Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 288. sayısında yayınlanmıştır.
1935-1953 yıllarını kapsayan “Dersim’de Toplu Mezar ve Toplu Katliam Mekanlarını Tespit Etme” çalışması yapıyordum, Zini Gediği vakasından 2000’li yılların başında haberdar oldum. Erzincan’da bir fotoğrafçının elinden dolaşıma giren Zini Gediği’nde katledilenlerin kemikleri fotoğrafından yola çıkarak iz sürdüm. İstanbul’dan üç arkadaşımla buraya geldik. Bölgeyi bilmediğimizden yerelden yardım istedik. Galip Alkış ve Hükümdar Yakar kılavuzluğunda dağa tırmandık. Temmuz ayı sıcaklığından eriyen karın altından kemiklere rastladık, kayıt altına aldık. Köye döndüğümüzde Can Polat Yakar’a oğlu Hükümdar sordu:
“Baba ya… tanımadığım bir adam geliyor, beraber dağın zirvesinde insan kemikleri arıyoruz. Şimdi sen bu kemiklerin içinde babamın kemikleri de var diyorsun. Bu olay neden şimdiye kadar ailede bile sır olarak kaldı?”
O gün bugündür peşine düştüğümüz bizim ortak derdimizdir. Bu derde dair hem içeriden mağdur cephesinden hem dışarıdan fail açısından baktığımızda:
Mağdur yakınları olarak meseleye iki farklı yaklaşımımız var. Biri “bizimkiler bir suç işlemiş ki başına bu iş gelmiş” der, biri de biz herkesin bildiği sırrı biliyoruz, bu sır ifşa olmuş da gereğinin yapılması derdindeyiz. Her yıl burada toplananlar olarak bizler, elbette ki gereğinin yapılması derdindeyiz diyenler safındayız. Zini Gediği’nde katledilen canlarımız için bu insanlar neden katledildi diye bir soru kafalara takılıyordur muhtemelen. Soruya direkt bir yanıt vermek yerine erken unuttuğumuzu düşünerek bellekleri 89 yıl geriye sararsak belki herkesin kendine göre bir yanıtı olacaktır.
1935 yılında Atatürk’ün emriyle Başbakan İsmet İnönü’nün hazırladığı “çok gizli” rapordan iki madde okuyayım:
1- “Az zamanda Erzincan’ın Kürt merkezi olmasıyla asıl korkunç Kürdistan’ın meydana gelmesinden kaygılanmak yerindedir.”
2 -Dersim Vilayetinin teşkili ile askeri bir idare kurulması ve Dersim ıslahının bir programa bağlanması lazımdır.”
Bu raporun hazırlandığı yıl “Tunceli vilâyetinin idaresi hakkında kanun” adıyla bir kanun çıkarılır. Tunceli vilayetine ordu ile irtibatı baki kalmak ve rütbesinin salahiyetini haiz bulunmak üzere komutan rütbesinde bir zat vali ve kumandan seçilir diye bir madde ile başlar. Tarif edilen zat o günün tanıklarından herkesin adını ezbere bildikleri Usen Avdıla Pasa diye telaffuz ettikleri 4.Umum Müfettişi Abdullah Alpdoğan’dır. Hem komutandır hem yargıçtır hem yerel yöneticidir. 1936 yılında Dersim aşiret liderleriyle görüşmeler yaparak icraatlara başlar:
“Silahlarınızı teslim edin, size medeniyeti getireceğiz.” der.
-Silahlar toplanır.
-Yol, köprü, kışla, subay lojmanı, adliye ve cami inşaatları başlatır. Bu inşaatlarda yerli halk çalıştırılır.
-İkisi il merkezi Mamekiye’de, birer tane de Sin, Hozat, Ovacık, Pülümür ve Nazımiye’ye olmak üzere yedi büyük askeri kışla yapılır, bu kışlalar askerle doldurulduğunda yıl 1937’dir.
1937’nin 4 Mayıs’ında da işe, 1937 yılında yapılan Tunceli Tenkil Harekâtına dair bakanlar kurulu kararı çıkarılır. Bu karar Dersim Soykırım kararıdır. Bir maddesini okuyorum:
“Bu defa isyan etmiş mıntıkadaki halk toplanıp başka yere nakil olunacaktır. Ve bu toplama ameliyesi de köylere baskın edilerek hem silah toplanacak hem bu suretle elde edilenler nakledilecektir. Şimdilik (2000) kişinin nakli tertibatı hükümetçe ele alınmıştır. Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe isyan ocakları daimî olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar vermeyecek hale getirmek, köyleri kamilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür.”
Neden katledildiler sorusuna resmi ağız “isyan ettiler” diyor? Ben de soruya yanıt arayanlara bir kolaylık olsun diye bu resmi görüşte olanlara soruyorum:
İsyan etmeye niyetli olan silahını hasmına teslim eder mi?
Yol, köprü kışla inşaatında çalışır mı?
72 Dersim piri, seyidi, ileri geleni kendi iradesiyle gidip Elazığ’da teslim oldu. İsyan niyetleri var iseydi neden gidip hasmına teslim oldular?
İnönü 18 Eylül 1937 tarihli konuşmasında: “Arkadaşlar, (…) Tunceli’deki vaziyetin bugünkü halini arz etmek isterim. Cumhuriyetin imar ve ıslah programına muhalefet eden, nüfusları az olmakla beraber, altı aşirettir. Bugün bu altı aşiretten müşevvik ve sergerde ne kadar adamlar varsa bunlar reisleriyle beraber faaliyet imkânından tamamen mahrum bırakılmışlardır… Cumhuriyet ordusu ve zabıtası, bu hadise esnasında yaptığı takiplerde, hurafa olarak zihinlerde yerleşen ne kadar uçurum halinde dere ve ne kadar çıkılmaz dağ varsa, hepsini Ankara sokakları gibi baştan başa geçmişlerdir.” diyor. Yani bu mesele kanunda yazıldığı haliyle yerine getirilmiştir diyor. Peki İnönü’yü bu görüşü sonrası görevden alıp Celal Bayar’ı başbakanlığa atadınız. 1938 yazında yetkiyi 3.Orduya verdiniz. 13160 kişi öldürdük, bir o kadarı da sürgün ettik diyorsunuz. Gerçek sayıyı neden açıklamıyorsunuz diye soruyorum.
Dersim toprağının her deresini her tepesini toplu mezara çevirdiniz. Kurşun masrafı olmasın diye küçük kafileleri sivri uçlu aletle işkence yaparak öldürdünüz, bu cinayetleri isteri hislerle işlemeleri için kışlalarda askerlerinize “bunlar Alevi, bunlar Ermeni saklamış, bunlar İran zihniyetine sahip, bunların ibadetleri liderimize, dinimize, devletimize isyandır” diye motivasyon konuşmaları yaptınız mı diye soruyorum.
Dersim’in önemli inanç ocaklarından Khures, Bamasur, Ağuçan, Sarısaltık, Dêwrescamal, Seydsabun, Şıxdelilê Berx u can gibi ocakzadeleri bebeğinden en yaşlısına kadar hepsini hunharca katlettiniz. Erzincan’da yaşayan Alevileri seçip Tunceli il sınırına yürütüp kurşuna dizdiniz. Dersim toprağı üzerinde çok kültürlü, çok dilli, farklı etnik köken ve inançlardan ortak bir yaşam kurmuş halkları öteki saydınız, ulus devletinize çıban gördünüz diye mi soykırım yaptınız diye soruyorum.
“Biz doğrusunu yaptık, bugün olsa yine yaparız” diyerek sizin de derdiniz hala her gün yaralarımızı mı kanatmaktır? 89 yıldır bu cinayetleri işlemeye Dersim’de, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta devam ediyorsunuz, ne zaman vazgeçeceksiniz, bizimle ne zaman yüzleşeceksiniz diye soruyorum.
Ezcümle; bir tanığın ifadesidir, “Dersim’38 ikinci Kerbela” der.
Dersim benim hikayemdir. Sormaya, her bir vaka yerine bir işaret koymaya devam edeceğim.
“Aslanların tarihini avcılar yazdıkça, avcılar hep haklı kalacaktır” der Afrika atasözü.
Unutmayacağım, unutturmayacağım. Kendi tarihime bir katkım olsun.
Anıları önünde yüreğim ayaktadır. Işıklar içinde uyusunlar.