Cuma, Mart 29, 2024

Cemaatiçi ticaretten holdingleşen İslam Ekonomisine…

Date:

1930´lardan başlayarak günümüze kadar akıllı para politikaları ile gelen ve özellikle son 30-40 senedir Ortadoğu’daki petro-dolarlarla kurulan ortaklıklarla çığ gibi büyüyen islami sermaye tarikat ve cemaat ekonomisinden, islamcı holdinglere ve faizsiz bankalara geçerek ülke ekonomisinde hatırı sayılır bir güç haline geldi.

Metin KAÇMAZ

Son yıllarda Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyada devamlı büyüyen ve yükselen dinci dalgayla beraber siyasi bir nitelik kazanan, ülke ekonomisindeki pastadan da pay alma davası güden ve günümüze kadar bütün iktidar partilerinin sunduğu imtiyazlarla devletin tüm olanaklarından faydalanan bir güçle karşı karşıyayız. Özellikle 1960 yıllarda dünyada başlayan dinci yükselişten en büyük payı alan islam, Türkiye’de 1980’li yıllardan sonra gündeme oturdu.


Özellikle 1980 Faşist Askeri darbesinden sonra cuntacıların halkın destegini arkasına alma gayesiyle şeriatçılara tanıdığı imtiyazlar  ve  kanunlarda yapılan değişikliklerle islam sermayesi, Arap sermayesi ile ortaklıklar kurmaya, petro-dolarla semirmeye başladılar. Bu dönemde şeriatçıların ekonomik, siyasi, devlet içerisinde kadrolaşmalarıson hızla devam etti. Özellikle bu dönemde Başbakan daha sonra Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal’ın dayanmış olduğu tarikatlara ve işbirliği içerisindeki islami ülkelere  tanımış olduğu kolaylıklar, devlet olanaklarınıonların hizmetine sunmadaki yarış son hızla devam etti. Askeri cuntanın sağladığı imtiyazları çok iyi değerlendiren tarikat, cemaat, dinci parti ve oluşumlar toplumu islamlaştırma doğrultusunda taktiklerini çok iyi verdiler.


Özellikle bu dönemde İmam Hatipler’e her türlü kolaylıklar sağlayan yasalar hızla geçerek yürürlüğe girdi. Devlet ihaleleri bu kadrolara tahsil edilerek kollandılar, büyüyen yeşil sermayenin kurmuş olduğu şirketlerin ve bankaların daha da palazlanıp insanlarısoymasının zeminleri o dönemlerde atıldı. Kendilerine karşı yapılan eleştirilere ve muhalefete ise masum ticari faaliyetlerle uğraşıyor ve ülke ekonomisine katkıları var yalanlarıyla karşılık veriliyordu. Ama Türkiye’deki, islamcı şirketlerin özellikle 1996-97 yıllarında Refahyol iktidarı döneminde hem ekonomik hem siyasi nasıl yatırımlar içerinde olduklarını gayrimenkul, otelcilik, otomobil, ithalat, ihracat, toptancılık,  gibi her türlü ticari  yatırımlar içerisine  girdiklerini de çok iyi gördük. Özal döneminde büyük imtiyazlarla islam bankacılığının adeta simgesi haline gelen Faisal Finans, Anadolu Kaplanları adıyla tabir edilen kayıt dışı gelirlere sahip Yimpaş, Kombassan, Sayha, Jetpa gibi şirketler hızla yükselişe geçtiler.

Ve bu dönemlerde Koç, Sabancı, TÜSIAD gibi gibi liberal sermayeye karşı, tarikat holdinglerini, islamcı şirket ve bankaları içerisinde barındıran MÜSIAD (Müstakil Sanayici ve IşadamlarıDerneği) ‘ın hızla büyüdüğünü görmekteyiz. 1980 tarihinde İstanbul’da kurulan MÜSIAD  26 şube, 2000 islami şirket ile tekstil, deri, halı, gıda, içeçek,maden, kimya, otomativ, yedek parça, mobilya,elektrik, elektronik, inşaat malzemeleri, ithalat-ihracat kağıt ambalaj, demir-çelik gibi 50’ye yakın degişik sektörde faaliyet göstermektedir. Üye şirketler bünyesinde yüzbinlerle  söylenilen işçi sayısı, trilyonluk yıllık ciroları, milyon dolarlarla telafuz edilen ihracatlarıyla Türkiye ekonomisi içerisinde hiç te küçümsenmeyecek bir güç halini aldığını görmekteyiz. Bu sene yabancı ülkelere yapacakları iş hacmini 2 milyar dolar olarak düşünmekte olan MÜSIAD üyesi şirketlere,  Türkiye sınırları küçük gelmiş olacak ki artık yatırımlarını yapmak için sürekli Avrupa, Ortadoğu, Afrika gibi ülkelere ziyaretler ve araştırmalar yaparak oralara da yatırımlar yapmaya başladılar. Tabii bu yatırımları yaparken onlara en büyük kolaylığı iktidar partisi REFAHYOL ve bugünkü AK Parti verdi. Tabii bu tür örgütlenme içerisinde olmayan islami işadamlarıda bulunmaktadır. Özellikle Fettullah Gülen, İslam ekonomisi ve müslüman işadamları eksenli bir saflaşmayı doğru bulmadığından MÜSIAD ile birlikte hareket etmiyerek IŞHAD (Fettullah cemaat yanlısı, Iş Hayatı Dayanışma Derneği)’ı kurarak ayrı hareket etmektedir.

12 Eylül Faşist cuntası yeşil sermayenin önünü açtı

Ağustos 1980 tarihli Resmi Gazete’de Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Başbakan Turgut Özal’ın imzalarını taşıyan kararname ile İstanbul’da açılan 5 milyar TL sermayeli Al Baraka Türk’ün yani Suudi, Kuveyt, İran, Pakistan patentli İslami özel finans kuruluşlarının önü açılmış oldu. 1984-1985 verilerine bakıldığında Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı şirketler arasında en hızlı yükseliş Suudi ve İran firmalarında görülmektedir. Tabii burada dikkati çeken husus, Suudi şirketlerin çoğu bankacılık sektörüne yönelmiştir. Bu islami firmalar, Türkiye’deki tarikat şirketleriyle Müslüman kapitalistler ya da kişilerle ortaklıklar kurmuş ülkenin bilinen kapitalist işletmelerine de faizsiz krediler sağlamış, böylece İslam ekonomisinin bilinen bazı unsurları, Türkiye ekonomisinin içine şırınga edilmiştir.


Zaten Suudi-Müslüman  kardeşler ilişkisinin trafiğini inceleyen konunun uzmanlarına göre; Suudi Arabistan her islam ülkesindeki islamı savunan tarikat mensubu yazarları, öğretim üyelerini ve islam misyonerlerini satın alarak bu bağlantıyı sağladığını belirtirler.Türkiye ilişkilerine bakıldığında da Suudi Arabistanın, Türkiye’ye, tarikatlar/cemaatler aracılığıyla girerek bu kesimin desteği ile ekonomik ilişkilerin sağlandığını örnekleriyle görürüz. Örneğin ; İslami sermayenin ülkeye girişine izin veren Özal ailesi, Nakşibendi tarikatı müritlerindendi.


Bütün bu gelişmelerin sonucunda Türkiye’de var olan yüzünü Batı kapitalizmine çevirmiş, dünya ekonomisi ile bütünleşmeyi savunan büyükşehir burjuvazisinin yanısıra, gücünü taşradan alan metropol merkezli ve Arap finans kapitaline sırtını dayayan yeni bir sermaye gurubunu varlığını görmekteyiz. Tarikat / cemaat sermayedarlarını da barındıran (Nakşi, Nurcu v.b) sermaye gurubu ilk kez hatırı sayılır ekonomik kudrete sahip bağımsız bir güç oluverdi. Daha önceleri sırtını devlete (özellikle liberal sağ iktidarlara) dayayan ve siyasi partiler çevresinde toplanarak hem devlet himayesinden hem de teşvikinden yararlanan bu tarikat sermayedarları devletten koparak bağımsız kapitalistler olarak sahneye çıkıyorlar. Batı finans kapitalistlerine karşı seslerini yükseltirken kendilerine islami slogan ve unsurları seçiyorlar. TÜSIAD’a alternatif olarak MÜSIAD’ın kurulması gibi.

Özal ailesinin Nakşibendi tarikatına sağladığı olanaklar

Özal ailesi (Turgut, Korkut, Yusuf Özal) Nakşibendi tarikatı üyesidirler. Burada önemle açıklamamız gereken hususun Nakşibendiliğin sadece İstanbul’un, Fatih semtindeki Iskenderpaşa Dergahından ibaret olmadığıdır. Tarikat ve cemaatlerin çoğu Nakşibendi eksenlidir. Örneğin; Işıkçılar, Süleymancılar, Nurcular, Mahmut Efendiciler, v.b tümüyle Nakşibendi tarikatının kollarıdırlar. Dolayısıyla anılan gruplar daha çok cemaat diye bilinirler.

1980 dönemi öncesi Devlet Planlama Teşkilatı içerisinde ‘Takunyalılar ekibi’ olarak bilinen ekibin beyin takımlarından olan, MSP’nin Izmir milletvekili adayı olup dini, muhafakazar konuşmalar yaptığı bilinen, iki, üç defa şirket batıran Turgut Özal, 1980 faşist askeri darbesinin önünü açmasından sonra inanılmaz yükselişe geçen, Arap sermayesinin Türkiye’ye akışını bizzat sağlayan kişidir. Kardeşi Korkut Özal’da ağabeyinin aksine Nakşibendi tarikatı İskenderpaşa şeyhi Mehmet Zahit Kotku’nun müritlerinden olup, ondan dersler alan onun vermiş olduğu işaret ile Necmettin Erbakan ile 1972 yılında Milli Selamet Partisini kurarak, CHP ile kurulan koalisyon hükümetinde de Tarım Bakanı olan zattır. Bakanlığı döneminde bakanlık kadrolarına çok sayıda tarikatçı özellikle Nakşi meşrepli müminlerini almıştır. Bu kadrolaşmalar ağabey Turgut Özal döneminde meyvelerini vermiş Emniyet Genel Müdürlüğünde adeta ‘İslamcı Cunta’ kurulmuş bunların başını da aynı tarikatın mensubu olan bugünkü  İçişleri Bakanlığı koltugunda oturan Abdülkadir Aksu çekmiştir.

Nakşibendi tarikatının inanılmaz ekonomik yükselişi

Nakşibendi tarikatlarının sermayesi sadece bununla sınırlı değildir. İskenderpaşa cemaatı lideri Esat Coşan, Turgut Özal’ın sağlamış olduğu kolaylıklar sayesinde 1995 yılından itibaren bir atılım yaparak 38 şirketi bünyesinde toplayan SERVER Holdingi kurar. Türkiye’de tanınan Ülker bir Nur cemaati şirketidir. Nurcular DP, AP, DYP siyaset çizgisini destekleyerek özellikle Menderes ve Demirel’in verdiği devlet olanaklarından yararlanırlar.
Türkiye’deki tarikat sermayesi içerisinde önemli bir yer tutan Işıkçılar cematidir. Bu
tarikat Askeri Tıbbiye de ögretmen ve yüksek kimya mühendisi olan  Hüseyin Hilmi Işıklar tarafından kurulmustur. Tabii bu cemaatte parlayan yıldız  Işıkların damadı Türkiye gazetesi, Ihlas Holding, TGRT TV gibi kamuoyunda bilinen şirketlerle ismi sürekli gündeme gelen Dr. Enver Demirören’dir. 1993 yılı itibarıyla 27 şirketten oluşan İhlas Holding sürekli yer değiştiren iktidarların yanında yer alarak gücüne güç katmaya başarır.
Bankanın  kendi gelişmesinde önemli yer tuttugunu gören Ören, Fransız ortaklı Eurokredit Bankın %40 hissesini alarak ismini Yurtbank olarak degiştirip ve Egebankın %35  hissesini de bu dönemde satın alarak bu alanda hızlıbüyümeye gider.

Yurt dışında para basan teşkilat‚ Avrupa Milli Görüş Teşkilatı

1985 yılında Almanya’da resmen kurularak çalışmalara başlayan Avrupa Milli Görüş teşkilatı, o zamanki Milli Selamet Partisinin Avrupa teşkilatı gibi çalışmaya başlamıştır. AGMT Genel Sekreterliğine getirilen Ali Yüksel’in ‘şeyhülislamlık’ gibi bir makama seçilmesi teşkilatın gücünü göstermesi açısından önemlidir. Burada kurulan Kar-Bir şirketi AMGT’nin dış ticari temaslarını yürüten ve kendi denetimlerinde olan bir şirkettir. AMGT’nin amaçları kendi bünyesindeki gençlere Judo, Karate, güreş gibi sportif çalışmalar yaptırıp, şeriatçı görüşler doğrultusunda eğitmek vardır. Bu arada her yıl yapılan Hac seferlerinden de kendisine ayrılan kontenjandan dolayı yüksek meblağlarda kar eden AMGT’nin yurtdışında 502’ye yakın şubesi, 100 bine yaklaşan üyesi, kendi denetimlerin de olan 500’e yakın camii bulunmaktadır. Bu camilerde onbinlerce insan toplanıp ibadet ve ticaret yapmaktadır. Çünkü buralara gelen müminler camilerin altlarında açılan marketlerde alışverişlerini yapmakta ihtiyaçlarını Milli Görüş’ün eğemen olduğu esnaftan gidermektedir.


AMGT’na ait şirketlerinden ve camilerden elde edilen paraların aklanması bir şekilde Türkiye’ye, Bosna;ya veya bilinmeyen yerlere gönderilme ile yapılıyor. Bu konuda anahtar isim Erbakan’ın yeğeni Mehmet Sabri Erbakan’dır. Adını İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) olarak değiştiren AMGT cami, okul ve şirket politikalarını içiçe yürütüyor. Bu camilerde iyi bir eğitimden geçen IGMG mensupları milli ve kutsal davalarına maddi imkan sağlamak için çok gayret içerisinde bulunmaktadırlar.

RP yanlısı islamcı şirketler,  helal para, faizsiz kazanç, kar ortaklığı’ sloganlarıyla gurbetçiden yüz milyonlarca Euro toplamak için tezgahlarını IGMG camilerinde açmaktadırlar. Örnek verecek olursak Sayha Holding ile Silm Holding 1998 – 1999 yıllarında ki Ramazan ayı boyunca 9 Avrupa ülkesinde düzenlenen toplam 118 iftar programına davet ettikleri din adamlarını IGMG teşkilatından ödünç aldılar ve mekan olarak örgütün hakimiyetindeki camileri kullandılar. Milli Görüşün kalesi durumundaki Silm Holdingin sahibi 1970’lerdeki MSP koalisyonun eski Bakanlarından Mehmet Aksay’dır. Kamer, Aksaray, Caldera, Esra, Yimpaş, Tuğra, Jetpa, Kombassa’nın da aralarında bulunduğu 35 islamcı holding 1998’de gurbetçiden döviz koparabilmek için Avrupa’da 288 temsilcilik ve 3000 eleman vasıtasıyla harıl harıl çalışıyor. Milli Görüşçüler hem temsilcilikleri alıyor hemde yüzde 10 prim karşılığında para topluyorlar. İslamcı Akit ile Milli Gazete’nin Avrupa baskıları anılan holdinglerin dualı, ayetli, hadisli, efsunlu’ ticari ilanlarıyla dolup taşıyor.IGMG bununla da yetinmiyor; dini bütün abla ve abileri nezaretinde Türk çocuklarının islami eğitim verilen yerlere (yuva, kreş, anaokulu) gitmesi fetva yoluyla farz sayıldığından bu alanda da çok kazançlılar. Örneğin; Berlin’deki IGMG’nin ‘Cemiyeti Nisa’ (Kadınlar derneği), kurulduğu 1987’den beri şehir senatosundan toplam 10 milyon mark yardım almış. Senato, ayrıca İslamiche Kolleg (İslamcı Kolej) adlı ilkokul içinde 800 bin mark teşvik yardımı veriyor.

Süleymancıların uzun hesaplı çalışmaları

Bugün tarikatlar içerisinde yurt içinde ve yurt dışında en fazla Kuran kursu, pansiyon, kültür merkezlerine sahip olan Süleymancı’lar uzun dönemli çalışma ve strateji ile bugünkü güçlü konuma geldiler. Bugün Süleymancı adı verilen cemaate ait 2000’in üzerinde yurt, Kuran kursunda okuyan 250 binin üzerinde öğrenci ve burada yetişen cemaatin doktorları, mühendisleri, avukatları gibi kadroları bulunmaktadır. Daha önemlisi cemaatin kimi işadamlarıyla ilişkileri, muazzam para kaynakları, şirketleri, önemli mevkilerde militanları, binlerle ifade edilen gizli eğitim yuvaları, siyasi kadrolar içerisindeki temsilcileri ile bugün korkunç bir güç haline gelmişlerdir. Din politikadır, politikası olmayan din adamı ahmaktır’ mantığı ile hareket eden S.Hilmi Tunahan, iktidarda olan partilerle kurmuş olduğu diyaloğlar ile devletin musluklarının kendi cemaatine akmasına sebep olmuştur. Süleymancı’ların, Almanya’da, İslam Kültür Merkezleri adıyla 1997 verilerine göre 300 şubesi ve kendilerine ait 180 binaları bulunmaktadır. Kuruluş Alman bürokrasisi ve kiliseleriyle üst düzeyde temas halinde olup, Almanya’da 250 camisi, 20 bin üyesi ve 60 bin sempatizan kitlesi bulunmaktadır. Burada önemli bir nokta ise eski Süleymancı imam Rahmetullah İnayet’in 1978’de yazdığı Vesikalarla Süleymancılığın İçyüzü’ adlı kitabında, yurtdışındaki Süleymancı’ların 1976’da Köln Başpiskoposu Kardinal Joseph Höffner’den yüklü miktarda para aldığını belgeliyordu.


Öte yandan IKM mensubu ve kuruluşa ait Yeşil Cami imamı Osman Yüce ‘helal kazanç’ elde etmek isteyen gurbetçilerden 1976’de 16 milyon mark toplayıp Londra’ya kaçar. Bugün Türkiye’de büyük bir nakliyat filosuna sahip olan Aslan Nakliyatın sahibi İbrahim Aslan, Süleymancıdır ve 150 Tırdan oluşan nakliyat firması sahibidir. İbrahim Aslan, Malatya Valisi şoförlüğü yaptığı dönemde uyuşturucu ve silah ticareti yapmıştır.

Anadolu Kaplanları ve İslami Şirketler

Anadolunun yeşil Kaplanları olarak adlandırılan Kombassan, YIMPAS; İttifak, Adım, Silm, KIMPAS, JETPA, Büyük Anadolu, Sayha Endüstri, Kaldera, Asya ve Estaş gibi holdinglerdir. Sadece 1996 verilerine göre 120, bugün binlerle sayılan şirketi bünyesinde bulundurmakta olan bu holdingler yüzbinlerce işçiye iş imkanı sağlarken, 100 binlerce ortağıda çatısı altında toplamaktadırlar. Genelkurmay Başkanlığı Batı Çalışma Gurubu hazırlamış olduğu 1997 yılı raporunda 500 trilyon liralık sermayeyi kontrol eden 385 şirketin dağılımını şöyle çıkartmaktadır.


Fettullahçılar 208 şirket, Nakşibendiler 56 şirket, Milli Görüş 47 şirket, Süleymancılar 29 şirket , Radikal ıslamcılar 31 şirket, Yeni Asya Grubu 6 şirket, Yeni  Nesil Grubu 6 şirket, Kadiriler 7 şirket.


Verilen şirket sayısının 20 tarikata ve cemaat çevresine ait olduğu, MÜSIAD ve Fettullah Gülene ait IŞHAD bünyesindeki şirketlerin buna dahil  olmadığı irili ufaklı şirketlerin katılımıyla gerçek rakamın 4000 civarında olduğudur.
Bu kadar büyük bir güce erişen islami sermaye, Türkiye’de Cumhuriyetin kurulmasıyla beraber yapılan Kemalist reforumlar yüzünden 1950’lere kadar kabuğuna çekilerek var olan cılız mevcutiyetini koruma yolunu seçer. 1950’lerde Amerikan’ın sözcülüğünü yapan ve her mahalleden bir milyoner çıkartacagız demogojisine sarılan DP iktidarı, islamcıların hem siyasi hem ekonomik alanda yeniden toparlanmasına, devletle barışmalarına ve devletin maddi / mali olanaklarından faydalanmalarını sağlar. 1960-70-80’lerdeki AP-ANAP-DYP iktidarlarının izledikleri politikalalar çerçevesinde, özellikle Devlet Planlama Teşkilatı ve Hazine  Müsteşalığındaki Demirel himayesindeki Takunyalılar Ekibi’nin sağladığı çeşitli teşvikler sayesinde yeşil sermaye serpildi, büyüdü ve gelişti. 1980 Askeri yönetiminin Başbakan Yardımcısı ilerleyen yılların Başbakanı ve Cumhurbaşkanı Nakşi meşrepli Turgut Özal’ın unutulmaz katkılarıyla ;devlet kapitalizmi’ bu kez islamcı cemaat ve tarikatların palazlandırılmasında kullanıldı.

Anadolu Kaplanlarının taktikleri ‘para yatır sevap kazan, cennetin garanti olsun’

İslami sermaye incelendiğinde politik islamın ekonomik yönden örgütlenmesinde iki önemli model görülmekte. Birincisi; içinde İslam Kalkınma Bankası ve bazı Ortadoğu’lu Müslüman ülkelerinin de yer aldığı ortaklıklarla ‘Özel Finans Kurumu’ denilen İslam Bankacılığını genişletmek; ikincisi de cemaat mensuplarının iştirakleriyle sermaye grupları, holdingler oluşturmak, küçük birikimlerden yatay ve dikey şirket örgütlenmelerine giderek cemaat holdingleri kurmak. Bu iki gelişme modeline Refah Partisinin hem yerel (belediye) hem de merkezi hükümette iktidar olması, sürece hız katarak, örgütlenmeleri güçlendiriyor. Tabii bu örgütlenmeler sağlanırken çok saf ve sade dil kullanmaya özen gösteriyorlar.


Örneğin; Kombassa Holding Başkanı Haşim Bayram, ‘manevi felsefemiz, öbür dünyaya hazırlıktır’ derken, Iİhlas Holding Başkanı Enver Ören’de,  ‘Ben para yatırdım sevap kazandım, siz de öyle yapın’ diyerek insanları kandırma yolunu seçiyorlar. Tabii İslam ekonomisinin bugünkü haline gelmek için kullandığı taktiklere bakmakta fayda var sanırım; İhlas, Kombassan, Jetpa, Yimpaş, Büyük Anadolu, Endüstri, Ülker Grubu gibi holdinglerin bütçeleri, yatırımları konusunda pek az yasal zorunluluk olduğundan, bankalardan daha fazla rekabet özgürlüğüne sahiptirler. İslami şirketler, Nakşi, Nurcu, Kadiri gibi cemaat ve tarikatları kullanarak küçük ve orta işletmeleri birleştirmek, küçük birikimlerden yatay ve dikey şirket örgütlenmelerine gitmek suretiyle holdingleşmektedirler. Buradaki temel ilke ‘cemaatten sermaye bul, cemaatten müşteriye sat’ yöntemiyle sermaye birikimi yaratmaktır. İslami şirketler tek yanlı ticarı faaliyetler yerine, bir çok alanda geleneksel cemaat ilişkilerinin dayandığı kültür kurumu ve vakıflar yoluyla da hayatın her alanına müdahele etmeyi hedeflemektedirler.

Örneğin; Jetpa’nın 30 milyon dolarlık bütçeyi 14 spor takımının sponsorluğuna ayırması, bu sektörden büyük para kazanmayı düşünmesi bundandır. Kombassan ve Ülker grubunun birer basketbol takımı, Fettullahçıların Nişantaspor kulübüne ek olarak bir ara İhsan Kalkavan aracılığıyla Beşiktaş Spor Kulübü yönetimine de oynadılar. Spor gibi halka sempatik görünebilecek yerlere yatırım yapmak hem şirketlerin siyasal islam imajını unutturabiliyor, hem de kitleler arasında hoş duygular yaratabiliyor’. Fenerbahçe forma reklamlarının alınması buna bağlanabilinir. İslami sermayeyi yumuşak, modern, uzlaşmacı, çağdaş ve sempatik’ göstermek suretiyle devlet ve toplum  nezdinde meşrulaştırmanın bir yolu da budur.

Liberal ekonomiye karşı islam ekonomisi

Koç grubunun dağıtım ağı olan Migros süpermarketler zincirine karşı, RP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesinin sahipliğindeki BİM ile, Kombassan’a ait Alfra, Yozgat merkezli Yimpaş, İstanbul merkezli Kiler marketler zinciri kuruldu. Toprak Mahsulleri Ofisi, hükümet olduğu dönemde %75 oranında Refahlıların elindeydi. Bu un ve makarna sektöründeki islami şirketlerin hamle yapmasını kolaylaştıran bir etken oldu. Örneğin; Büyükşehir Belediyelerinin elindeki Halk Ekmek, fırıncılık piyasasının islamcıların denetimine geçisini kolaylaştırıyordu. Bugün Türkiye’nin en büyük sermayeleri olan Koç’lar, Sabancı’lar siyasi güçlerini kullanarak vergi dışı kalmak gibi bir takım haklara kavuşmuşlardır. Sonradan piyasaya girmiş olan yeşil sermaye bunlarla başa çıkabilmek için islamcı söylemleri kullanmanın yanısıra, rant ekonomisi, kayıt dışı ekonomi sistemi gibi bir silaha sarıldı. Tipik örneği; Kombassan, Yimpaş, Büyük Anadolu, ve Endüstri gibi holdinglerin faaliyetlerinde yaşandı. ‘Kar ortaklığı, şirket ortaklığı, faizsiz helal kazanç’  söylemleriyle gurbetçi işçilerden sıcak para, nakit para toplayan bu şirketler, kayıt dışı yollardan piyasada spekülasyonlar yaratmak suretiyle sistemi lehlerine çevirmeye çalışıyorlar. Nakit para avantajını kullanmak demek, bizim gibi ülkelerdeki piyasalarda paran kadar konuş, sıkıntılı bir çok malı ve işletmeyi ucuza kapatmak, pahalıya satmak, stokçuluk ve vurgunculuk yapmak demektir. İslami sermayenin yurtdışında gurbetçileri kandırarak topladığı kayıt dışı paraları Türkiye gönderip aklamak için kurye sistemini kullanmaktaydı. Tabii bu kuryelerin rahat geçmelerini sağlamak için hatırlı kişiler ya da RP’li milletvekili aracı oluyordu

Saadet zinciri yalanına sarıl, trilyonları götür

Kombassan 1994-97 arasında gurbetçiden 100 trilyon lira toplar. O dönemde gazetelerde çıkan haberlere göre aralarında Jetpa, Kamer, Aksaray, Kaldera, Tuğra, Yimpaş gibi isimlerin bulunduğu 35 islamcı holding, Avrupa ülkelerinde açtıkları 288 temsilcilik ve çalıştırdıkları 3000 eleman vasıtasıyla trilyonlar toplayabiliyorlar. Sadece Yimpaş Holding 1999-2004 yılları arasında saadet zinciri yalanıyla 4.800 gurbetçiden 180 milyon Euro para toplamıştır. Bugün yurtiçi ve yurtdışından 120 bin üyesi, 160’a yakın şirketi olan ve 2 milyon Euro kayıt dışı para topladığı söylenen Yimpaş, gurbetçilerin yıllardır biriktirdiklerini alıp kaçmıştır. Yimpaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar, Almanya’da kırmızı bültenle aranmasına rağmen AK Parti hükümeti tarafından hakkında hiçbir soruşturma açılmadığı gibi, sanki  ödül veriliyormus gibi cenaze törenlerinde Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Içişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ve diğer Bakanlarla saf  tutabilmiştir.

Jetpa’nın yurtdışındaki iki şirketi vasıtasıyla topladığı200 milyon mark, 1999 Şubat’ında Alman yetkililer tarafından incelemeye alındı. Yine Endüstri holding’in kayıtlarını inceleyen Sermaye Piyasası Kurulu, Şubat 1999’da şirkette kaynağı belli olmayan 25 trilyon liralık para saptadı. Şirket hesaplarında hiç bir resmi kayıt tutulmadan değişik kişilere 16.1 trilyon liralık ödeme yapıldığını belirleyen uzmanlar 29 Eylül 1998 tarihi itibarıyla firmanın sermaye artırımı için kullanılan 24 trilyon 749.5 milyar liralık paranın kaynağını bulamayınca Maliye bakanlığına suç duyurusunda bulundu. Olay sadece bu kadar değil. İslami şirketlerin hemen hepsi kayıt dışı paranın vergiden muaf olması için sahtekarlık yapmış.

İslami şirketler, yerel ve merkezi yönetimler nezdinde yahut yurt dışında etkili olabilmek amacıyla lobi faaliyetine ağırlık veriyorlar. Zaten bugün Türkiye’de cemaat ve tarikatlar lehine lobi çalışması yapmanın zemini de bulunmaktadır. 1996 rakamlarıyla TBMM’de toplam 74 milletvekilinin tarikat meşrepli olduğu görülürken, şu an iktidarda olan AK Parti’de başta Hizb-ü İslami lideri Gudrettin Hikmetyar’ın dizinin dibinde otururken resimleri gazetelerde yayınlanan Başbakan Tayip Erdoğan, Al Baraka Türk İslam Bankasında yöneticilik yapmış şimdi ki Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül başta olmak üzere yüzlerce milletvekilinin tarikat mensubu olduğu bilinmektedir.

Sonuç olarak dindar ufak bakkal isletmecisiyle, bu sakallı, türbanlı burjuvazinin temsilcilerinin dünyalari tümüyle birbirinden farklı. Ortak zemin kabul edilen islam’ı yorumlama, kullanma tarzları da farklı. Sıradan yoksul dindar günlük ekmeğinin peşindedir. Varsa elinde üç beş kuruşunu ‘Allah ve din adına ‘ götürür, islami banka ve şirketlere yatırır. Amaçları  kendileri gibi islam olduklarını söyleyen çevreyi dolandırmak olan insanlar yukarıda yazdığımız şekilde bu mümin kardeşlerini dolandırırlar. Kombassan, Yimpaş da dahil 35 İslamcı holding, 1998-99 yıllarındaki Ramazan oruçlarında Avrupa’nın yaklaşık 20 şehrindeki Milli Görüş denetimindeki camilerde düzenlenen iftar proğramları’na davet ettiği din adamlarını konuşturarak, iftar için gelen Müslüman gurbetçiden, din iman adına trilyonlarca lira değerinde para topladı.


Tabii burada bu insanlara para kaptıranların unutmamaları gereken husus, kendilerine müslümanım diyen, etraflarında kendilerine gönül bağlamış insanları toplayan bu tarikatlar sizlerin cüzdanlarından başka hiç bir şeyle ilgilenmemektedirler. Sizler üç beş kuruşa talim ederken, sözde cemaat önderlerinde olduğu söylenen Cüppeli Ahmet’ler lüks saltanat içerisinde yaşamaya, devam ederler. Biliniz ki sizlerin verdiği paralarla palazlanan bu  müslüman kardeşleriniz bugün televizyonlarda çıkan zenginlerin yaşantılarını taklit eden bir yaşantı sürmekte, çocukları yurtdışındaki kolejlerde, özel okullarda okumakta, islam burjuvazisi sizlerin verdiği paralarla doğup saltanat içerisinde yaşamaktadırlar. Yani onlar sizlere öbür dünyada var olmayan cenneti garanti ederken, kendileri bu dünyada var olan gerçek cennet içerisinde yaşamaktadırlar

Paylaş

spot_img

İlginizi çekebilir

Bunlara baktınız mı?
Benzer Başlıklar

Pınar Selek: Şiddetin içindeki erkeklik…

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 285. sayısında yayınlanmıştır. Toplu intihardan...

AAGB’nin Serenay Yılmaz Röportajı: “Anadolu’nun Gizli Yolu”

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 285. sayısında yayınlanmıştır. Avrupa Alevi...

Dersim Tertelesi’nin 87. yıl anması Köln Dom Kilisesi önünde yapılacak.

Dersim Tertelesi’nin başlangıcı kabul edilen ve “Tunceli Tenkil Harekatı“...

Necdet Saraç: Solun Krizi ve Almanya

Bu yazı Alevilerin Sesi dergisinin 284. sayısında yayınlanmıştır. Geçtiğimiz hafta...