Çarşamba, Kasım 12, 2025

Ferhat Tunç: Hayatını Barışa Adamış Bir Sanatçıdan “Terörist” Çıkmaz

Date:

Bu Röportaj Alevilerin Sesi dergisinin 295. sayısında yayınlanmıştır.

Ahmet Yılmaz’ın Sanatçı Ferhat Tunç ile Röportajı

Başta sanatçı, devrimci, demokrat olan ve uzun yıllardır adından söz ettiren halkın sanatçısı Ferhat Tunç ile Almanya’nın Düsseldorf şehrinde bulunan Capitol Tiyatro sahnesi öncesi, siz Alevilerin Sesi dergisi için söyleşi yapma imkânı bulduk. Yılların tecrübesi ve yaşanmışlıkların dışa vurumuyla, samimi bir ortamda gerçekleşen röportajda, sizler adına kendisine şu soruları yönelttik:

Ferhat Tunç kimdir?

Dersim’de 1964 yılında bir dağ köyünde doğdum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım bu kentte geçti. İlkokulu köyde bitirdikten sonra Dersim merkeze göç ettik. Dersim’de ortaokul yıllarımda, bir yandan devrimci gecelerde bağlama çalıp ağıtlar söylüyordum. Bu yıllarda Dersim’in küçük ozanı olarak tanınıyordum.

1979 yılında Almanya’ya yerleşmenizin nedeni neydi ve Almanya’da nasıl bir hayatınız oldu?

Bu, ailemin Almanya’da yaşıyor olması nedeniyledir. 2018 yılında geçirdiği kalp krizi sonrası hayatını kaybeden kız kardeşim Nadire ile birlikte Dersim’de yaşıyorduk ve Almanya’ya gelmek gibi bir niyetimiz yoktu. Maraş Katliamı sonrasında Dersim’de gelişmeler kaygı vericiydi. Baskı ve tutuklamalar artmaya başlamış ve 12 Eylül darbesine dönüşen bu süreç, ailelerimizde korku ve endişeye neden oldu. 1979 yazında, aileleri Almanya’da olan yüzlerce Dersimli gençle birlikte, zorunlu olarak ailemizin yanına yerleştik. 1982 yılında Frankfurt’ta Amerikalı müzisyen Darnell Summers’la tanıştım. Birlikte, değişik kültürel motiflerin müziğe aktarılması ve müzikte çok seslilik konusunda önemli deneysel çalışmalar yaptık. Almanya’da yarıda bıraktığım lise öğrenimimi tamamladıktan sonra Mainz Üniversitesi’ne bağlı bir müzik okuluna kaydoldum ve kısa bir eğitim aldım. İlk albüm deneyimim, 1982 yılında “Kızılırmak” adlı albümüm oldu. Daha sonra 1984 yılında “Bu Sevda Var İken” adlı ikinci albümümü çıkardım. 1985 yazında, 12 Eylül atmosferinin sürdüğü dönemde Türkiye’ye döndüm ve ülkedeki ilk albümüm olan “Vurgunum Hasretine”yi yayımladım.

Albümler ve konserlerle zorlu bir hayat mı başladı?

Bu ilk albümle birlikte ülkede toplumsal mücadeleye katılmış oldum. Oldukça zor ve sorumluluk gerektiren bir hayatım oldu. Bu yeni hayatımda, miting havasında geçen konserler ve art arda çıkardığım albümler bana eşlik etti. Sonrasında gözaltılar, tehditler, mahkemeler ve yasaklar peş peşe geldi. Geride bıraktığım hayatıma 27 albüm sığdırdım. 2010 yılında Dünya Özgür Müzik Ödülü’nü İranlı sanatçı Mahsa Vahdat ile paylaştım. “Zor Zamanlar İnce Şarkılar” adıyla bir kitap yayımladım. 2 yıl boyunca Özgür Gündem gazetesinde “Vaveyla” başlığı altında köşe yazarlığı yaptım. Aktif siyaset yaptığım yıllar da oldu. HDK ve HDP’de kurucu üye olarak 10 yıla yakın süre çalışmalarım oldu. Ayrıca DAM (Dersim Araştırmaları Merkezi) kurucusu ve yöneticisi oldum. Hakkımda açılan sayısız dava ve aldığım hapis cezaları nedeniyle 2019 Mart’ında ülkeden ayrılmak zorunda kaldım.

Müzikle tanışmanız nasıl oldu?

Müzikle tanışmam, doğup büyüdüğüm Dersim coğrafyasıyla ve bu coğrafyanın tarihsel acılarıyla doğrudan bağlantılıdır. Annelerimizin uyutmak için kulaklarımıza fısıldadığı ninniler, bu ağıtlardı. Her Dersimli çocuk gibi ben de bu ağıtlarla büyüdüm. Bu ağıtlar, beni Dersim’in acılı tarihiyle tanıştırdı. Dersim’in acılı tarihi, sorunları, dertleri ve güzellikleri bir bütün olarak beni derinden etkiledi. Bu etki sadece müzikle sınırlı değil; kişiliğimi, yaşam kültürümü ve hayata bakış açımı da şekillendirdi. Ağıtlarla büyümüş bir insanım. Müzikal açıdan beslendiğim ana kaynak Dersim’dir diyebilirim.

Türkiye’de çıkardığınız albümler ve klipler hangileridir?

Almanya’da çıkardığım “Kızılırmak” (1982) ve “Bu Sevda Var İken” (1984) albümlerinden sonra Türkiye’ye döndüm. Türkiye’de sırasıyla şu albümleri çıkardım:

  • “Vurgunum Hasretine” (1986)
  • “Ay Işığı Yana Yana” (1987)
  • “Yaşamak Direnmektir” (1988)
  • “İstanbul Konserleri-1” (1988)
  • “Vuruldu” (1989)
  • “Gülvatan” (1990)
  • “Ateş Gibi” (1991)
  • “İstanbul Konserleri-2” (1992)
  • “Firari Sevdam” (1993)
  • “Özlemin Dağ Rüzgârı” (1994)
  • “Kanı Susturun” (1995)
  • “Kayıp” (1997)
  • “Kavgamın Çiçeği” (1999)
  • “Her Mevsim Bahardır” (2000)
  • “Şarkılarım Tanıktır” (2002)
  • “Nerdesin Ey Kardeşlik” (2003)
  • “Sevmek Bir Eylemdir” (2005)
  • “Ateşte Sınandık” (2007)
  • “Çığlıklar Ülkesi” (2010)
  • “DERSİM (Suware Kirmanciye)” (2012)
  • “Kobani” (2016)
  • “30 Yılın Ezgileri” (2017)
  • “Marşlar ve Ağıtlar” (2019)

Sürgünde, “Memleketçe” (2022) ve “Kayıp Şarkılar” (2023) adlı albümlerim dinleyiciyle buluştu. Ayrıca 2023 yılında “Çapulcu” adıyla bir single çalışmam yayımlandı. Müzik hayatımda sayısını hatırlamadığım onlarca klip çalışmam oldu. Tüm kliplerime ve albümlerime YouTube kanalımdan ulaşılabilir.

Aktif siyasete girişiniz nasıl oldu? Nerede ve ne tür çalışmalar yaptınız?

Öncelikle şunu belirtmek isterim: Sanatçı kimliğim, toplumsal mücadelenin siyaset cephesinde sorumluluk almamın önünde bir engel değil. Aksine, birbirleriyle muazzam bir ilişki içinde sürdürüldüğünde etkili sonuçlar almak mümkündür. Hayatıma müziğin yanında böyle bir süreci de kattım. 2011 yılında Dersim’de Blok adayı olarak başlayan bir süreçtir bu. Daha sonra Halkların Demokratik Kongresi üyesi ve ardından Halkların Demokratik Partisi’nin kurucu ve meclis üyesi olarak bu mücadeleyi sürdürdüm. 2018 seçimlerinde Aydın’da HDP milletvekili adayı olarak seçildim. Ancak her zamanki hileler ve oyunlar sonucunda bu hakkımız gasp edildi. Sürgünde, siyaseten daha aktif bir çalışmanın içinde bulunmayı ertelemiş durumdayım. Daha çok sanata ve müziğe yoğunlaşmaya yönelik çalışmalar yapıyorum.

45 yıldır kesintisiz devam eden bir mücadele tarihi. Ardından sürgün olmak nasıldır?

Haklısınız, 45 yıllık sanat hayatım, daha çok barış ve kardeşliğimizi dillendirdiğim, insan hakları ve özgürlüklerini savunmak adına çırpındığım bir mücadele tarihidir. Türkiye’de barış mücadelesi, ne yazık ki savaş rantından beslenen zihniyetlere hep yenik düşmüştür. Bu zihniyet yüzünden bugün ülkemizden uzakta sürgündeyiz. Bu süreçte birçok arkadaşım hayatını kaybetti. Arkadaşlarımızın kaybından derin bir acı duydum. Onları sonsuzluğa uğurlarken yanlarında olamamak acımı artırıyor. Sürgünde 7 yılı geride bıraktım. Sürgün, derin bir yalnızlık halidir; bunu yaşayarak öğrendim. Ağır ve zor geçen günler, aylar ve yıllar bitmek bilmiyor. Sürekli bir bekleme halindesiniz ve bu, sağlığınızı da etkileyen bir durum. Son 5 yıldır derin bir uyku çekmeyi özledim. Benim durumumda yüzlerce arkadaşımız var kuşkusuz.

Burada da sizi rahat bırakmadılar. Ölüm tehditleri, yeni davalar ve yakalama kararlarıyla birlikte kırmızı bülten talebi… Ne diyeceksiniz?

Haklısınız, burada da rahat bırakmadılar. Akıl almaz iddia ve davaların sonu gelmedi. Yetmedi, sosyal medya üzerinden linç kampanyalarıyla hedef gösterildim ve ölüm listelerinde adım ilk sıralarda yer aldı. Sonrasında Kırmızı Bülten çıkarma talebi… Doğrusu çok şaşırmıştım. Bu şaşkınlığımı ilk olarak, sürgünde buluştuğumuz gazeteci Can Dündar ile paylaştım. Ardından sevgili dostum Sırrı Süreyya Önder ile görüştüm. Kendisini minnetle anıyorum. Ülkeden ayrılmama neden olan ve hakkımda açılmış davaları avukatım Fatma Hopikoğlu aracılığıyla takip etmekteyim. Bu bağlamda, Almanya’da ifademin alınması için her seferinde talepte bulunuyoruz. Almanya, tüm davalarla ilgili Türk yargısının ifademin alınması yönündeki taleplerini her seferinde geri çeviriyor ve hakkımdaki iddiaların düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirtiyor. Bütün bu olanlarla toplumda “terörist” algısı yaratılmaya çalışılıyor. Hayatını barışa ve barış için mücadeleye adamış bir sanatçıdan asla “terörist” çıkmaz.

Babanızın hakka yürüme erkanına katılamadınız. Ancak telefonla katıldınız ve çok duygusal bir mesajınız oldu. Şimdi ne söylemek istersiniz?

Sürgünde tarifsiz en büyük acıdır bir yakınınızı kaybettiğinizde yanında, uğurlama erkanında olamamak. Babamı ebediyete uğurlama hakkından mahrum kaldım. Üzerimizde çok emeği olan bir babaydı. Baba, sırtınızı dayadığınız bir dağ gibidir. Öldüğünde o dağın üzerinize yıkıldığını hissedersiniz. Ben de öyle hissettim. Hep yanımızda kalsın istemiştik; olmadı. 88 yaşında ayrıldığında daha da yalnız kaldık. Biraz daha dayanabilseydi, o kutsal topraklara birlikte dönmenin hayaliyle doluyduk.

Dinleyici kitleniz genelde kimlerdir ve onlara neler söylemek istersiniz?

Dinleyici kitlem, ülkemizin yoksul ve emekçi halklarıdır. Dini, dili, ırkı ne olursa olsun tüm insanlarımızı sevdim ve şarkılarımla onların kalbine dokundum. Ferhat Tunç olarak yalnızca belirli bir toplumsal kesimin sanatçısı olmadım. Derdi olan herkesin derdine koşan bir sanatçı oldum. Farklılıklarımızı zenginliğimiz olarak görüyorum.

Son olarak, barışa yönelik çalışmalarla ilgili umudunuz var mı?

Tabii ki umudum var ve bu umut hep olmalı. Türkiye, hepimizin ortak vatanıdır. Ortak vatanda eşit ve özgür bir yaşamı mümkün kılacak adımların atılmasından kim neden korksun ki? Ülkemizde yaşayan herkes, kültürüyle, diliyle ve kimliğiyle özgürce yaşama hakkını korumalıdır. Bu, Kürtlerin de Alevilerin de en temel hakkıdır. Barış söz konusu olduğunda meselenin özü bu kadar açık ve nettir. Dolayısıyla sanatçıların, bilim insanlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve siyasetçilerin barışa odaklanması, demokrasiden yana olan tüm insanların bu yeni sürece çekinmeden katkı sunması gerekir. İktidarın niyeti ne olursa olsun, barışa odaklanmalı ve onları çözüme zorlamalıyız. Sevgili arkadaşımız Sırrı Süreyya Önder’in dediği gibi, “Barışın kaybedeni olmaz.” Akıl ve vicdan sahibi her insan bu sürecin karşısında değil, barışın yanında yer alır. Birlikte eşit, özgür, demokratik bir yaşam ve barışı tesis edilmiş bir ülke olmak zorundayız.

Paylaş

spot_img

İlginizi çekebilir

Bunlara baktınız mı?
Benzer Başlıklar

Sevim Ünal: Hiç Kimse Gibi Değil

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 296. sayısında yayınlanmıştır. Gün daha...

Şenay Can: Hakikat Yolunda Bir Adım Daha

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 296. sayısında yayınlanmıştır. YOL’a Çıktık...

Hakan Mertcan & Hasan Sivri: BM 11 Ağustos 2025 Raporu: Alevilere Yönelik İşlenen Savaş Suçları, İnsanlığa Karşı Suçlar

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 296. sayısında yayınlanmıştır. Geçtiğimiz günlerde,...

Doç. Dr. Cemal Salman: Biz Bize’den Evrensele Alevilik Çalışmaları

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 296. sayısında yayınlanmıştır. İkinci Yılaşırı...

Alevilerin Sesi dergisine abone olmak ister misiniz?