‘Kılıç artığı’ sözü, hem tarihi bir itirafı ifade eder hem de alabildiğine ırkçı, faşist bir histeri ile birlikte yapılan katliamlardan büyük bir haz alışı yansıtır. Bu söz bu topraklarda en çok Aleviler ve Ermeniler için kullanılan bir sözdür. Daha doğrusu katliamlardan sağ kurtulabilen Alevi ve Ermenilerin bugün hayatta olanları için kullanılan iğrenç ötesi bir söz takısıdır ‘Kılıç Artığı’. Bu korkunç ve gayri insani söze maruz kalmanız için yaşayan bir Alevi veya Ermeni olmanız yeterlidir. Konumunuz, siyasi tercihleriniz, kime hizmet ettiğinizin bir önemi yoktur. Hükümetin tarafında olmanız, iktidara kul köle olmanız, egemenlere yaranabilmek için ters düz taklalar atmanız bu sonucu değiştirmez. Annenizin, babanızın, dedenizin, ebenizin Alevi olması, herhangi bir faşistin bu sözüne maruz kalmanız için yeter de artar bile. İnancınıza, kimliğinize, değerlerinize sırtını dönen, günde 8-10 vakit namaz kılan, Ramazanda oruçlu olduğunu ispat için özel çaba harcayan, oy vermekle kalmayıp her fırsatta propaganda yapan bir Aleviye de ‘Kılıç Artığı’ hakareti yapılabilir. Yalakalık yapmak, biat etmek, karşılarında el pençe divan durmak, siyasetlerine hizmet etmek bile yetmez. Örnek isterseniz o kadar çok ki anlatamam. Mesela, Abdulkadir SELVİ’yi hemen herkes bilir. Bilmeyenlere kısaca hatırlatmak isterim. Gazetecidir kendisi biraz da yazar. AKP’nin en önemli savunucularından ve devletin derinliklerinde olan bitenden en önce haberi olanlardan birisidir. Çoğunlukla hükümet ve saray söylemek istediğini, yapmak istediğini veya planlarını önce onun ağzından duyurur ve nabız yoklar. Televizyonlardaki tartışma programlarının kadrolu katılımcısıdır. Sanırım herkes hatırlamıştır. Kendisi için Alevidir demeyeceğim zira buna kendisi karar verir. Ancak, Alevi bir ailenin evladıdır. Sivas Yıldızelili yani Pir Sultan Abdal’ın memleketinden. Yani bir çok katliama maruz kalmış toprakların çocuğu. Ama dedim ya, kendine, inancına yabancılaşmış ve mevcut iktidarın basındaki en büyük propaganda aracı gazetecilerden biri. İktidara bu kadar yakın ve üstelik AKP’yi kuranlar bile partilerinden vazgeçmiş olsalar bile, büyük bir sadakatle partisini bekleyen ve sahip çıkarını düşünür(!). Amacım bahsi geçen kişiyi rencide etmek değil, yazı başlığını en doğru bir şekilde anlatabilmem için en bilindik örnek olması. Başta Devlet BAHÇELİ olmak üzere bir çok ırkçı, milliyetçi, gerici, faşist kişilerin Abdulkadir SELVİ için kullandıkları ırkçı ve insanlık dışı ifade ne idi? ‘Kılıç Artığı’. Evet, ne demişti BAHÇELİ? Kılıç artığı. Peki neden söyledi bu sözü? Selvi ile bu sözün bağlantısı nedir? Biraz bu hususa değinmek istiyorum.
‘Kılıç artığı’ sözü yukarıda da belirttiğim üzere, Anadolu’da sıkça kullanılan bir ifadedir ve bir katliam itirafıdır. Bu söz Ermeniler ve en çok da Aleviler için kullanılır. Selçuklu Devleti ve Osmanlı Devleti tarafından defalarca kılıçtan geçirilmiş Alevilerden sağ kalmayı başarmış olanları için kullanılır bu söz. İnsanın tüylerini diken diken eden bir söz değil mi? Vicdanları sızlatan ve insanı insanlığından utandıran bir söz. Normal zamanlarda ve demokratik bir ülkede sarfedilmesi cesaret isteyen ve sarf edenin ciddi bir şekilde cezalandırılmasını sağlayacak bir ifade. ‘Kılıç artığı’. Bu sözün muhataplarından birisi olarak yazıyorum. Evet ben de kılıç artıklarındanım. Dedelerimi, ebelerimi kılıçtan geçirdiniz, geriye kalanları diyar diyar sürdünüz, yakaladığınızı katlettiniz, ırzına geçtiniz, devşirdiniz, asimile ettiniz, türlü oyunlar tezgahladınız. Ama yine de bitiremediniz. İşte ben de onların bir evladıyım. Soyumdan, geçmişimden onur duyuyorum. Belli ki siz de atalarınızın vahşetinden, cinayetlerinden, tecavüzlerinden dolayı gurur duyuyorsunuz. Tercih sizin tabii ki. Bu da bizim farkımız olsun. Biz boyun eğmemenin, biat etmemenin, zalimin karşısında durmanın, haksızlığa karşı hakkın yanında yer almanın, zalime karşı mazlumun yanında yer almanın onurunu taşıyalım, siz de katliamların gururunu yaşayın. Babai Katliamı ile, Celali İsyanları sonrası giriştiğiniz katliam ile, Pir Sultan Abdal’ı nasıl ipte sallandırdığınız ve yoldaşlarını nasıl katlettiğiniz ile, Kalender Çelebi ile candaşlarının boyunlarını nasıl vurduğunuz ile övünün. Koçgiri ile, Dersim ile övünün, Zini Gediği ile, Çorum ile, Maraş ve Sivas ile övünün. En büyük eserlerinizden biri olan Madımak’la övünün. Hatta övünmekle kalmayın, keşke daha fazla yapsaydık, bunlardan bir kişi dahi bırakmasaydık diye pişmanlıktan dövünün. Bunlar sizin karakteristik özellikleriniz ve kafa yapınızla çelişmeyen, kendi içinde de tutarlı psikolojik yansıma biçimleri. Elbette hastalıklı ve tedavi edilmesi gereken bir durum. Bulaşıcı bir hastalık türü, çocukların uzak tutulması gereken, beyne ve bünyeye derin zararlar veren bir hastalık. Tüm dünyada adı aynı, ırkçılık, kafatasçılık, milliyetçilik yani faşist düşünce hastalığı.
Meselenin bir yanı bu ama bence bundan daha vahimi bu insanlık dışı hakarete maruz kalan ama buna rağmen iktidara yaranmak için ona kulluk edenlerin durumu. Esas acınası durum bu. Bu da bir hastalık. Ciddi bir tıbbi müdahale gerektiren sendrom hali. İnancına, felsefene, kültürüne, değerlerine ve en önemlisi halkına ihanet ediyorsun ama katliamcı bir histeri ile sana hakaret edilmesini engelleyemiyorsun. Üstelik her iki tarafta da insan yerine konmuyorsun. Arkanı döndüğün ailen ve ihanet ettiğin halkın seni lanetliyor, gördüğü yerde yüzüne tükürüyor, ardından küfür ediyor. Adının önüne işbirlikçi, hain ve dönek konuyor. Hizmet ettiğin, karşısında el pençe divan durdukların da sana pis ‘Kılıç Artığı’ diyor. Ne acınası bir durum. Ne korkunç ve vahim bir mesele. Daha da acısı bunu hak ettiğin halde yine de bizim senden daha çok üzülmemiz. Devlet Bahçeli ve ülküdaşları, dinci gerici ortakları size ‘Kılıç Artığı’ dediğinde sizde bir değişim olmuyor ama biz insanlığımızdan utanıyor ve öfkemiz bin kat daha da artıyor. Sahi siz iki tarafta nasıl varlıklarsınız? Yahu bu duruma nasıl geldiniz? Evet kılıç artıkları(!) sahi bu söz size tesir etmiyor mu? Halbuki bize çok tesir ediyor ve şu mesajı açıkça veriyor. Ne kadar biat ederseniz edin, ne kadar teslim olursanız olun, diz çökün, yalvarın, ruhunuzu bile teslim edin, uşaklık edin, tetikçilik yapın, ihbarcı olun, korucu olun, onlara akıl verin, yumuşak karnımızı, zayıf yanlarımızı gösterin, onlar ile birlikte asimilasyon politikaları üretin, bizzat uygulayın, inancımızı kendi özgün yapısından uzaklaştırıp başkalaştırmak için özel çabalar harcayın, iktidarın kurduğu başta Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı olmak üzere kurumlarında, dairelerinde, bürolarında görev alın, bürokrat olun, asker olun yani kısacası ne yaparsanız yapın taşıdığınız kimlikten ve soyağacınızdan dolayı genlere işlenmiş, adeta beyinlere mıhlanmış ırkçılığın, ayrımcılığın, faşist anlayışın hedefi olmaktan kurtulamazsınız. Evet kimliğinizi, inancınızı ne kadar saklarsanız saklayın, hatta inkar edin ve hatta dönün onlarla birlikte küfredin, maalesef yine de bu faşist saldırıya maruz kalacaksınız. Tarihi bir kin ve bitmeyen bir düşmanlık. Bir açıdan da haklılar. Onca zulme rağmen, boyun eğdirilemeyen, biat ettirilemeyen, teslim alınamayan baş belası bir halk ve bitirilemeyen, yok edilemeyen bir inanç. Her yangın sonrası küllerinden yeniden doğan ve hakikatten ayrılmayan bir halk. Tarihin her aşamasında, zalimin iktidarını ve sarayını hedef alan ve inadına “Rıza Şehri” ütopyasından vaz geçmeyen kadim topluluk. Yani bu egemen gerici-faşist zihniyetin ciğerine od tepmeye kalkışan ve her dönem iktidarlarını yıkmaya cüret etmiş, ıslah etmeyi başaramadıkları bir inanç topluluğu.
Adıyaman Kahta’da öğretmenlik yaptığım yıllarda orada yaşayan Ermenileri tanımıştım. Hepsi Müslüman olmuş, çoğu Hacca gitmiş, beş vakit namaz kılıyorlar ve sokaklarda takke ile dolaşıyorlardı. Ancak halk onlara hala “dönme” diyor ve doğru dürüst ilişki geliştirmiyordu.
Bugün AKP/MHP iktidarına çalışan, onlara hizmet eden, onların Alevi asimilasyonu politikalarına akıl hocalığı yapan kimi profesör, kimi memur, kimi sözde dede, kimi gazeteci, kimi siyasetçi, kimi de maalesef Alevi kurum yöneticisi, özü itibariyle işbirlikçi zavallılara arkalarından ne diyorlardır? Merak bile etmiyorum çünkü biliyorum. Çünkü saklamıyorlar. Söyledikleri belli, ‘Kılıç Artığı’. Hatta, “Pis Kızılbaş, bunlar var ya bunlar, bunlar ana bacı bilmezler.” Ne korkunç, ne alçakça bir durum. Tek taraflı değil, iki taraflı bir alçaklık. Devlet Bahçeli bunu açıktan söylüyor, ya diğerleri…
KILIÇ ARTIĞI… arşive bile gerek yok, itirafa bak yeter. Uluslararası bir insanlık suçu itiraf ediliyor ama sözde demokratik ülkeler, sözde aydınlar, sözde demokratlardan çıt yok. Zini Gediği’nin yerini bilmezler. Kanıtlar orada duruyorken bile. Dersim, Koçgiri, Maraş, Çorum, Madımak demezler, hala dumanı tütüyorken bile. Enteresan bir şey değil mi? Almanya ve Yahudiler, Avustralya ve Aborjinler, Afrika ve Siyahiler, Amerika ve Kızılderililer ve daha niceleri… Peki, bir de Türkiye ve Aleviler…hadi bakalım, aralarındaki yedi farkı da siz bulun …
Eyyy Kılıç artıkları size sesleniyorum! Kendinize gelin. Azıcık, şuncacık düşünün. Nerden geldiğinizi, nelere maruz kaldığınızı, kim olduğunuzu unutmayın. Sana, bana, bizlere reva görüneni görmezden gelmeyin. Tarihinizi unutmayın. Herşeye rağmen 72 millete aynı nazarda bakın, kimseyi horlamayın, barışın tarafında yer alın, bilimden ve akıldan asla şaşmayın, gericilikle her koşulda mücadele edin ama ruhunuzu satmayın, kimseye biat etmeyin. Faşizmin ideolojisinden uzak durun. Faşizme ve şeriatçı gerici anlayışa hizmet etmeyin. Kılıç artığı bir arkadaşınız, dostunuz olarak söylüyorum. Tarihi katliamlar ile dolu bir ülkenin, katliamlardan beslenen, yapılan katliamlardan güçlenen iktidarlara, atalarının yaptığı zulümle övünen faşist yöneticilere uşaklık etmeyin. Zulmün önünde hiçbir koşulda eğilmeyen, serini meydana koyup, sırrını vermeyen uluların, pirlerin, anaların, halkı için, hak ve hakikat için canını bile seve seve feda eden yol önderlerimizin mirasına sahip çıkanların safında olun.Yolumuz uludur, yolumuza ihanet etmekten vaz geçin, yoldan çıkmayın. Çünkü ne yaparsanız yapın, üzgünüm faydası yok. Akıbetiniz değişmeyecek. Üstelik sahip çıkanınız da olmayacak. Lanetlenip duracaksınız. Tıpkı Hızır Paşa gibi, tıpkı halkına, yoluna ihanet eden diğerleri gibi. Bırakın Büyük Selçuklu(!) onların olsun Hünkar Hacı Bektaş Veli, Baba İshak ve Kadıncık Ana bizim; Hızır Paşa onların olsun. Pir Sultan Abdal bizim; Yavuz Sultan Selim onların olsun. Yolu için, davası uğruna ölüme gidenler bizim; Kanuni Sultan Süleyman onların olsun, Şah Kalender Çelebi bizim; Osmanlı onların olsun. Bedrettin bizim; Fethullah onların olsun; Denizler, Mahirler, İbrahimler ve daha nice nice yiğitler bizim. Tarafımızı seçmek bizim elimizde. Alınyazımızı kendimiz yazarız. Dönen dönsün biz yolumuzdan dönmeyeceğiz diyenlerden mi yoksa en kolay yoldan köşeyi nasıl dönerim diyenlerden mi olacağız? Karar bizim. Hünkarın, pirlerimizin, ocaklarımızın yani yolumuzun talibi mi olacağız? Yoksa bu ülkeye, bu halka zulüm eden zalimlerin emir kulu mu olacağız? Karar bizim, karar sizin…
Hadi bakalım ‘Kılıç Artıkları”…
Özümüzü dara çekme zamanı…
Hızır akıl versin…
Aşk ile…
Cuma ERÇE