Pazar, Haziran 15, 2025

Hasan Harmancı: Suriye Katliamı’nın Alevilere Öğrettiği

Date:

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 293. sayısında yayınlanmıştır.

Alevi aktivistleri uluslararası hukukun üstünlüğünden ve eşitlik sağlayıcı gücünden yararlanarak Suriye’deki kardeşlerini ölümün pençesinden kurtarmaya çalışıyorlar. Alevilere Aleviler dışında bir destek çıkanı da yok, olma ihtimali şu koşullarda epey zor. Kimse Alevi’ye Alevi bile demiyor.

Bu süreçte Suriye’de Alevi katliamı Alevileri birlik olmaya itti. Aleviler arasında tartışılmakla birlikte desteklenmesi ve daha geniş bir perspektifle ele alınması gereken bir durumdur.
Aleviler kadim bulundukları hiçbir ülke tarafından tanınmıyor. İran’da Alevilerin önemli bir mücadeleleri var ancak uluslararası destekleri yok. Irak keza öyle. Afganistan’da Alevi olduğunu da Aleviler dahi bilmiyor. Orada Alevi toplumu şu süreçte neler yaşadı bileni yok.
Bu Alevilerin gelecekte nasıl bir pozisyonda olacaklarının muğlâk olduğunu gösteriyor.
Aleviler Türkiye dâhil tüm yerli coğrafyalarında sosyal ve ekonomik açıdan yoksulluk seviyesindeler. Bulundukları ülke siyasetini ekonomik ve sosyal yönden etkileyecek bir güçleri bulunmamaktadır. Ancak yine de bulundukları tüm ülke parçalarında kentleşmeye en yüksek uyumu, yatkınlığı kültürel ve aşiret dışı davranışları nedeniyle önemli ölçüde sağlamışlardır. Bu yönleri göç ettikleri Batılı ülkelerde de gözleniyor.

Aleviler başta kadın kimliğe duyarlılık, saygı ve inancın toplumsal hayatta baskınlığı konusunda felsefi duyarlılıklarıyla tanınıyorlar. İçeride önemli tartışmalar yaşamakla birlikte cenazelerini inançları çerçevesinde kaldırma konusunda dahi Müslüman toplumuna isteyerek ya da istemeden adapte olunan bir süreçleri dahi söz konusu. Öyle nazeninler. İktidarların yerelle ilişkileri üzerinden bakarsak en makbul topluluklar arasında sayılabilirler.
Buna rağmen eşitlik denilince hiçbir Alevi hinterlandında Alevilerin talepleri ve inançsal koşulları dikkate alınmaz.

Alevilerin felsefi ya da sosyal duruşları değil mücadele biçimleri açıktır ki siyasi konumlarını yapaylaştırıyor. Sınırda yaşamaya mahkum olmak işte budur. Ancak Aleviler örgütsüz ve tanımsız halde dahi kendilerini kişi olarak 1.sınıf görürler. Toplumsal durumlarıyla alakalı hal ise hala 19. Yüzyıl koşullarındadır. Tanımsız tutarsız bir şekilde Devletlerin statüsüz “vatandaşları” olmaya devam ediyorlar.

Suriye örneğini ele aldığımızda Alevilerin hızla bulundukları ülkelerde konum kazanmaları gerektiği ortadadır. Yasal statü kazanmanın çok önemli bir pozisyon ve mücadele alanı olduğunu ortaya koymaktadır. Devletlerarası hukuki statüsü olan toplulukların durumuna uluslararası hukuk daha farklı yaklaşır. Bu statü bireysel hak arayışlarından ayrı görülmelidir.

Hükümetlere (İktidara diyemeyiz) her zaman uzak olan Alevi toplumunun gerçekte bu halde olmasının nedeni ülkelerin eşitlik verme konusunda antidemokratik oluşuyla ilgilidir.
Suriye örneği Alevilere göz kırpan iktidar ya da muhaliflerle zaman kaybetmemeleri, oyalanmamaları gerektiğini göstermektedir.

Yasal statü uluslararası hukukun da güvencesi anlamına gelir. Aksi halde kolayca terörist ya da karşı devrimci sayılıp katledilmek, her türlü işkence ve kurban olma koşuluna düşürülebilmek anlamına geliyor.

Aleviler Cumhuriyet boyunca birçok kentte toplu katliama uğratılmaya çalışıldı. Bu üstelik Dersim ve Maraş’ta başarıldı. Bu devlet aklı hiç değişmedi ve Türkiye Avrupa Birliği kapısındayken dahi tersi bir yol izledi ve yarı-laik toplum yapısından anti-laik sürece geçerken Sivas’ta, Gazi’de yine Aleviler kurban edildiler. Sığınacakları kimseleri yok.

Düşünsenize garip bir muhalefet anlayışına sahip olan CHP gibi bir partiye yakın durarak Sivas Davası’ndan vicdani ve hukuki bir süreç kazanmaya çalıştılar. Türkiye’de adalet hiç hukuka göre işler mi. Aynı muhalefet iktidar ortağı olduğu gün anti laik bir iktidarı ve ittifakı tercih ettiğini jeopolitik olarak göstermiştir. Kazanımlardan “kaygılanan” ve Uluslararası görünmekten kaçınan Aleviler azınlıktır diye yarım ağız Avrupa Müktesebatı’nda yer almasına başta Alevi örgütleri olarak tepki verdiler. Bu arada Aleviler, Alevilere karşı oldukları bu yönlü birçok duygusal tepkileri her daim gösteriyorlar.

İşin aslı Aleviler de Alevilikte coğrafyalarının hiçbir yerinde kendi talepleri çerçevesinde tanınan bir toplum olmadılar ve kolayca üstelerine kriminal suçlar atılabiliyordu. Kaygıların bir nedeni bu sayılabilir. Türkiye’de olduğu gibi Suriye ve İran’da da durum bu yönlüdür.

Şimdi Avrupa sathında hukuki statü açısından olmasa da, insani eşitlik çerçevesinde bir topluluk olarak İnsan Hakları Mahkemesi’nin, Avrupa Birliği’nin kapısında topluluk olma koşullarında uygulanan talepler için afiş ve dövizlerle kendilerini gösteriyorlar. Biraz yadırganır olsalar da ellerinde geleni bu. Eylem doğru ancak eylemin topluluk statüsü eksik.
Umuyorum ki Aleviler bu çıkışlarıyla da olsa bir mücadele alanı ve tanınma prosedürü için gerçek anlamda adımlar atabilirler.

Ancak bir şeyi yeniden düşünmek durumundayız. Devletler artık ideolojik bir yapı taşımıyorlar. Lobi gücü ve stratejik etkiyle, baskıyla hareket ediyorlar. Toplumsal hiçbir muhalefet bundan ari değildir.
O nedenle duruma hak ihlali çerçevesinde yaklaşıp hak-hukukla tek yönlü hareket etmek beyhudedir. Hangi ülke değil hangi çıkar ve güce ortak olunduğu insan yaşamının savunulmasına katkı sağlayabilir.

Aleviler aslında bazı durumlarda böyle hareket ediyorlar. Nasıl mı? Avrupa ülkelerinde seçim zamanlarında belli partiler nasıl ki Alevilerin görüş ve düşüncelerini merak ederek pozisyon izliyorlarsa, bu Aleviler içinde geçerli olmalı. Her şey politik hamleyi sağlayacak lobi gücüdür ancak bu da kimin yanında doğru zamanda ve zeminde olduğunda belirleyicidir.

Yeni bir politik ve ekonomik çağa girdik. Bu çağda insan yok, toplumlar hukukla değil güçle ve etkiyle vardır. Aleviler buna uyum saplamaya başarabilecekler mi. Bu çağ toplumun ayakta kalma çağı olmaktan daha çok korunma çağıdır. Aleviler, toplumlarını koruyabilmek adına yeni yarıçap hesaplarını bu duruma göre geliştirmek durumundadırlar.

Paylaş

spot_img

İlginizi çekebilir

Bunlara baktınız mı?
Benzer Başlıklar

Kemal Karabulut: Dirençle Kararlılıkla Berlin’e Dikilen Dersim Anıtı

Bu röportaj Alevilerin Sesi dergisinin 294. sayısında yayınlanmıştır. Dersim Tertele’sinin...

Ezgi Kılınçaslan: Bir İnsan Ancak Unutulduğunda Ölür!

Bu röportaj Alevilerin Sesi dergisinin 294. sayısında yayınlanmıştır. "İnsanlar bir...

Alevi Toplumu İçin Tarihi Bir Gün: Tertele (Soykırım) Anıtı Gülbenklerle Ağıtlarla Açıldı

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 294. sayısında yayınlanmıştır. Dün Dersim...

Prof. Dr. Şükrü Aslan: 38’in Ardından… Dersim’de Devletin Alevi Hafızası

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 294. sayısında yayınlanmıştır. Dersim tertelesinin,...

Alevilerin Sesi dergisine abone olmak ister misiniz?