya başlamıştır. Şimdilerde tarihte Alevilere kan kusturmuş olan düşüncenin mirasçılarıyla ayni sofrayı ‘’kardeşlik‘’ adına paylaşanlar Alevilere istedikleri şekli ve şemali vermek için Demiri tekrardan örs ile çekicin arasına almak için uğraş vermektedirler. Yüzyıllardır egemenlerin Alevileri yok etme, Devşirme rüyaları bitmedi bunlar geçmişte kendilerini şeyhülislam  fetvalarıyla, katliamlarla dışa vuruyordu, bugünkü ortamda biryandan iktidar bir yandan da iktidarın nimetlerine sırtını dayayanlar vasıtasıyla gündeme getirilmektedir İktidar sahiplerinin bundan önceki açılımları bir netice vermediğinden sıraya Amerikan dolarları ve devletin örtülü ödenekleri sayesinde palazlanlar, Aleviler camiye gitmiyorlarsa Cemevi’ni Camiye götürelim  mantığıyla rüyalarını gerçekleştirmek istemektedirler. Alevi inancından bihaber olan bu inanç fakirleri bilsinler ki  Aleviler için Emevi İslam şeriatının gölgesinde her tuğlasında yetim hakkı bulunan, vebalden boynu bükük, sırtı kambur minaresiz dört duvarın hiçbir anlamı yok, rıza çiçeklerinin açtığı her yer Aleviler için ibadethanedir.

İktidarın ve değişik odakların sunduğu nimetlerden (Kırıntılardan) yararlanmak isteyenler biribirleriyle yarış içinde. ‘’Ağacın kurdu kendi özünden olur’’ misali Aleviliği içeriden yok etmeye, eritip başka potalara aktarmaya çabalayan Cami + Cemevi  = Cami projesi  mimarları İmam Hüseyin’in hak davasından zerre kadar nasibini almamış ve davayı nasıl pazarladıklarının marifetini gözler önüne sermişlerdir. Öbür taraftan da Aleviliği kendi özünden, değerlerinden, kutsallarından kopararak içi boş bir kütle gibi kendi ideolojik düşüncelerine ve emellerine payanda yapmak için çaba sarfeden inanç yoksulu çıkarcıların çabalarını da unutmamak gerekir…

Asırlardan beri uygulana gelen sınırsız haksızlıkları kara bir çarşaf ile örtüp, Alevi sorununu sözüm ona çözmeye çalışmak Güneşi balçıkla sıvamaktan başka bir şey değildir. 12 Eylül generalleri de her alevi köyüne bir cami yaptırdılar, İnsanları dipçik zoruyla camiye sokmaya çalıştılar, Yaşanan bütün faşist zorbalıklara rağmen aleviler boyun eğmediler, içlerinden devletin haram sofrasından kendilerine sunulan artıklardan pay edinenlerden hariç…

Hak yolunu Emevi şeriatının, bağnazlığının kara çerçevesi içine hapsetmeye çalışanlar, sofrayı harcı haram olanla ne kadar güzelce donatırlarsa donatsınlar, şunu unutmasınlar ki Pir’im Pir Sultanın köpekleri bile Hınzır Paşanın sofrasındaki harama yaklaşmadılar.

 Alevilik İnancı dünyanın bir Rıza şehri olması içindir… 

Aleviler olarak yetmiş iki millete ayni nazarla bakan, Dört kitabın dördünü ve gelmiş bütün peygamberleri hak olarak bilen, yaratılanı Yaradan’dan dolayı seven bir düşünceye sahip olarak elbette ki ne Cami’ye ne Kilise’ye ne Havra’ya karşıyız. Bütün inançların özgür bir ortamda yan yana yer almasından insanların kardeşçe bir arada yaşamasından hiçbir sıkıntımız olmaz. Gönül terazimiz her zaman Hak’tan yana olmuştur, dilimiz Gönül terazisinin nağmelerini söylemiş, ellerimiz her daim helale uzanmıştır, Gözümüz Haktan gayrısını görmez, Kulağımız ilahi sedadan başkasını işitmez, Birlik potasında erimek tek amacımız olmuştur. Arzumuz Binlerce çiçeğin yanyana açması Binlerce düşüncenin kardeşlik ortamında en ufak bir baskıya maruz kalmadan kendini ifade etmesidir.

Lakin üstümüze zoraki dikilmek istenen elbisenin dışı ipekten içi ise deve dikenlerinden. Alevi inancına mensup hiçbir can kendisini bu elbisenin içinde özgür hissetmeyecek ve bu elbiseyi giymeyi reddedecektir.

Tarihsel süreç içerisinde canlarını davalarına bedel olarak ödeyenler bugün yeniden ötmeye başlayan ‘Keklik’lerin tatlı dilli ihanetlerine kanmayacaklardır. Tarihten ders alamayanlar şunu bilmelidirler ki Nice Nemrutlar, nice firavunlar, saltanatları döneminde kendilerini Tanrı ilan edenlerin ne adı ne sanı kaldı gök kubbenin altında.

Değer mi? Alevi ismine, Alevi inancına, Kutsallarına bu inancı taşıyan çocuklara dahi tahammülü olmayan, Tarihte Alevi katliamları yapmış katillerin isimlerini çağrıştırmaktan bir an geri durmayan, Ebu Suudların, Müftü Hamzaların, Bitlisli İdrislerin mirasçıları bu sarıklı din tüccarlarının Aleviler üzerine çökertiği kara niyetlerine ortak olarak gelecek nesillerin gözünde ‘Hınzır Paşa’ gibi anılmaya.

İmam Hüseyin’in yaşamı, mücadelesi, davasına sahip çıkışı bizlere örnek olmalıdır, Ehlibeyt inancının neferleri olarak Hak davayı yaşamalı ve yaşatmalıyız. Kerbelayı anmak Haksızlığa boyun eğmemek ve her türden ihanete, bölüp parçalamaya, yok etmeye ve Biatçı düşünceye karşı Hüseyni duruşu sergilemekle eşanlamlıdır…

Paylaş

spot_img

İlginizi çekebilir

Bunlara baktınız mı?
Benzer Başlıklar

Madımak Katliamı Hafıza Merkezi Belgesel Filmi

BİLGİLENDİRME Sevgili Canlar, Madımak Katliamı Hafıza Merkezi Belgesel Filmi 2 Temmuz'da...

Özge Göncü: İyi Olmamızın Mücadele İle Ne Alakası Var?

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 285. sayısında yayınlanmıştır. Çetin mücadele...

Zeliha Korkmaz: 2024 Perspektifi Kadınlar İçin Mümkün Mü?

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 285. sayısında yayınlanmıştır. Geride bıraktığımız...

Ufuk Çakır: 35 Yılın Emeği: AABF

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 285. sayısında yayınlanmıştır. Karanlık bilmeyiz,...

Alevilerin Sesi dergisine abone olmak ister misiniz?