Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 296. sayısında yayınlanmıştır.
İkinci Yılaşırı Uluslararası Konferansın Ardından:
Biz Bize’den Evrensele Alevilik Çalışmaları
Ümit Çetin ve Kumru Berfin Emre ile –daha önce birbirimizin çalışmalarını biliyor olsak da- esas olarak 2018 yılında Londra’da tanıştık. Ümit Çetin, Westminster Üniversitesi’nde, Sosyoloji Bölümünde; Berfin Emre ise University of the Arts London’da, İletişim ve Medya Bölümünde öğretim üyesiydi. Bu iki ismin, bireysel akademik başarıları bir tarafa, Alevilik Çalışmaları alanının evrensel akademide yer tutması için duydukları heyecana ve sorumluluğa daha o yıllardan şahidim. Ümit Hoca ile bu alanda düzenli ve saygın bir uluslararası konferans ile bir uluslararası akademik dergi ihtiyacı olduğunu konuşmamız 2019 yılı ortalarındaydı. Bunlardan ilki için çok geçmeden somut adım attılar. Pandemi ve diğer olumsuz şartlara rağmen, yılaşırı (iki yılda bir) planladıkları konferansların ilkini 2023 yılında gerçekleştirdiler. İkinci Yılaşırı Uluslararası Alevilik Çalışmaları Konferansı da geçtiğimiz ay, 2-4 Temmuz 2025 tarihleri arasında Londra’da, Westminster Üniversitesi’nde gerçekleşti.
Açılışı yakın tarihin en korkunç kıyımlarından Madımak Katliamı’nın 32. Yıldönümüne denk gelen Konferans, Ümit Çetin’in bu katliama dair anma sunumuyla başladı. Ayrıca bir oturum bilhassa Alevi katliamlarına dair sunumlara ayrılmıştı. Böylece akademiden topluluğun tarihine, devre dâhil olandan daimi olana dair bir köprü de kurulmuş oldu. Üç gün süren konferansta, 12 oturumda kültürel çalışmalardan teoloji ve ritüele, siyaset ve ekonomiden demografiye, toplumsal cinsiyetten gündelik deneyimlere, medya ve iletişimden diasporaya, arşiv çalışmalarından güncel araştırmalara 30’u aşkın bildiri sunuldu; üç proje tanıtımı ve bir atölye gerçekleştirildi.
Dr. Kumru Berfin Emre, Doç. Celia Jenkins, Doç. Dr. Ümit Cetin ve Doktorant Tufan Bozkurt’un yoğun emekleri ve özverili çalışmaları ile vücut bulan konferans, Alevilik Çalışmaları alanı ve Alevi akademisi bakımından herhangi bir akademik konferans için söyleyebileceklerimizin ötesinde anlamlar da taşıyor. Bunları; Alevi akademisinin geçmişi ve Alevilik çalışmalarının genel manzarası, Avrupa üniversitelerinde Alevilik çalışmalarının köklenmesi, güncel Alevilik araştırmalarının çeşitliliği, akademi-topluluk bağı ve nihayet Alevilik çalışmalarının evrenselleşmesi bağlamında kısaca paylaşmaya çalışacağım.

Türkiye’de Aleviliğe dair akademik nitelikli çalışmaların tarihi, Baha Said Bey’in 1920’lerde yayımlanan saha araştırmalarına kadar götürülür. Bunlar ve aynı yıllarda Mehmet Fuat Köprülü’nün yayımladığı kimi çalışmalarla, Aleviliği “Türk milli folkloru” içinde konumlandıran bir tür “resmi” akademik bakış, 1990’lı yıllara kadar bu alana hâkim olmuştur. Ancak 1990’lı yıllardan itibaren Türkiye üniversitelerinde Aleviliğe “içeriden” ve hâkim tezleri sorgulayarak bakan akademisyenler görülmeye başlar. Geçtiğimiz 30 yılda bir yandan Türkiye’de, bir yandan Alevi göçmenlerin ve Avrupa Alevi hareketinin etkisiyle Avrupa üniversitelerinde Alevilik alanında çalışan isimlerin, bu alanda yürütülen tezlerin ve yayımlanan araştırmaların sayısı da niteliği de artmıştır. Şu halde, olumlu-olumsuz eleştirileriyle beraber daha önceki birikimi de göz ardı etmeden, Alevilik Çalışmaları dediğimiz alanın akademinin genel tarihi içinde de sosyal bilimlerin modern tarihi içinde de her bakımdan oldukça yeni, genç ve varoluş sancıları içinde bir akademik çabanın ürünü olduğunu; aslında son 30 yılda geliştiğini; Alevi akademisinin geçmişinin de esasında bu kadar olduğunu söyleyebiliriz.
Hâlihazırda Alevi akademisinin, sadece çalışma disiplinleri bakımından değil, akademik eğilimler, Aleviliğe yaklaşım, kurumsal ve politik pozisyon yönünden de oldukça farklılaştığı, yer yer ayrıştığı bir manzara söz konusu. Türkiye’de 131 devlet, 78 özel-vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 209 üniversite var. Bunlardan sadece 8’inde Alevilik ya da Alevilik-Bektaşilik alanında bir araştırma merkezi bulunuyor. Bu merkezlerin çoğu yakın dönemde kuruldu ve bazılarının halen akademik araştırma kadrosu bulunmuyor ya da mevcut yönetim kadroları Alevilik alanında hiç çalışması olmayan akademisyenlerden oluşuyor. Yükseköğretim Kurumu (YÖK) Ulusal Tez Merkezi verilerine göre, 1990’lı yıllardan bu yana Alevilik ya da Bektaşilikle ilgili 500’ün üzerinde tez tamamlanmıştır. Sadece 2024 yılında ve 2025’in ilk 6 ayında tamamlanan tez sayısı 58’dir. Bu sayılara yurtdışında tamamlanan tezleri de dâhil ettiğimizde genç araştırmacıların alana ilgisi tahmin edilebilir. Yine resmi verilere göre Türkiye üniversitelerinde, çeşitli kademelerde yaklaşık 185 bin akademisyen çalışmaktadır. Yukarıda bahsettiğim Alevilik Araştırma Merkezleri/Enstitüleri de dâhil olmak üzere, bu büyük hacim içerisinde, Alevilik Çalışmaları alanında düzenli yayın yapan, araştırma yürüten, akademik ve akademi dışı toplantılarda gördüğümüz isimlerin sayısı ne yazık ki 50 kişinin altındadır. En iyimser tahminlerle, bir bu kadar da arızi olarak bu alanda görünenlerin varlığından söz edilebilir. Bütün bu veriler ışığında, Türkiye’de Alevilik Çalışmaları alanında yüksek lisans ve doktora tezi hazırlayan genç araştırmacıların çok büyük çoğunluğunun sonraki yıllarda bu alanda akademik kariyerini sürdürmediği aşikâr. Alevilik Çalışmaları; sosyal bilimlerin sosyoloji, siyaset bilimi, tarih, halk bilimi, edebiyat gibi farklı disiplinleri altında çalışma imkânı bulabilmiş, halen görece çok az sayıdaki akademisyenle yürütülmektedir. Bu darlıkta, Üniversiteler Arası Kurul’un Doçentlik Bilim/Sanat Alanı listesinde doğrudan Alevilik çalışmalarının bulunmaması, üniversitelerde bu alanda istihdam ve yükselme ihtimalinin zorluğu gibi “nesnel” şartların yanı sıra halen açık-örtük ayrımcı tutum ve uygulamalara maruz kalma kaygısının da etkisi olsa gerek. Öte yandan Avrupa’da, yine 1990’lı yıllardan itibaren Alevilik alanında uzmanlaşan Avrupa kökenli araştırmacıların yanı sıra son yıllarda Türkiye kökenli araştırmacıların ve akademisyenlerin, bu alanda yürütülen çalışma ve araştırma projelerinin sayısındaki artış dikkat çekicidir. Avrupa Alevi hareketinin kazanımlarından biri olarak, Almanya ve Avusturya’daki köklü birkaç üniversitede yakın dönemde açılan Alevi Teolojisi bölümleri ve bu kürsülerde istihdam edilen akademisyenlerle Alevi akademisinin, Avrupa’da kurumsallaşma yönünde önemli yol aldığı vaki.
Akademik, finansal, bürokratik ve politik birçok zorluk içerisinde gelişmesine rağmen, bütün bu manzara içerisinde Alevilik çalışmaları alanının son çeyrek yüzyılda hem nicelik hem nitelik yönünden çok hızlı bir ivme içerisinde olduğunu teslim etmek gerekir. Alanın emektarları ve yakın dönemde yetişen genç araştırmacılar eliyle Alevilik Çalışmaları, köklü bir inanç, kültür ve topluluğu çeşitli yönlerden ele alan araştırmalarla, gerek Türkiye’de gerek diasporada farklı zorluklar karşısında, birçok yönden büyük bir özveriyle var edilmeye, görünür kılınmaya çalışılıyor.
İşte, Westminster Üniversitesi’nde gerçekleştirilen 2. Yılaşırı Uluslararası Alevilik Çalışmaları Konferansı da bu tarihsel arka plan ve Alevi akademisinin genel görünümü içinde bir kat daha anlamlı diye düşünüyorum. Bu konferans, her şeyden önce alandaki iki genç akademisyenin, Ümit Çetin ve Berfin Emre’nin öncülük ettiği; diaspora şartlarında, çok kısıtlı finansal destek imkanıyla, genel olarak akademik etkinliklerin ve özelde Alevilik çalışmaları alanının bütün zorluklarını bünyesinde barındırarak gerçekleşebilmiş bir organizasyon. Herhangi bir disiplin için düzenlenen bir akademik etkinlik için de birtakım zorluklardan bahsedilebilir. Alevilik Çalışmaları gibi yeni gelişen, az bilinen ve halen dar bir akademik alanda bu tür bir organizasyon için kurumsal destek, finansal katkı, yeterli sayıda bildiri ve yetkin bir akademik çıktıya ulaşmanın güçlüğü tahmin edilebilir. Bu konferansın, bütün bunları, uluslararası düzeyde ve ikinci kez bir araya getirmekle dahi önemli bir başarıya imza attığını teslim etmek gerekir.
Konferansın en önemli katkılarından biri, uluslararası saygınlığı olan bir üniversite bünyesinde akademik ve gündelik pratiğiyle Aleviliğin konuşulmasıdır. Açılış konuşmalarını yapan Westminster Üniversitesi Rektörü Prof. Peter Bonfield ve Rektör Yardımcısı Prof. Dibyesh Anand’ın, üniversitesinde öğretim üyeleri olan Ümit Çetin ve Celia Jenkins’i sadece bu konferansın düzenlenmesindeki emekleriyle değil Britanya’da Alevilik derslerinin okul müfredatına dahil edilmesi projesinin mimarları olarak da anması, konuya ilgisini gösterir. Anand, Westminster Üniversitesi’nde aynı zamanda Küresel Katılım ve İstihdam Edilebilirlik; Üniversitenin Eşitlik, Çeşitlilik ve Kapsayıcılık Komitesi Eş Başkanı’dır. Bu vasfıyla, Alevilik Çalışmaları Konferansı’nı sadece bir akademik etkinlik olarak değil ülkedeki Alevi sivil toplumuyla bir köprü olarak gördüğü de tahmin edilebilir. Konferansta farklı disiplinlerden güncel akademik araştırmaların yanı sıra Alevi demokratik kitle örgütlerini, topluluğun gündelik hayatını, toplumsal cinsiyet perspektifini ve kültürleşme pratiklerini de ele alan oturumlar, hem Alevi akademisinin hem de Alevi toplulukların “eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık” değerlerini yansıtmak bakımından da anlamlı olmuştur.
Akademik etkinliklerin büyük çoğunluğu, ne yazık ki üniversite sınırları içerisinde ve akademik elitler arasında yürütülür. Akademi dışı toplumun geneli bu tür etkinliklerden haberdar dahi olmaz. Bu konuda, Alevi akademisinin, Alevi örgütlerinin ve toplumunun istisnai denebilecek bir yerde durduğunun hakkını teslim etmek gerekir. Hemen bütün Alevi kurumlarında bir konferans salonu vardır ve sıklıkla akademisyenler davet edilerek çeşitli konularda eğitimler, seminerler, paneller düzenlenir. Bu anlamda Alevi akademisinin çalıştığı toplulukla yakın, yer yer organik bağı olduğu söylenebilir. Alevilik Çalışmaları Konferansı da bu bakımdan yaygın akademik eğilimin tersine toplulukla bağını güçlü tutan etkinliklerden oldu. Düzenleme Komitesinin akademi-toplum/topluluk bağının güçlenmesi yönündeki çabalarıyla Konferans, hazırlık sürecinde, yürütüldüğü günlerde ve sonrasında hem Türkiye’de hem diasporada Alevi toplulukların gündemine gelebildi. Konferansta sadece akademik bildiriler değil Alevi topluluğun güncel sorunlarını konu edinen sunumlar da yer aldı. Oturumlara, ilgili akademisyenler ve araştırmacıların yanı sıra Britanya Alevi Federasyonu’nun mevcut ve önceki dönem yöneticileri, Britanya Alevi toplumunun mensupları da dinleyici olarak katıldı. Alandaki akademisyenler, demokratik kitle örgütleri, bağımsız araştırmacı ve aydınlar, topluluğun çeşitli aktörleri ve temsilcileri konferans gündemini takip etti ve sosyal medya hesaplarından paylaştı. İlgili haber ajansları konferansı haberleştirdi ve sayfalarına taşıdı. Bütün bunlar, bu tür etkinliklerin akademik niteliğini koruyarak üniversite dışına da taşınabileceğini göstermek bakımından değerlidir.
Son olarak; yeri, disiplin ve katılımcı çeşitliliği, sunulan çalışmalar, yürütülen tartışmalar ve ele alınan temalarla bu konferans, artık Alevilik Çalışmaları alanının evrenselleşmesi yönünde önemli kilometre taşlarından biri olarak anılabilir. Aleviler, yakın döneme kadar hep çeperde, içedönük, küçük ve yerel bir topluluk olarak görülmüştür. Alevi akademisinin de bu bakıştan nasiplenmediğini söylemek güç. Fakat Alevilik alanında yapılan çalışmaların çoğu, bu etiketi boşa çıkaracak nicelik ve niteliğe ulaşmış durumda. Konferansta sunulan bildirilerin önemli bir kısmı da bu düzeydeydi. Gerek travmadan mizaha, performanstan edebiyata, diasporadan ulusaşırı ve postkolonyal pratiklere varan araştırma temaları; gerek farklı kıtalardan, ülkelerden, dillerden ve disiplinlerden gelen araştırmacı çeşitliliği ile Alevi akademisinin ve özelde bu konferansın; Alevilerin ve Alevilik Çalışmalarının dil, konu, yaklaşım, yöntem ve nitelik bakımından evrensel (akademik) düzlemde görünürlüğüne katkısı barizdir.
Toparlarsak, Alevilik Çalışmaları gibi içeriden ve dışarıdan pek çok zorluk içinde gelişen bir alanda, hem de akademinin istihdam, üretim ve finans krizi içinde olduğu bir dönemde böyle bir konferansın uluslararası düzeyde organizasyonu, yürütülmesi ve tamamlanması dahi bir başarıdır. Kaldı ki Düzenleme Komitesi’ndeki akademisyenlerin yukarıda sıralamaya çalıştığım bütün nitelikleriyle bu konferansa, herhangi bir akademik etkinlikten çok daha fazla anlam yüklediğine ve her yönden büyük ermek verdiğine fiilen de şahitlik etmiş oldum. Burada, özverili çabalarıyla bu konferansın gerçekleşmesini sağlayan Berfin Emre, Ümit Çetin, Celia Jenkins ve Tufan Bozkurt’u bir kez daha anmak isterim. Sosyoloji bölümü başta olmak üzere, Westminster Üniversitesi’nin ev sahipliği de ayrıca teşekkürü hak ediyor.
İkinci Yılaşırı Alevilik Araştırmaları Konferansı, şüphesiz bu alanda gerçekleşen ilk akademik konferans ya da etkinlik değil. Daha önce “Alevilik ve Bektaşilik” başlığını içeren çeşitli sempozyum, konferans, panel ya da akademik etkinlik günleri düzenlendi. Bunların birikimini ve katkılarını göz ardı etmek haksızlık olur. Fakat bunların en önemli kusuru, hiçbirinin düzenli ve uzun soluklu bir seriye dönüşememiş olmasıdır. Bazıları çok uzun aralıklarla ve farklı ekiplerce gerçekleştirilmiş, bazıları iki-üç seferin ardından sonlandırılmıştır. Bu yazının girişinde Ümit Hoca ile yıllar önce konuştuğumuz meseleyi hatırlarsak, “düzenli ve saygın” bir uluslararası konferans ve akademik dergi ihtiyacı halen Alevi akademisinin önünde duruyor. Bu yıl ikincisi gerçekleştirilen bu konferans için en büyük temenni, üçüncüsünün ve sonrakilerin de gerçekleştirilebilmesi ve bu anlamlı çabanın kalıcı bir akademik seriye dönüşebilmesidir. Zaman içinde kurumsallaşmış, uluslararası görünürlüğü artmış, çok dilli, katılımcı ve izleyici sayısı artmış bir Alevilik Çalışmaları Konferansı, sadece ilk iki konferansa hayat veren ekibin değil bu alana dair sorumluluk hisseden bütün akademisyen, araştırmacı ve kurumların katkısıyla mümkün olacaktır.


